Yolsuzluk ortamı ve AKP

Bütün ilke ve kurallarıyla elverişli bir ortam hazırlanmamışsa yolsuzluk ekonomisi sürdürülemez. Toplum, her yapılanın yasalara uygun olduğuna inandırılmalı, rantı paylaşanlar ise dağılımda “hakkaniyet” gözetildiğinden kuşku duymamalıdır. En zoru, ama aynı zamanda elzem olanı ikincisidir. Çünkü paydaşlar ikna olmamışsa, ekonomik güçlerini kullanarak toplumu yönlendirebilirler ve iktidarın meşruiyeti tartışılmaya başlanır. Kısacası kolay iş değil. Koalisyonlar bu nedenle istenmiyor.

AKP, toplumun ikna edilmesi sürecini başarıyla yönetti. Kamu örgütüne ilişkin bütün yasaları güncelledi. Her kuruma, her duruma özgü ihale yöntemi geliştirdi, birçoğunu kapsam dışı bıraktı teftiş hizmetlerini önemsizleştirip, denetimi özelleştirdi, üstelik nasıl denetlendiğini merak da etmedi Sayıştay’ı mali tablolarla uğraşan bir kuruma dönüştürdü yargıyı kendine bağladı kamuda olabildiğince kadrolaştı medyayı gözaltına aldı.

Rantın paylaştırılması sürecinde ise sorunlar yaşanmaya başlandığı anlaşılıyor. Süreç iyi yönetilemediği için parti içi koalisyon bozuldu. Çatışmalı bir döneme girildi. Öznel niyetler başka olsa da çok sayıda yolsuzluk dosyası ortalığa saçıldı.

Yolsuzluğun, sermaye birikim sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğu tartışmasız bir gerçek. Zaten cemaatle çatışma, birikimin hangi “fani” ya da “faniler” eliyle yapılacağı konusunda çıktı. Cemaat, bu işler aşiret reisi gibi yürütülmez diyor.

Başbakan, başına gelenleri paralel devletin ihanetine bağlıyor. “Ne istediniz de vermedik” diyor. Paralel terimi, çizgilerin kesişmediği, eşit uzaklıkta sürdüğü bir durumu anlatır. Oysa bildiğimiz kadarıyla hep aynı çizgideydiler. Paralel olmaları daha çok yeni. Durum “paralel” terimiyle anlatıldığına göre şeritleri değiştirmişler.

Halkın yolsuzluğu kanıksadığı, bu nedenle de ortaya saçılan yolsuzluk dosyalarının siyasete yansımayacağı düşünülüyor ama gelişmeler tersini gösteriyor. Başbakan’ın iktidarın son günlerini yaşadığını içten içe kabul ettiği anlaşılıyor. Yeni bir yargı paketiyle güvence arayışına girdi. Yasalaştığında telefon kayıtları yasal emirlerle silinecek ve kanıtlar yok edilecek. Elinde çok sayıda rehin olması işini kolaylaştırıyor.

Çatışmalı ortam AKP’ye çok zarar verdi. Lideri, saldırgan tavırlar sergiliyor. Daha iki gün önce, İspanya Başbakanı’nın yanında, Zaman gazetesi muhabirini nasıl azarladığını izledik. Boks deyimiyle gardının dağıldığını gözlüyoruz. Yumrukların şiddeti ise giderek artıyor, sersemletiyor.

AKP’nin Tayyip Erdoğan olmaksızın ayakta kalamayacağını söylemiyor muyduk? İşte o günler yaklaşıyor.

Ama bir hamle sonrasını da görebilmeliyiz: Cemaat, bir parti değil. Partiye dönüşmekten de özenle kaçınıyor. AKP de bir başka parti de cemaate dar gelecek. Adı konulmamış bir sağ cephe oluşturmak peşinde. Böylelikle kapsama alanını genişletmeyi umuyor. Ne mutlu ona ki, isteklisi az değil. Bütün politik hesaplar bu gerçeği dikkate almak zorunda.

Genel seçimler sonrasında koalisyona hazır olmalıyız. Yerel seçimler, senaryonun başarısının test edileceği ve gereken değişikliklerin yapılacağı prova olarak önem taşıyor. İktidar beklentisi içinde olanların, Taksim’in ticaret merkezine dönüştürülmesi, HES, kentsel dönüşüm ve benzer niyetlerin gerçekleştirilmesini kolaylaştırıcı yeteneği tartılacak. CHP liderliğinin, tabanını sağa çekme başarısı görülecek.

Yerel seçimler, sosyalistler, solcular ve yurtseverler için ise başka bir anlam taşıyor: Yolsuzluk ortamını zayıflatacak güce erişebilecek miyiz?