Taksim yasaklanamaz

Haktan, hukuktan söz etmenin ne anlamı kaldı denilebilir ama biz yine de söylemiş olalım: AKP, 1 Mayısta Taksim’i yasaklama ısrarından vazgeçmezse suç işlemiş olacak.

Polislerini, palalılarını, çetelerini gönderip olaylar çıkarır, insanlara zarar verir, evlerin, dükkânların camları, çerçeveleri indirilir; Devlet tazminat ödemek zorunda kalırsa, bedelini bütçeye yıkmalarına izin vermeyiz. Sorumlularından alınması için her yola başvururuz. Siyaset adamları kendilerini bir biçimde kurtarır belki ama faturayı bürokratlar öder.

Mobese kameralarını kamu-özel herkes şimdiden kontrol ettirsin. Bozuk olanlar onartılsın. “kayıt yok” mazeretini kabul etmeyiz.

Polisin düşmanca saldırısına karşı yeterince bilendik. Düşmanca saldırı, AİHM’nin 2008 yılı 1 Mayıs olaylarında Türkiye’yi mahkûm ettiği kararına da girmiş; “Yetkililer tarafından sergilenen düşmanca tutum” deniliyor.

Türkiye’nin de onayladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. Maddesinde aynen şu sözler yer alıyor; “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. (…) Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi  (…) için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz.”

AİHM’sinin Türkiye ile ilgili 27 Kasım 2012 günlü 38676/08 başvuru sayılı kararına göre, 2008 yılı 1 Mayıs’ta yapılan müdahale, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına dayanmaktadır. Yani yasaya uygundur ama “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığı sorusu yanıtsız bırakıldığı için sorunludur ve bu nedenle de barışçıl toplantı hakkının özü zedelenmiştir.

Kararda, toplantı hakkının kamu güvenliği gerekçesiyle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası uyarınca kısıtlanabileceği; ancak bu tür tehlikelerin kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta ortaya konulması gerektiği; “düşman grupların varlığı” gibi varsayımsal gerekçelerle barışçıl toplanma özgürlüğünün engellenemeyeceği vurgulanmaktadır. Kararda trafiğin aksaması gibi gerekçeler de, meşru neden sayılmamakta, yetkililer bu tür toplantılara hoşgörü ile yaklaşmak zorundadırlar denilmektedir.

Devletlerin, barışçıl amaçlarla toplantı düzenleme ve katılma özgürlüğünü korumakla yetinemeyeceklerinin belirtildiği Kararda; metro, vapur, otobüs seferlerini kaldırmak gibi dolaylı yollara önlemeye çalışmaları da Sözleşmenin 11. Maddesine aykırı bulunmuştur. Ve daha da önemlisi yer seçimi, toplantı düzenleme ve gösteri yapma özgürlüğünün bir parçası olarak tanımlanmıştır.

Biraz da iç hukuktan söz edelim. Anayasanın 34. Maddesinde herkesin önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olduğu, uygulanacak yöntemin yasayla belirleneceği kuralına yer verilmiştir.

Çıkarılan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının 22. Maddesiyle genel yollar, parklar, mabetler ve kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde toplantı ya da gösteri yürüyüşü yapmak yasaklanmış; güvenlik talimatlarına uyulması, halkın ve araçların ulaşımlarının engellenmemesi koşulu getirilmiştir. Yasanın 24. Maddesinde ise Yasaya aykırı toplantı ve gösterilerin topluluğa dağılmaları yönünde uyarı yapıldıktan sonra valiliğin emri ile zor kullanılarak dağıtılması kuralına yer verilmiştir.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasıyla getirilen bu kurallar ve kısıtlamalar, usulüne göre onaylanmış Uluslararası Andlaşmalara aykırı sonuçlar doğuracak bir anlayışla yorumlanamaz. Anayasanın 90. Maddesinde uluslararası andlaşmalar ile yasalar arasında çelişki olması durumunda uluslararası andlaşmada yazılı kuralların uygulanacağı öngörülmektedir. Bu kuralı 2004 yılında AKP getirdiğine göre, en iyi onlar biliyor olmalıdır.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini 1954 tarihinde onaylamış; 1987 yılında bireysel başvuru hakkını tanımış; 1990 yılında zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir. Sözleşme ve AİHM’si kararları uyulması zorunlu belgelerdir.

Anayasa ve yasalar karşısında “Taksim’i yasakladım” gibi sözlerin hiçbir değeri bulunmamaktadır. Avrupa’ya hoş görünmek için Uluslararası Anlaşmaları imzalayıp, içerde kafasına göre takılmaya kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca etik de değildir.