TÜSİAD'dan ses çıkmıyor

ABD Doları 1 Kasım günü 3,11 TL iken, 9 Ocak 2017’de 3,76 TL oldu.

İşadamlarımızın 200 milyar doların üzerinde dış borcu var. Borçlarının TL karşılığı, iki ay içinde 130 milyar lira arttı. Üstelik her yıl 200 – 250 milyar dolar tutarında dışarıdan mal ve hizmet alıyorlar. Böyle bir tablo, normalde onların çok zarara uğramış olduklarını gösterir.

Şaşırtıcı değil mi? TÜSİAD, bu olumsuzlukların siyasi sorumluluğunu taşıyan AKP İktidarlarına karşı tek söz etmiyor.

Demek ki, durumlarından hoşnutlar.

Döviz krizinin, yeni fırsatlara kapı açmış olabileceğini de bir yana not edelim. Hoşnutluğun bir nedeni de bu olabilir. ABD Dolarının yükselişini önlemek adına, döviz bozdurma kampanyaları açıldı. Tayyip Erdoğan “vatandaşın” 20 milyar dolar bozdurduğunu söylüyor. Kampanyayı varlık barışının süresinin uzatılması izledi.

Belki de birileri bu dövizleri, kara paralarını aklamak için topladı. Kim bilir?

***

AKP, ülkenin yönünü “Vahşi Doğuya” çevirmeye çalışmakla suçlanıyor ve suçlayanlar “Uygar Batı” ile köklü ilişkiler kurmuş olan büyük sermayenin zarar göreceği için, bu dönüşüme izin vermeyeceğini varsayıp rahatlıyor.

Siz hiç, ülkenin Doğuya yönelmesinden yakınan bir sermaye grubu duydunuz mu? Anlaşılan o ki, kimsenin çıkarı bozulmamış. TÜSİAD neden ses çıkarsın?

Burjuva toplumlarında siyasi iktidarların görevi, ülkedeki egemen sermayenin isteklerini, bloklar arasındaki çekişmeleri en aza indiren bir politika eşliğinde gerçekleştirmek ve kârlarını güvenceye alabileceği ortamı hazırlamaktan ibarettir. Yatırım tercihlerinde kullanabileceği yetkinin sınırları çok geniş değildir.

TÜSİAD Başkanı, 10 yıldır öncelik verdikleri ülkelerden birinin Çin olduğunu söylüyor. TÜSİAD, 2012 yılından bu yana “ Çin’i anlamak & Çin ile İşbirliği Yapmak” adlı konferanslar düzenliyor. Avrupa; Asya ve Ortadoğu ülkelerini kapsayan tarihi ipek yolunun canlandırılması ve bu projenin “orta koridorunda mutlaka Türkiye’nin de yer alması” için çaba gösteriyor.

Doğu ile Türkiye’nin ticari ilişkileri düşündüğümüzden fazla. TİM verilerine göre 2015 yılında, Türkiye’nin dışalımında Çin 25 milyar Dolar ile birinci; Rusya 20 milyar dolar ile üçüncü sırada yer alıyor. Bu iki ülke ile dış ticaret açığımız hem çok büyük, hem de giderek aleyhe gelişiyor. TÜSİAD, bir yandan açığı azaltmanın yollarını ararken, öte yandan Çin sermayesini, enerji, altyapı, turizm, finans ve bilişim teknolojilerinde yatırıma çağırıyor. Rusya ise Türkiye’de nükleer santraller yapıyor.

****

TÜSİAD, Mart 2011’de; “İş Dünyasının Yeni Yasama Dönemine İlişkin Beklentileri 2011-2015” adlı bir rapor yayımlamıştı.

Bu raporda, çok sayıda özlü söze yer verilmişti. Birkaç alıntı yapalım:

- “21. Yüzyıla yakışır yeni anayasa katılımcı ve uzlaşmacı bir süreçle hazırlanmalıdır. (….) Yeni anayasa tarihi bağlamda demokratikleşme sürecinin sürekli karşı karşıya kaldığı Türkiye’nin ‘3 bölenini’ (din ve vicdan özgürlüğü, kimlikler meselesi, kuvvetler ayrılığı) ‘3 birleştiren’ haline getirmeye hizmet etmelidir.

- “ Anayasa’da kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu, kontrol ve denge mekanizmalarının işlediği, çoğulcu bir parlamenter demokrasi tüm kurum ve kuralları ile hayata geçmelidir. (….)

- “ Cumhurbaşkanının görevlerinin ilgili olanları yasama ve yürütme organına devredilmelidir.”

- “ Devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargısal denetime tabi olduğu, (….) bir anayasal çerçeve oluşturmalıdır. Ayrıca mutlaka yargı bağımsızlığı güçlendirilmeli; HSYK, yürütmenin etkisine açık olmamalı, hakim güvencesi sağlanmalıdır.”

Çıkarılan yasalara; OHAL Kararnamelerine; Mecliste görüşülen Anayasa değişikliğine bir bakın. TÜSİAD ne demişse tam tersi yapılıyor. Ne uzlaşma umursanıyor, ne kuvvetler ayrılığı, ne çoğulcu parlamenter demokrasi ve ne de yargıç güvencesi.

TÜSİAD’dan nedense hiç ses çıkmıyor. Demek ki memnun yerinden!