OHAL kararnameleri kimler için çıkarılıyor?

23 Ocak 2017 günü, 4 OHAL kararnamesi birden yayımlandı. Bu kararnamelerle 2 TV kanalı kapatıldı, 367 kişi kamu görevinden çıkarıldı. Ancak bu kez, yumuşama olarak değerlendirilebilecek kimi düzenlemelere de yer verildiği görülüyor. Sözgelişi, daha önce çıkarılanların 124’ü görevine iade edildi;  gözaltı süresi kısaltıldı; avukatlarla 5 günlük görüşme yasağı kaldırıldı; KHK uygulamalarına karşı yargı yolu açıldı.

Aslında bütün bu iyileştirmeler görüntüden ibaret. Gerçekte adalet kavramına mal edilebilecek hiçbir şey yok. Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurma hakkının kullanılmasını belirsiz bir tarihe ertelenmesine yol açtığı için zararı bile var. Ama her nasılsa olumlu bir algı oluşturabiliyorlar. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisini bile aldatmayı başardılar ve böylelikle referandum öncesinde gelecek eleştirileri savuşturabildiler.

Sermayeye yapılan sürprizler ise artık OHAL kararnamelerinin bir klasiği oldu. 683 ve 684 sayılı KHK’lerde de çok sevinecekleri müjdeler var.

Önce yumuşama olarak algılanan düzenlemelere bakalım, sonra sıra müjdelere gelsin.

30 gün olan gözaltı süresi (7+7) 14 güne düşürüldü. Ancak bunun kimseye yararı yok. Çünkü Sulh Ceza Hakimlikleri, savcıların tutuklanma isteklerini derhal yerine getiriyor. Gözaltı süresi dolduğunda, tutuklayıverirler olur biter: İki paragraflık bir yazıya bakar.

Avukatla görüşme yasağının kaldırılması önemli elbette. Ancak savunmanın umursanmadığı bir ortamda hiçbir yararının olmayacağı çok açık; Müvekkil içini dökmüş olur, o kadar.

KHK’lerin gazabına uğrayanlara 685 sayılı KHK ile yargı yolu açıldı. Keşke açılmasaydı. Tüketilecek iç hukuk olmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine doğrudan başvurabilme olanağı vardı. 685 sayılı Kararname ile sonuçlanması yıllar alacak iki aşamalı bir süreç öngörülüyor.

İlişiği kesilen; gözaltına alınan; rütbesi sökülen kamu personeli ile kapatılan dernek; vakıf; sağlık ve eğitim kurumu; vakıf üniversiteleri; özel radyo tv; yayınevi; dergi; haber ajansı; yayınevi yöneticileri önce “Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu” adı verilen bir kurula başvurmak zorundalar.

Kurul, yedi üyeden oluşuyor.  Üç üyesinin Başbakan; birer üyesinin Adalet ve İçişleri Bakanları; iki üyesinin ise Yargıtay ve Danıştay yargıçlarından olmak üzere HSYK’nin seçmesi öngörülüyor.

Zarara uğrayanların, kendilerini zarara uğratanlara başvurarak adalet aramaları isteniyor.

Kurulun iki yıl görev yapması öngörülmüş, ancak 100 bin dolayında başvuru bekleniyor. Elbette bitmeyecek. Bu nedenle bakanlar kurulunca birer yıl sürelerle sonsuza değin uzatılabilmesine olanak tanınmış. Başvuruların karara bağlanması için herhangi bir süre de öngörülmüyor. Yıllarca bekletilseniz bile yasaya aykırı bir durum yok.

Ömrünüz yeter de kararı alabilirseniz ve bir de lehinize ise çok sevinmeyin, küçük bir sorun var: Yönetici iken görevden alınmışsanız aynı göreve atanamayacaksınız.  Üstelik aynı kuruma atanabilmeniz bile çok özel durumlar dışında yasak.

Karar aleyhinize çıkmışsa, işiniz elbette daha zor. Yargıç statüsündeyseniz Danıştay’a; değilseniz HSYK’nin belirlediği Ankara’daki idare mahkemelerinden birine başvuracaksınız. Başvuracağınız idare mahkemesinin HSYK tarafından tembihli yargıçlardan oluşturulduğunu bilirseniz bir sürprizle karşılaşmazsınız.

İşin asıl ilginç yanı şu: AKP, bu düzenlemeyi, adaletli bir ortam oluşturulmuş gibi sunmayı ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisini (AKPM) aldatmayı başardı.

