Yargının sarayları

Adliyelere, yıllardır adalet sarayı diyoruz. Oysa saray denilen yapılar, yasama; yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplandığı bir iradenin, yani kralın mekânıdır. Orada adalet dağıtılmaz, itaat dayatılır.

Ancak cumhuriyetle yönetilen kimi ülkelerde bugün de saray sözcüğü kullanıldığını görüyoruz. Sözgelişi Fransa’da da saray deniliyor.

Bu sözcük monarşi yıllarında, yargı erkinin kral ile eşit güçte olduğu anlamına geliyordu. Bu nedenle yargıya da saray layık görülmüştü. Bugün bu sözcüğün kullanılması bir geleneğin sürdürülmesi olarak anlam taşıyor ve yargının, yasama ile yürütme erkleri karşısındaki eşitliğini simgeliyor.

Bizde de öyle olsaydı, padişahlığı çağrıştırmasına filan boş verir, saray denilmesini umursamazdık. Hoşumuza bile giderdi.

Aslında hiç olmadı değil: 1961 Anayasasıyla, iyi kötü işleyen bir yargı sistemi kurulmuştu. Hatta 12 Martçılar ve Anayasayı bütünüyle yenileyen 12 Eylül cuntacıları bile yargıçların meslek güvencelerine karışmamışlardı.

Adliyelere o yıllarda adalet sarayı denilseydi belki yadırganmayabilirdi. Çünkü yargıçlar, siyasal iktidarların güç ve etkisine karşı Anayasayla korunuyor olmalarının sağladığı güvenle kararlarını, iktidarların beğenisini dikkate almak zorunda hissetmeksizin ve geleceklerinden kaygı duymaksızın verebiliyorlardı.

2010 Anayasa referandumuyla başlayan ve hemen her yıl yapılan müdahalelerle yargıçların iktidar karşısındaki bağımsız karar verebilecekleri ortam adım adım yok edildi.

Artık adalet, adaletin saraylarında değil; AKP’nin sarayında dağıtılıyor. Ve 2016 yılı Adli yıl açılış töreni, bu gerçeği vurgulamak istercesine AKP’nin sarayında yapılıyor.

CHP ve Barolar Birliği, yargı bağımsızlığına aykırı olduğu gerekçesini öne çıkararak törene katılmama kararı aldılar ve oyunu bozma konusunda kendilerine düşeni yaptılar. Ama bu kararlarıyla Adalet Bakanı ile Yargıtay Başkanının tepkisini çektiler.

Yargıtay Başkanı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını büyük bir özenle koruyoruz; sahibi devlet ve millet olan bir kongre salonunda tören yapılmasının yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını neden zedeleyeceğini anlamakta zorlanıyorum dedi.

Adalet Bakanı da bir çağrı yaptı ve özetle şunları söyledi: cumhurbaşkanı devletin başıdır, Anayasanın uygulanmasını ve devlet organlarının uyumlu çalışmasını gözetmek gibi görev ve yetkileri vardır. Bugüne değin bütün Cumhurbaşkanları protokol gereği yüksek yargı organlarının başkanlarıyla bir araya gelmiş ve hiç kimse yargı bağımsızlığının zarara uğratıldığını öne sürmemiştir. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan’ın bu tür eleştirilere maruz bırakılması, yıpratmaya yönelik ideolojik bir tavırdır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yan yana oturan kişilere göre değil, verilen adil ve doğru kararlarla kurulur.

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla eylemlerini ve AKP’nin, özellikle 2010 yılından sonra yargıya müdahalelerinin niteliğini ve boyutunu dikkate almazsak, yukarıdaki sözlerde haklılık payı olduğunu düşünebiliriz.

Ama dikkate almak zorundayız.

Tayyip Erdoğan, Anayasada tanımlanan cumhurbaşkanı gibi davranmıyor, tarafsız değil ve partisini de bırakmadı. Anayasayı uygulamak bir yana askıya aldığını söylüyor, istemediği kurallarına uymuyor.

Yargı, davranışların / eylemlerin yasalarla öngörülen kurallara uygunluğunu denetler. Tek duyarlı olması gereken konu, yasalara uyulmasıdır. Tayyip Erdoğan ise yasalara uymadığı gibi bürokratlara da uymamalarını öğütlüyor. Bütün bu nedenlerle, olağan koşullarda yargı bağımsızlığını zedelemeyecek olan törenin yapıldığı yer konusu, zedelemek bir yana, parçalıyor.

2010 yılından bu güne yargıda hemen her yıl oynadılar. Öylesine ki, istedikleri davalara istedikleri yargıçları atayabilecek yasal ortam oluşturdular ve bu olanağı bolca da kullandılar. Yaptıkları yıllardır AB ilerleme raporlarına giriyor.

Son bir ayda yapılan müdahaleler ise akıl alır gibi değil.

Bir torba yasayla yüksek yargı üyelerinin hepsi azledildi ve yerlerine 5 gün içinde yenilerinin seçilmesi öngörüldü. Bu yasanın kurallarına bile uyulması beklenmedi: 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle üyelerin çoğu tasfiye edildi.

Çıkarılan yasa, Olağanüstü Hal KHK’leri ve bunlara dayanarak yapılan uygulamalar, Anayasaya; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1985 yılında kabul ettiği, Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri kararına; Avrupa Konseyinin kabul ettiği Yargıç Statüsü Avrupa Şartı; gibi uyulması zorunlu uluslararası kurallara aykırı olmasına karşın, darbe girişiminin yol açtığı bulanık havada yitip gitti.

Yukarıda sözü edilen metinlerde, yargıçların, önceden belirlenmiş süreler ya da yaş haddi dışında, görevlerini yapmalarına engel bir davranış ya da yetersizlikleri ortaya çıkmadıkça ve bu durumun varlığı, bağımsız kurullarca belirlenmedikçe, görevlerinden alınamayacakları gibi bir dizi kural yer alıyor.

Venedik Komisyonu olarak kısaltılan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nun 2014 yılındaki kararında özetle; yargı bağımsızlığının sağlanması keyfi azillere ve müdahalelere karşı korunmasına bağlıdır, deniliyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13 Nisan 2016 tarihinde kabul ettiği; Yargı Bağımsızlığının ve Tarafsızlığının Güçlendirilmesine İlişkin Eylem Planında ise, yargı bağımsızlığı için üye devletlere, yargıçların seçilme ve atanma süreçlerinde siyasi iktidarın etkisinin giderilmesi; meclisin aşırı müdahalesinin önlenmesi ve yargının etkinliğinin sağlanması konularında her türlü katkı verilmesi öngörülüyor.

Dilerim 1 Eylül adli yıl açılış töreninde yargı bağımsızlığı da tartışılır.