Olağanüstü Halden Beslenmek

Adalet Bakanı geçenlerde; “demokrasiyi korumak için olağanın ötesinde önlemler alınması gerekiyorsa, anayasaya aykırı olsa bile yaparız, çünkü anayasa buna yetki veriyor” dedi. Kanıt olarak da Anayasanın 148. Maddesini gösterdi. Maddede, olağanüstü hal KHK’lerinin Anayasaya aykırılığının öne sürülemeyeceği yazılı.

Bakanın, bu görüşün doğru olmadığını bildiğini düşünüyorum.

Çünkü olağanüstü hal dönemlerinde temel hak ve özgürlüklerin kullanılması, Anayasanın 15. Maddesinde yazılı ilke ve kurallara uyularak durdurulabiliyor. Temel hak ve özgürlükler bu kurallara uyularak kısıtlanmışsa eğer, Anayasaya aykırılıktan söz edilemez.

Maddede neler yazdığına bir bakalım: uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı düşecek düzenlemeler yapılması yasak. Durumun gerektirdiği ölçünün ve sınırın aşılmaması gerekiyor. Yani kurumlar açıp kurumlar kapatamıyorsunuz.

Maddenin ikinci fıkrasında ise şunlar yazılı; “ kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

Kısacası, olağanüstü hal ilan edildi diye İktidarlar, anayasaya aykırı davranma yetkisine kavuşamıyor. Anayasaya aykırılığının öne sürülemeyişi ise “atış serbest” biçiminde anlaşılamaz. Sözgelişi nasıl olsa anayasaya aykırılığı öne sürülemiyor deyip idam cezasını getiremezsiniz.

O denli çok yazıldı ve söylendi ki, şunları bilmeyen kalmadı. Tırnak içindekilerin hepsi Anayasa Mahkemesinin 5.3.1992 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 1991/1 sayılı iptal kararında yazılı:

“OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerin yetki alanları olağanüstü halin gerekli kıldığı konularla sınırlıdır. Getirilen düzenlemeler, olağanüstü halin amacını; sınırlarını ve ölçüsünü aşmamalıdır. Olağanüstü halin süresinin bitmesiyle olağanüstü hal KHK’lerinin uygulanması da biter. Olağanüstü hal sonrasında da geçerli olması istenilen düzenlemeler yasa ile yapılmalıdır. Çünkü olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarının sürmesinin istendiği konular, olağanüstü halin gerekli kıldığı konular olamazlar.”

Anayasaya aykırılığı öne sürülemiyorsa, bu iptal kararı da nereden çıktı gibi bir soru akla gelebilir. Kısaca açıklayayım: Özal Hükümeti,1990 yılında uyanıklık yapıp, ilgisiz düzenlemeleri olağanüstü hak KHK’si adı verip yürürlüğe sokmak istedi; SHP, Anayasa Mahkemesine başvurdu. Mahkeme ise, düzenlemenin adına değil gerçekten olağanüstü hak KHK’si niteliğinde olup olmadığına bakar ve ona göre karar verir gerekçesiyle KHK’yi iptal etti.

Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar. Daha doğrusu, Anayasaya göre böyle, ama bu kurala uzun bir süredir kimse uymuyor. Tayyip Erdoğan, beğenmediği bir kararına uymayacağını ilan etmişti zaten. Parlamento da özen göstermiyor.

Adalet Bakanının ise, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulması zorunluluğuna bile inanmadığı anlaşılıyor. CHP’nin Anayasa Mahkemesine başvurmasını eleştirirken şöyle bir yorum yapmış. Biraz karışık ama meramı anlaşılıyor; “OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle yasalarda değişiklik yapılamayacağı Anayasada yazmıyor. Bunu söyleyenler Anayasa Mahkemesinin 90’lı yılların başlarında verdiği bir karara dayanıyorlar. Anayasa Mahkemesinin kararına aykırılık iddiası yapacaksak, anayasayı kenara mı koyacağız?”

Anayasaya da uymuyorlar. Anayasanın 121. maddesi ile Meclis İç Tüzüğünün 128. maddesine göre OHAL kararnamelerinin en geç 30 gün içinde Mecliste görüşülerek karara bağlanması gerekiyor. Bu kurala da uymadıkları için, çıkardıkları 8 KHK’nin geçerli olup olmadığı tartışılmaya başlandı.

Bütün bunlar, gelecekte AKP’nin başını epeyce ağrıtacak.

Bu nedenle, toplumda uzlaşılıyor algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Muhalefet partilerinin temsilcilerinin de yer alacağı bir KHK komisyonu kurmaya giriştiler. Yaptıkları işin toplumu aldatmaya çalışmanın ötesinde hiç bir anlamı yok. Nitekim Numan Kurtulmuş, OHAL’in uzatılması kararının alındığı Bakanlar Kurulu toplantısından çıkarken yaptığı basın açıklamasında, yetkilerini kimseyle paylaşmayı düşünmediklerini açıkça söyledi.

Devleti KHK’lerle dönüştürüyorlar. 2011 yılında çıkardıkları 35 KHK ile devletin altı üstüne getirmişlerdi. O günlerde yapamadıklarını şimdi çıkardıkları olağanüstü hal KHK’leriyle yapıyorlar. Olağanüstü hal kararı 3 ay için alınmıştı ve bu sürenin bile kullanılmayabileceği dillendiriliyordu. Şimdi ise bir yılın yetmeyeceği söyleniyor.

AKP bulanık havayı seviyor, çünkü ondan besleniyor.

İstedikleri düzenlemeleri yasaya dönüştürmek konusunda bugüne değin hiç zorlanmasalar da yasalarla yapılabileceklerin sınırları var. Olağanüstü durumların varlığı bu sınırların kaldırılabilmesini sağlıyor. Bir düşünün olağan koşullarda, yaklaşık yüz bin kamu çalışanının görevine son verilip yerlerine “mülakatla” yenileri alınabilir miydi?

Olağanüstü durumun sağladığı başka olanaklar da olduğunu unutmayalım: Maliye Bakanı geçtiğimiz hafta; “daha agresif bir özelleştirme politikası uygulayacağız” dedi. Yani hiç çekinmeden, açıkça saldırganlaşacaklarını söylüyorlar.

Beğenelim, beğenmeyelim, direniş kültürünün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. AKP, bundan ürküyor ve olağanüstü durumların; olağanüstü güçlerin; olağanüstü dostların ve düşmanların desteğine gereksinme duyuyor.