Sayıştay ve bütçe üzerine değinmeler

Geçtiğimiz hafta 2014 yılı bütçe süreci başladı. Yeni bütçe yasasının öncekilerden farkı yok. Yine çalışma yaşamındaki katılıklardan yakınılıyor ve işgücü piyasaları esnekleştirilecektir deniliyor yine yurtiçi tasarrufların yetersizliğinden yakınılıyor ve bireysel emeklilik sistemine yeni müşteriler çekilerek artırılacaktır deniliyor yine özelleştirmeler sürdürülecektir deniyor. Ve daha niceleri var.

Bütçe maratonunun başlamasıyla birlikte Sayıştay’ın yetkileri ve raporlarının niteliği gibi konular da gündeme taşınmaya başladı. Basın, raporlarda yer alan orta halli bulguları allayıp pullayıp büyük yolsuzluk vurgularıyla yayınlıyor. Maliye Bakanı ise “Yerindelik denetimi yapmaya çalışıyor” diyerek Sayıştay’ı eleştirdi.

Yerindelik denetimi, tercihlerin tutarlılığının sorgulanması anlamına geliyor. Sözgelişi büyük kentlerdeki trafik sorununun, metro yerine neden otoyollarla çözümlenmeye çalışıldığını sorgularsanız yerindelik denetimi yapmış olursunuz.

Sayıştay, tarihinin hiçbir döneminde yerindelik denetimi yapmadı. Öyle bir yetkisi de yok. Sayıştay performans denetimi yapmaya yetkili. Ama 2008 yılından bu yana performans raporu da yazamıyor. Denetçilerin düzenlediği taslak raporlar, Sayıştay’ın yenilenen yasası ile öngörülen süzgeçlerden biri olan Rapor Değerlendirme Kurulu’ndan geçemediği için Sayıştay raporuna dönüşemiyor.

Kurumun web sitesine baktığınızda “performans raporu” olarak adlandırılan iki rapor görüyorsunuz. Bunların bölge ülkeleriyle ortak projeler yürütülerek yazıldıkları belirtiliyor. Sayıştay Yasası’na göre performans raporlarının Parlamento’ya sunulması gerekiyor. Oysa bunlar sunulmadı. Daha da önemlisi, İngilizce bilmiyorsanız yararlanamıyorsunuz çünkü Türkçe değil. İster istemez aklınıza Parlamento ve halktan gizlendiği düşüncesi geliyor.

Maliye Bakanı, Sayıştay raporlarındaki mali tabloların hazırlanamadığı eleştirilerine çok kızdı. “Devlet tek bir tüzel kişiliktir, her bakanlık, her kurum nasıl ayrı ayrı bilanço düzenler” diyor. Haksız da değil ama bunu Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nı çıkardıkları 2003 yılında düşünmeliydiler. “Ticarileşmeyen devlet, devlet değildir” sözünü şiar edinen AKP’nin bu ayrıntıları atladığı anlaşılıyor.

Maliye Bakanı, Sayıştay’ın kamu taşınmazlarının bedellerinin güncellenemediği doğrultusundaki eleştirisini ise haklı buldu ve 2014 yılı sonuna değin bitirme sözü verdi. Öyle ya, devletin bilançosuna bakan yatırımcılar nerelerde kamu taşınmazları olduğunu ve kaç para ettiğini bir bakışta görebilmeliler.

Sayıştay denetiminin sığlaştırılmasından AB de hoşnut değil ve rahatsızlığını 2011 ve 2012 yılı ilerleme raporlarında “bu kadarı da olmaz” anlamına gelecek sözlerle eleştirdi. Bu arada ilginç bir rastlantıya dikkat çekmekte yarar var: Anayasa Mahkemesi, muhalefetin başvurularının neredeyse hepsini reddediyor. Bu uygulaması artık gelenekselleşti. Oysa 2012 yılında Sayıştay Yasası’nda yapılan ve denetime yeni kısıtlar getiren değişiklikleri iptal etti.

AKP’nin icraatlarını görebilmek için Sayıştay raporlarında yazılanlara değil, yazılmayanlara bakılması gerekiyor. Ama ne yazık ki, yazılmayanları göremiyoruz. Denetçilerin neler yazdıkları ve “süzgeçten” nelerin geçemediğini bilemiyoruz. “Denetçilerin bağımsızlıklarının ortadan kaldırılmadığı, dilediklerini yazabildikleri” söyleniyor ama yazdıklarının çoğunun raporlardan çıkarıldığı yakınmaları oldukça yaygın biçimde dile getiriliyor. Böyle bir ortamda bağımsızlıktan söz etmenin bir anlamı yok.

Kısacası bütçeyi çıkaran da, ülkeyi yöneten de, yapılanları denetleyen de aynı bütünün değişik kollarından başka bir şey değil. Güçler ayrı olmadığı için “güçler ayrılığı” kavramı da boşta kalıyor.