Olağanüstü hal

Olağanüstü hal kararı alınmasının hemen arkasından çıkarılan KHK ile FETÖ adlı bir terör örgütüyle ilişkisi olduğu öne sürülerek, binlerce tüzel kişiliğin taşınır ve taşınmazlarına el konuldu; on binlerce kamu çalışanı görevlerinden uzaklaştırıldı, gözaltına alındı ya da tutuklandı. Gelişmelere bakıldığında, çoğunun görevlerine son verileceği anlaşılıyor.

Olağanüstü yönetim yöntemlerine, olağan dönemler için öngörülen yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığı durumlarda ve amacı aşmayacak ölçülülükte başvurulması gerekiyor.

OHAL kararı, Anayasanın 120. Maddesinde yazılı; “şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması” gerekçesine dayanılarak alındı. Bu nedenle, başta KHK olmak üzere çıkarılan tebliğ vb düzenlemeler, münhasıran şiddet olayları ile ilgili olmak zorunda. Üstelik alınan kararların etkileri olağanüstü hal döneminin dışına taşmamalı.

Olağanüstü hallerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi askıya alınabiliyor. Ancak OHAL durumunu gerekçe göstererek her şeyi yapamıyorsunuz. Ölçülülük, orantılılık gibi ilkelerin de gözetilmesi gerekiyor. Olağanüstü yöntemlere yalnızca, yürürlükteki yasaların yetersiz kalacağı durumlarda; acil önlem almak gerektiğinde ve yalnızca ek önlem olarak başvurulmuşsa genel kabul görüyor.

OHAL Kararı şiddet olayları gerekçe gösterilerek alındığına göre, öncelikle el konulan kurumların ve görevlerinden uzaklaştırılan kamu görevlilerinin eylemleriyle, şiddet olayları arasında doğrudan bir ilişki olduğunun ortaya konulması gerekiyor. Ancak bu da yeterli değil: bu ilişkinin yol açtığı tehditlerin yürürlükteki yasalarla önlenemeyeceği, kuşkuya yol açmayacak bir açıklıkta kanıtlanmak zorunda.

Son birkaç günde alınan, gelecekte alınacak kararların ve uygulamaların yalnızca şiddeti önlemek amacı taşıdığı, hukuka uygun olarak elde edilmiş belge ve bilgilerle kanıtlanabilirse eğer hiç sorun yok. Yıllardır, kamu kaynaklarının yağmalandığını söylüyoruz. Hiç olmazsa bir bölümü geri alınıyor diye seviniriz.

Ancak yapılanların haklı; gerekli; zorunlu olduğu, orantılılık ve ölçülük ilkesinin aşılmadığı, hukuka uygun elde edilmiş belgelerle kanıtlanamazsa, yüz milyonlarca lira tazminat ödenme yükümlülüğü doğar. Faturayı da halka ödetirler, hevesimiz kursağımızda kalır.

Aradan yıllar geçtikten sonra hesap soracak kimseyi bulamayız.

OHAL kararı alanlar ve uygulayanların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alınmasına sığınarak ya da çıkardıkları KHK ile karar alanların ve uygulayanların hukuki, idari, mali ve ceza sorumluluklarından bağışık tutulacaklarını öngörüp kendilerini güvenceye almaya çalışmalarının, tazminat ödeme yükümlülüğüne hiç etkisi olamaz.

OHAL Kararnamesinde ve buna dayanarak çıkarılan tebliğ vb belgelerde, Anayasaya ve Olağanüstü Hal Yasasına aykırı çok sayıda kural yer alıyor. Oysa buna hiç gerek yok. Olağan dönemler için öngörülen yasal düzenlemelerin yetmediği durumları kapsayacak sınırlılıkta düzenlemeler yapılarak amaç gerçekleştirilebilirdi.

OHAL kararnamesiyle ve buna dayanarak 24 Temmuz günü çıkarılan Milli Emlak Tebliğinde binlerce vakıf, kurum gibi tüzel kişiliğin bütün taşınır, taşınmaz ve alacaklarına toptan el konuldu. Bu kurumlardan alacaklı olanların alacaklarını istemesi yasaklandı. Bu kurumların tazminat ödeme yükümlülüğü doğmayacak biçimde denetim altına alınarak sorgulanması olanağı varken, bu olanak kullanılmadı.

Kamu görevlilerinin tasfiyesi amacıyla getirilen kurallar için de aynı sözler geçerli. Kamu düzenine tehdit oluşturduğu düşünülen kamu personelinin soruşturulması ve görevlerinden uzaklaştırılmasına ilişkin kurallar dururken, özel yöntemler öngörülerek derhal görevlerine son verilmesine olanak tanındı. Olağanüstü yöntemlerle görevlerine son verilenlerin, olağan dönemlerde yargı yollarına başvurarak geri döndükleri çok örnek yaşadık. Artık olağanüstü yöntemlerin işe yaramadığını öğrenmiş olmalıyız.

Olağanüstü yönetim yöntemleri özenle kullanılmalı. FETÖ darbesinin önlenmesi uğruna kimsenin bize tazminat ödetmeye hakkı yok.