Yasama oyunu

Mecliste, 2003 yılından bu yana, şöyle bir oyun oynanıyor: AKP, Meclis Başkanlığına bir yasa teklifi/tasarısı veriyor. Muhalefet partileri, yasalaşmaması için İç Tüzükle tanınan olanakları da kullanarak cansiperane mücadele ediyorlar. Ancak sayıları yetmediği için başaramıyorlar ve yasa aynen kabul ediliyor. Muhalefet, oyunun sonunda siyaset sahnesine çıkıp; “çoğunluk olacak kadar oy vermediğiniz için başaramadık” sözleriyle izleyenleri suçluyor. İzleyiciler de, adamlar haklı deyip; içlerine sinmese de, çoğunluk olmaları için, daha önceleri de defalarca yapmış oldukları üzere, bir sonraki seçimde, oylarını ‘ehven-i şer’ bir partide birleştiriyorlar. İstenilen sayıya yine ulaşılamıyor ve makara başa sarılıyor.

Adına ister yasama, ister demokrasi oyunu deyin, bu senaryoyu 2003 yılından 2016/Temmuz ayına değin 1947 kez izledik. Torbalar içinde meclise sunulan, çoğu temel kanun statüsü verilerek görüşülen yasalarla ve çıkarılan 35 KHK ile binlerce yasanın, on binlerce kuralı değiştirildi. Bakanlıklar kaldırıldı, yenileri kuruldu. Kamuda görev ve yetkiler yeniden tanımlandı. Her şey hallaç pamuğu gibi atıldı ve bu süreç içinde Ülke, tarihi; coğrafyası; doğal kaynakları; emeği; pazarı, para eden daha neyi varsa, sermayenin yağmasına sunulacak bir kıvama getirildi.

İzlemekle yetinmeseydik bunlar başımıza gelmezdi.

AKP, iktidar olmanın verdiği güçle, medyasıyla, pazara sürdüğü dinsel inançlarla ve başta çıkar beklentileri olmak üzere başka birçok yöntem ve araç kullanarak, kitleleri peşine takmayı bu güne değin becerebildi. Ancak %50 oranında oy alıyor oluşu, çoğunluğun çıkarlarını temsil ettiğini göstermiyor elbette.

Olgulara sınıfsal bakmalıyız: AKP’yi; “demokrasiye aykırı davranıyor, azınlığın isteklerini hiçe sayıyor” gibi burjuva demokrasisine ait terminolojiyi kullanarak eleştirmek bize düşmez.

AKP, sermaye sınıfının, yani azınlığın çıkarlarını temsil ediyor. Yani ortada çoğunluğun azınlığa tahakkümü gibi bir durum değil; Sermayenin, aldatmacalarla peşine taktığı kitleden aldığı güçle halkın emeğine el koyma hadisesi var.

AKP’nin peşine takılanlara bakıp, çoğunluğun çıkarlarını temsil ediyor diyemeyiz.

Çoğunluk, kiralık işçilik yasasını neden özlemle beklesin? Ülkede 100 yıldır biriktirilenlerin birkaç yıl içinde parababalarına yağmalatılmasından çoğunluğun ne çıkarı olabilir? Yargı kararlarını dolanmak amacıyla alelacele yasa çıkarıp elektrikte kayıp kaçakların tüketicinin üzerine yıkılması kime çıkar sağlar?

Deli Dumrul’un çok gerilerde kaldığını sanıyorduk. 21. Yüzyılda Osman Gazi Köprüsünde ete kemiğe bürünerek çıktı karşımıza. Köprü yapsınlar diye birilerine Kamu bankalarından paralar verdiler, köprü bitti. Şimdi Devletin verdiği garantiyi karşılayacak sayıda araç geçip geçmeyeceği merakla bekleniyor: geçmezse, bizlerden alıp ödeyecekler. Çoğunluk biz değil miyiz, bundan ne çıkarımız olacak?

Halka kazık atılarak yapılan köprüyü Atatürk Hava limanındaki 45 kişinin öldürüldüğü katliam günü; “en mutlu günümüz” sözleriyle tören yapıp açtılar. Aynı saatlerde Mecliste, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin AKP’lilerden oluşmasını sağlayacak bir yasa tasarısı görüşülüyordu. Yargının AKP’nin destekçisi/tetikçisi olmasından, çoğunluğun ne tür bir çıkarı olabilir?

Meclis İç Tüzüğünün 5 maddesinde; Genel Kurulda başka bir karar alınmamışsa TBMM 1 Temmuz günü tatile girer diye bir kural var.  Bu yıl, önemsedikleri yasaları çıkarmadan tatile çıkmayacaklarına ilişkin bir karar aldılar. Bunlardan ilki olan ve Türkuaz yasası olarak ünlenen her düzey patrona hitap eden ve en önemlisi de kara para aklamaya yönelik düzenlemelerin yer aldığı torba yasa dün görüşülmeye başlandı. Arkasından Uluslararası İşgücü Yasası geliyor.

Numan Kurtulmuş Bakanlar Kurulu’nun Pazartesi günü yaptığı toplantısı sırasında basının karşısına çıktı ve gündemdeki yasal düzenlemeleri taviz vermeden Temmuz ayı içinde yasalaşmasını sağlayacağız dedi. Bu sözlere bakılırsa iki yasa, yaz rehavetinden de yararlanılarak önümüzdeki birkaç gün içinde kabul edilecek.

Patronlara tanınan yeni özendiriciler ve kara paraların aklanmasından ne tür bir çoğunluk yarar umabilir?

Muhalefetin elinde, mücadele edebilmek için yalnızca İç Tüzükle öngörülmüş kurallar var. Dünkü gelişmelere bakılırsa, kendilerini bu olanaktan yoksun bırakmaya hazırlanıyorlar. Açıkçası kendilerine kazık atacaklar.

Binali Yıldırım dün, İç Tüzüğün amacı dışında kullanıldığını ve Meclisin Yasama faaliyetinin hızlandırılması için değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Bu amaçla bir komisyon kuruldu. Muhalefet partileri de bu komisyonun kurulmasına onay verdi.

AKP’nin, Meclis İç Tüzüğünün bir takım engellemelerinden kurtulmaya çalışmasının yadırganacak bir yanı yok.  Ama muhalefet partilerine ne oluyor?

AKP’liler, İç Tüzüğü, meclisin çalışmalarını hızlandırabilmek amacıyla değiştireceklerini açık açık söylüyorlar. Bu sözler, muhalefetin sesinin daha da kısacağız anlamına geliyor. Bu ülkede, AKP’nin uzlaşma sözcüğünden ne anladığını bilmeyen kalmadı. Muhalefet partilerinin Komisyonlarda ve Genel Kurulda uzlaşmayı dayatacak hiçbir gücü yok. Komisyona onay vermek, değişikliği meşrulaştırmak anlamına geliyor.

Düzen partilerinin muhalefeti işte böyle bir şey.