Söz konusu Türkiye'nin çıkarları ise...

Türkiye’yi özel mülkleri sanıyorlar. Anonim şirket gibi yönetilen; pay senetleri dünya borsalarında işlem gören; para edecek neyi varsa alınıp satılabilen bir ülke düşlüyorlardı. Başardılar!

Daha da önemlisi, her yaptıklarının Türkiye’nin çıkarına olduğuna ikna edebildiklerinin sayısı çok fazla. Bu sayede güçlü ve caydırıcı olabilecek direnişlerin önünü kesebildiler.

İşler giderek karmaşıklaşıyor. Ülke çıkarı için, bu kez de orduya “serhat yolları” göründü.

Majestelerinin iktidarı da muhalefeti de “Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğu için” kenetlendi, tek yumruk oldu.

Öyle ya! Şimdi sandalye kavgasının ne yeri ne de zamanı!..

Bunlar hiç hayra alamet şeyler değil.

Amaçlarının, ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelen tehdit unsurlarını yok etmek olduğunu söylüyorlar.

Çok geç! Şimdiye kadar nerelerdeydiler?

Bütün bunları, uluslararası tekellerin istekleri doğrultusunda yasalar çıkarırken, devleti yeniden yapılandırırken düşünmeliydiler?

Bu memlekette parayı bastıran, dilediğini satın alabiliyor; “kimseye verecek bir karış toprağımız yok” diyenler açtı bu yolu.

Uluslararası tekeller yatırım yapsın diye birçok vergiden bağışık tutuluyorlar. Dahası, ulusal yasaların uygulanmadığı serbest bölgeler kuruluyor. Oralarda emek sömürüsü daha bir katmerli!

"Bizim işçimiz ucuzdur, çok çalışır, pazarımız büyüktür, kârlarınızı dışarı çıkarmakta zorluk da çıkarmayız" deyip, yurtdışından paralar dileniyorlar. Üstelik bu işler, bütçe ödeneği kullanan kamu kurumları eliyle yürütülüyor.

Devletten özelleştirme ihalesini kapan anlı şanlı şirketlerimiz/holdinglerimiz, hemen koşturup yurtdışından paralı bir ortak bulup getiriyor.

Gündelik gereksinmelerimizi bile, sahipleri uluslararası tekeller olan süpermarketlerden karşılıyoruz. Ne satın alacağımıza onlar karar veriyor.

Koruyacak ne kaldı?

Bir yandan yurtdışından para dilenirlerken, öte yandan anlı şanlı holdinglerimiz, paralarını yurtdışına çıkarıyorlar. Onlardan birinin patronu geçenlerde, Rekabet Yasası, büyümelerinin önünde engel oluşturduğu için yatırımlarını yurtdışına yönlendirdiklerini söylüyordu.

Devlet büyüklerimizin çocukları da “yatırımlarını” nedense hep yurtdışında yapıyor.

Bunların hangisini ülke çıkarına sayalım? Yurtdışından para getireni mi, yoksa parasını dışarıya çıkaranı mı? Madem ülke çıkarı diyoruz; bu sorunun yanıtını verip ona göre davranmamız gerekmez mi?

Aslında o kadar çok sorumuz var ki.

"Ülke çıkarı" adına çıkarılan her yasa ile çalışma yaşamı biraz daha kuralsızlaştırılıyor, kölelik koşulları dayatılıyor. Çalışanlar bu ülkenin vatandaşı değil mi? Ülkenin çıkarları ile emekçilerin çıkarları neden uyuşmaz?

Ülke çıkarı için mutlaka, ormanların, meraların, tarım alanlarının betonla kaplanması mı gerekir? Neden zehir solumalıyız? Gereksinmelerimizin hepsini ithal yoluyla karşıladığımızda daha zengin mi olacağız? Dereleri kurutmazsak, ülke kalkınamaz mı? Kentlerin gökdelenlerle sıkış tepiş doldurulmasına, ortasından hançer gibi otoyollar saplanmasına tepki gösterirsek, ülke çıkarına aykırı mı davranmış oluruz. Beton neden bu kadar önemli bir madde?

Soyut bir “Türkiye’nin çıkarları” sözü tutturmuşlar. İçinde somut hiçbir şey bulamıyorsunuz. Din, mezhep ve bölücülük üzerinden insanlar ötekileştiriliyor ve düşmanlaştırılıyor.

Ülkeyi, düşman yaratmadan yönetebilecek güçleri kalmadı.

Ancak şunu da bilelim: Somut değerler üzerinden tartışmaya zorlayamadığımız sürece, toplumdaki etkilerini sürdürebilme olanaklarını bütünüyle yitirmezler.