Konseye 14 Aralık günü bir önerge verilmiş ve Türkiye deki demokratik kurumların işleyişinin incelenmesi gündemiyle Meclisin acilen toplanması istenilmişti. Önergede, OHAL gerekçesiyle alınan önlemlerin, kişi hak ve özgürlüklerini kısıtladığına dikkat çekiliyor, Türkiye’nin denetime alınması isteniyordu. Önerge 23 Ocak günü görüşülecekti. Aynı gün sabah saatlerinde idarenin uygulamalarına karşı yargı yolunun açıldığı algısı uyandıran 685 sayılı KHK yayımlandı. Meclisteki görüşmeler, bu Kararnamenin gölgesinde yapıldı. Oylamada 94 kabul, 68 ret, 19 çekinser oy çıktı. Acil görüşme isteyenler çoğunlukta olmasına karşın üçte iki sağlanamadığı için önerge reddedilmiş sayıldı.

Biraz da parababalarına verilen müjdelerden söz edelim.

Devlete dövizle borçlananlar yaşadı. Türk Lirasına dönmek adına, döviz kuru 2 Ocak 2017’deki karşılığı esas alınarak sabitlendi. Devlete dövizle borçlananlar borçlarını kur ne olursa olsun yıl sonuna kadar 3,53 TL hesabıyla ödeyecek. Küçük bir hesap yapalım: ABD doları 2 Ocak günü 3,53 TL idi. Sisteme göre, dolar değerlendikçe kazancınız artıyor. Diyelim ki üç ay sonra 4 lira oldu. Dolarınızı 4 liradan satıp 3.53 lirasını devlete veriyor, 47 kuruşunu cebinize atıyorsunuz.

Kısa günün kârı demeyin! Kapsama Başbakanlık, Hazine, Özelleştirme İdaresi, Karayolları Genel Müdürlüğü, KİT’ler ve ortaklıkları, kamu kontrolündeki işletmeci kuruluşlar, TMSF ve sermayesinde doğrudan ya da dolaylı kamu payı olan anonim ortaklıklar giriyor. Bu kurumlara dövizle borcu olanlar borçlarını sabit kur üzerinden ödeyecekler. Bir düşünün yalnızca özelleştirme ihaleleri bile milyarlar tutar. Onların çoğu dövizle yapıldı ve alacaklar taksitle tahsil ediliyor.

Üstelik OHAL kararnamesi ile suç işlenmiş oluyor: İhale kurallarında ihaleden sonra değişiklik yapılması ceza yasasında “ihaleye fesat karıştırmak” olarak adlandırılıyor. Doları sabitlediğinizde ihalenin en önemli kuralında değişiklik yapmış oluyorsunuz. Az biraz düzgün işleyen bir kapitalist düzende bile ihaleyi alamayan tekeller rakiplerine böylesi bir çıkar sağlandığı için kıyameti koparırlardı.

Varlık Fonuna yeni kaynaklar tahsis ediliyor.

7 Ocak günü yayımlanan 680 sayılı KHK ile at yarışları ve at yarışlarının düzenlenmesine tahsis edilmiş taşınmazlar Varlık Fonuna devredilmişti. Bu kez çok daha önemli bir adım atılıyor ve KİT’lerin; bunların müessese, bağlı ortaklıkları ve onların ticari işletmelerinin; devletin ticari kuruluşlarının, varlıklarının, Bakanlar Kurulu kararıyla Varlık Fonuna devredilmesinin yolu açılıyor. Bir düşünün; Meclisin kabul ettiği anayasaya göre bakanlar kurulunun yetkileri cumhurbaşkanına geçiyor. BOTAŞ, THY, DMO, EİAŞ, TKİ gibi kurumlar, bir tek imzayla varlık fonuna devredilecek ve denetimsiz bir ortamda kullanılacak.

Kamu bankaları şüpheli alacaklarını satacaklar. 684 sayılı KHK ile Bankacılık Yasasının 143 maddesine eklenen fıkraya göre kamu bankalarının takipteki alacakları, varlık yönetim şirketlerine satılabilecek.

Kamu bankalarının 15-16 milyar dolayında takipli alacağı olduğu ve bunun yaklaşık 2 ya da 2,5 milyar lirasının varlık yönetim şirketlerine satılabileceği tahminleri yapılıyor. Anayasa, yasa, mantık kuralları, ilke hiçbir şeyin önemi yok: OHAL kararnamesinin varlık yönetim şirketlerine müşteri bulmak amacıyla bile kullanılmasından çekinilmiyor.

OHAL kararnameleri hiçbir zaman olağanüstü halin gerekleri için çıkarılmadı ve hiçbir zaman anayasa ve yasalara uymak gibi bir amaç güdülmedi. Anayasa kamuoyunca da kabul edilirse eğer, her günümüz değil, her dakikamız Ülkenin acaba hangi kaynağı kime peşkeş çekilecek; başımıza ne çoraplar örülecek diye düşünmekle geçecek. Tek bir imza yetiyor.