Yoklukta Varlık Fonu

Bugün basında (17.8.2016), Türkiye Varlık Fonu Kurulması hakkındaki Yasa teklifinin, gece geç saatlerde, Bütçe ve Plan Komisyonunda kabul edildiği haberi yayımlandı.

Ekonomi Bakanı, tasarıyı savunurken, Türkiye’nin G20’ler içinde varlık fonu olmayan tek ülke olmasından yakınıyordu.

Doğrudur! Ekonomistler varlık fonunu, zengin kaynakları olan ve dış ticaret fazlası veren ülkelerde biriken yabancı paranın kâr açlığının giderilebilmesini sağlamak amacıyla kurulan organizasyonlardan biri olarak tanımlıyor. Biriken para, fon aracılığıyla büyük projelere aktarılıyor ve böylelikle sermayenin açlığı gideriliyor.

Türkiye’de kar peşinde koşacak para olmadığı gibi; her ay 4-5 milyar ABD Doları cari açık veriyor. Para olmayan yerde varlık fonunun ne anlamı var.

Ama AKP bir biçimde kaynak yaratmak zorunda. Açlığı giderilemeyen tekellerin kimi yiyecekleri belli olmaz.

AKP, bu nedenle, ülkenin varını yoğunu masaya sürüp 250 milyar dolar büyüklüğünde bir fon oluşturmaya soyundu.

Yatırımcılara kamu bankalarından düşük maliyetli kredi bulmak; dışarıdan getirecekleri paraya garanti vermek gibi yöntemlerin hem sınırlarına gelindi, hem de borçlanmaya ilişkin olduğu için cari açığı yükseltici etki yapıyor. Yap işlet gibi projeler ise İzmit Körfez köprüsünde olduğu gibi kâr garantisi ve yüksek geçiş ücretleri nedeniyle baş ağrıtacağa benziyor.

Kısacası işin geleneksel finans yöntemleriyle sürdürülemeyeceği ortaya çıktı. Yeni kaynak türlerine gerek duyuluyor. Varlık fonu bu amaçla kurgulandı.

Ve çok kötü sonuçları olacak!

Bu Yasayla Devlet, kuralsızlaştırılıyor. Büyük projeleri desteklemek üzere kurulacak olan fona, özelleştirme gelirleri; işsizlik fonu;  zorunlu emeklilik; menkul değere dönüştürülmüş taşınmaz mal pay senetleri gibi daha aklınıza ne geliyorsa, para edebilecek bütün varlıkların devredilmesi öngörülüyor. Bütün bu kaynaklar, Kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü tutulduğu hiçbir kurala uyulmaksızın harcanacak.

Fona devredilecek varlıklarda hiç bir sınırlama yok. Maliye Bakanı geçenlerde; “hâlihazırda pasif vaziyette olan kamu kaynaklarını harekete geçirerek, bunları varlık fonuna devredeceğiz” diye bir söz etmişti. Pasif vaziyette olan kamu kaynakları, TBMM Genel kurul gündemine bugünlerde gelecek olan bir torba yasa tasarısında sıralanıyor. Liste çok uzun, bir kaçını alıntılamakla yetinelim: AOÇ; Devlet Tiyatroları; Devlet Opera ve Balesi; TDK; DSİ; Milli Piyango, TTK.

İşte bunları satarak yeni uçuk projelere kaynak bulmayı umuyorlar. Ülke böyle kalkınacakmış.

Aslında bunların satılabilmesi için fona devredilmesi gerekmiyor. Bu Ülkede, İhale vb kurallara uyuyormuş gibi yaparak her şeyi satabilirsiniz. Fonun avantajı, kurallara uyuluyor gibi davranılmasına bile gerek olmayışından geliyor.

Fonun bir kamu kuruluşu ama aslında öyle değil, ama aslında özel gibi de değil. Başına buyruk bir yapı kuruluyor: Devlet Memurları, İhale, SPK, KİT Yasaları, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası gibi kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü olduğu kurallara uymak gibi bir zorunluluğu yok. Vergi ve harçlardan da bağışık. Denetimini de Sayıştay değil, bağımsız denetim kuruluşlarının yapması öngörülüyor.

Basında okuduğumuz kadarıyla CHP’nin tasarının özüne pek bir itirazı yok. Sayıştay’ın denetim yetkisi dışında tutulması gibi düzenlemelerine karşı çıkıyor.

Aslında CHP boşuna itiraz ediyor. Boşa avunmayalım: Fon Yasası ile kurallardan olabildiğince arındırılmış amorf bir yapı öngörülüyor. Sayıştay neyi ve nasıl denetleyecek ve hangi ilke ve kurallara aykırılığı bulup çıkaracak?

Ekonomi Bakanı, böyle söylemiyor elbette: Fonun Sayıştay denetimi dışında bırakan düzenlemelerini şu garip sözlerle savunmaya çalışıyor; “….ne kadar çok denetlenirse mi, uluslararası piyasalara çıktığında ne kadar çok yüksek puan alırsa, ne kadar şeffaf şekilde uluslararası standartlarda denetlenirse mi bizim amaçladığımız bir fon olacak”

Bakanın, Sayıştay denetiminin etkisiz ve sığlığından mı; yoksa denetimin gereksizliğinden mi yakındığı pek anlaşılmıyor. Ama eğer Sayıştay denetiminin güvenilmez ve etkisizliğini vurgulamaya çalışıyorsa, o gerçeği ve Sayıştay denetiminin bu duruma AKP’nin getirdiğini biz yıllardır söylüyoruz.

Ekonomi Bakanı eğer; “denetimi boş verin, satacağım şey kaç para ediyor ben ona bakarım, …” demek istemişse -ki öyle görünüyor- bizlerin de söyleyecek çok sözümüz olur.