Suç ihale yasasında mı?

Binali Yıldırım, yaklaşık 3 bin askerin zehirlenip hastanelik olmasının suçunu Kamu İhale Yasasına yıktı ve yiyecek alımlarını, Yasa kapsamı dışına çıkarıp ayrıntılarını Milli Savunma Bakanlığının hazırlayacağı yeni bir alım sistemiyle çözeceklerini söyledi. Pazarlık usulüyle de olabilir diye ekledi.

Suç ihale yasasında ise, durum sandığımızdan çok daha vahim demektir. İki nedenle. Birincisi; öteki alımlarda kimse hastalanıp ölmediği için yolsuzlukların ortaya çıkması olanaksız; bu durumda hiçbir zaman buzdağının bütününü göremeyeceğiz. İkincisi; yolsuzluk, denetim sonucunda değil, üstü örtülemez bir rezalet sonucunda ve kendiliğinden ortaya çıktı. Demek ki sistem, yolsuzlukları önleyecek yeterlik ve yetenekte değil.

Buzdağının ne kadarını görebildiğimize bakalım:

Kamu İhale Kurumu (KİK) kayıtlarına göre; kamu kurumları 2016 yılında yaklaşık sayılarla, 160 bin ihale yaptı. Bu ihaleler sonucunda 173 milyar 663 milyon lira tutarında yapım, mal, hizmet alımı ve danışmanlık sözleşmeleri imzalandı.

Yemek alımı için kamu kurumlarında yapılan ihale sayısı 5662. KİK kayıtlarından, Milli Savunma Bakanlığının ne sayıda ihale yaptığı ve tutarlarına ilişkin bilgilere ulaşılamıyor. Ancak toplam içindeki payının çok düşük olduğunu söylersek kimseyi yanıltmış olmayız. Bakanlığın yalnızca bir ihalesinden söz ettiğimizi de unutmayalım; ihalelerin hepsini inceleyebilsek kim bilir daha nelerle karşılaşırız?

Yıllardır, kamu ihaleleri yoluyla soyulduğumuzu; siyasetin, kamu alımlarından beslendiğini; bu yüzden de, İktidarların yolsuzlukların üzerine gitmek konusunda istekli olmadığını yazıyoruz. İktidarlar önlemiyorlar; yükleniciler ise, ihale sürecinde kurala aykırı davranıldığını öne sürerek rakiplerini şikâyet etmekten çekiniyorlar. Çünkü onlar da sıralarını bekliyor ve sorun çıkarırlarsa işlerinin yolunda gitmeyeceğini biliyorlar. 2016 yılında, yalnızca 3 bin 400 yüklenicinin şikâyet etmesi bunu gösteriyor. Açıkçası yolsuzluklarla mücadelede yüklenicilerden de hayır yok. Denetim raporlarına ancak çerez kabilinden yolsuzluklar girebiliyor ve onlar da yargı süreçlerinde yitip gidiyor.

İhale Yasasının yetersizliğini öne sürenlere şu soruları sormalıyız: İhale Yasasının ne eksiği var da bozuk yiyecek alınması bile önlenemiyor? Yolsuzluğu önlemek için ne tür kurallar getirilecek? Eğer çözüm olacaksa, neden yalnızca yemek alımlarıyla sınırlı düzenleme yapılıyor?

Bu soruların yanıtı yok; zaten kimse çözüm aramıyor. Asıl amaç, yiyecek alımlarını ihale yasası kapsamı dışına çıkarıp, yüklenicinin seçilmesi ve fiyat konusunda İdarenin elini rahatlatmak.

Bugüne değin hep öyle oldu:

İhale Yasası 2002 Ocak ayında kabul edildi ve 2003 yılı Ocak ayında yürürlüğe girdi. Daha yürürlüğe girmeden maddelerinde değişiklikler yapılmaya başlandı.

O günden bu yana çıkarılan 44 yasa ya da 2011 yılında KHK’lara ve OHAL Kararnameleriyle, maddelerinde 188 kez değişiklik yapıldı; yeni maddeler eklendi, kimileri çıkarıldı. Her değişiklikle, yasanın kapsamı biraz daha daraltıldı; istisnalar artırıldı. Böylelikle İktidarın kendisini daha “özgür” hissedebileceği bir ortam oluşturuldu.

Şimdi de, asker zehirlenmelerini fırsat bilip, lokanta/yiyecek hizmet alımlarını ihale yasası kapsamı dışına çıkarmaya hazırlanıyorlar.

İhale yasasının neden kusurlu tutulduğunu anlayabilmek kolay değil. Yüklenicinin teslim ettiği malzemenin sözleşmeye uygunluğunu, kabul komisyonu üyeleri denetler; uygun değilse, geri gönderir. Eğer işler böyle yürütülmemişse suç işlenmiştir. Ceza ve İhale Yasalarında bu suç; “edimin ifasına fesat karıştırmak” olarak adlandırılır. Yüklenici ve kabul komisyonu üyeleri, bu eylemlerinden ötürü cezalandırılır, birden çok yapılmışsa, tekerrür nedeniyle ceza artırılır.

Yasalarda bu kurallar duruyorken, bunların uygulanmasını sağlamak yerine, yetersizliğinden söz edip, üstelik pazarlık gibi ihale bile sayılamayacak yöntemlerle alım yapılacağının söylenmesi, asıl amacın başka olduğunu gösteriyor.

Suç konusu bir eylem, askerler hastanelere götürülüyorken bile en az 4 kez yinelenmişse; yasanın yetersizliğinden değil, alışılmışlığın yol açtığı pervasızlıktan söz etmek daha doğru olur.

Hazır yiyecek sektöründe iş yapanlar, korunma refleksiyle olsa gerek, sektördeki arkadaşlarını kınamak yerine suçu ihale yasasına yıkıp, aklamayı tercih ediyorlar.

Dünya gazetesinde 20 Haziran 2017 günü yayımlanan bir haberde, sektör temsilcilerinin görüşlerine yer veriliyor. Görüşülenlerin hepsi, üç öğün yemek için en az 30 lira harcama yapılması gerektiğini, ancak ihale yasasının en ucuzunun alınması kuralı nedeniyle, kazanmak için ihalelere 20 lira gibi düşük fiyatlar verildiğini söylüyorlar: para kazanmamız için başka çare mi var? Demeye getiriyorlar.

Eyvah ki ne eyvah!....Para kazanmak için, gerektiğinde canımızı bile almaktan çekinmeyecekler.

İhale Yasası konusunda verdikleri bilgiler bari doğru olsa. 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının 9. maddesinde idarenin, her türlü fiyat araştırması yaparak “yaklaşık maliyet” belirleyeceği; 40. Maddesinde ise ihalenin “ekonomik açıdan en avantajlı olan teklifi veren isteklinin üzerinde” bırakılacağı kuralı vardır. Bu tanım, en ucuz anlamına gelmediği gibi, eğer yaklaşık maliyetin altında “aşırı düşük” teklif veren olmuşsa Yasanın 38. Maddesine göre bunu nasıl başaracaklarının sorulması ve doyurucu yanıt veremezlerse tekliflerinin reddedilmesi öngörülür.

Sorulduysa eğer, sizce nasıl bir yanıt vermiş olabilirler?