Kamu alımları ve arkasındaki gerçekler

Kamu alım ihalelerinde yolsuzluk iddiaları medyanın neredeyse vazgeçilmez konusudur. Hemen her gün CHP’li belediyelerin ihalelerinin “mercek altına alındığı” ya da “AKP’li belediyelerin yolsuzluklarının örtüldüğü” konularını işleyen haberlerle karşılaşırız.

Yolsuzluk söylemlerinin yalnızca belediyeler üzerinden yapılıyor oluşu dikkatinizi çekmiştir. Oysa belediyelerin kamu alımları içindeki payı %25 oranını çok az aşmaktadır. İhalelerin yaklaşık %75’ini gerçekleştiren ve AKP iktidarlarınca yönetilen merkezi yönetimin alımlarındaki yolsuzluklar hiç gündeme getirilmemektedir.

İktidarlar, seçimlerde kendilerine başarı olanağı sunan kamu ihalelerine karşı hep duyarlı olmuşlardır. AKP iktidarlarının farkı, bu olanaktan olabildiğince yararlanabilecekleri organize bir yapı oluşturmalarıdır. Bu nedenle de AKP’li olmayan belediyeler ile merkezi yönetimin ihaleleri gündeme gelmemektedir.

AKP iktidarları, DSP’nin büyük ortak olarak yer aldığı koalisyon döneminde yürürlüğe girmiş olan 4734 sayılı Kamu İhaleleri Yasasını değiştirmek amacıyla 18 yasa çıkarmış, ayrıca ihale yasası dışındaki 37 yasaya koyduğu yeni kurallarla Yasanın 226 kuralını değiştirmiştir.

Bu değişikliklerle Yasanın kapsamı daraltılmış, istisnalar artırılmış, enerji, su ulaştırma telekomünikasyon gibi sektörler kapsam dışı bırakılmış. Böylelikle İdarenin daha özgür davranabileceği bir hukuksal ortam oluşturulmuştur.

Yasal değişiklikler dışında, gizli denebilecek yöntemlerle de istisnaların kapsamı genişletilmiştir. Söz gelişi, bütçe yasalarına konulan düzenlemelerle bütçe ödeneklerinin İl Özel İdareleri yerine KÖYDES, BELDES gibi ihale yasası kapsamı dışındaki kuruluşlarca harcanması sağlanmıştır.

İhale yolsuzlukları çoğu kez denetim ile değil, ihbarlarla ortaya çıkmaktadır. Ama görev tanımları içinde ihbarları değerlendirmek olan müfettişlerin mesleki güvenceleri sorunludur. AKP, müfettişleri değil, müfettişler karşısında kendisini güvenceye almıştır: Özgür bir ortamda görev yapmaları engellendiği için AKP’nin istemediği yolsuzlukları ortaya çıkarmalarının beklenemeyeceği açıktır. Ayrıca kamu bürokrasisindeki kadrolaşmadan, müfettişlerin bağışık tutulduklarını düşünmek için yalnızca iyi niyetli olmanın yetmeyeceği göz ardı edilmemelidir.

Özellikle AKP’li belediyeler hakkındaki yolsuzluk dosyalarının üzeri bürokratik süreçlerde örtülmekte ya da sürüncemede bırakılmaktadır. Yargı erki ise AKP’ye zarar verebilecek kararları almasını önleyebilmek amacıyla hükümetin egemenlik alanı içinde yeniden tanımlanarak işlevsiz bırakılmıştır.

Kamu İhale Kurumu'nun, ihale sürecini doğrudan denetleme yetkisi kaldırılmıştır. Yalnızca şikâyet üzerine denetim yapabilmektedir.

Yüklenicilerin her ne kadar şikâyet hakları bulunmakta ise de, başvurma koşulları ağırlaştırılmıştır. Üstelik kamu idareleri ile iş yapıyor olmaları, şikâyet haklarını özenle kullanmalarını gerektirmektedir.

Artık kamu binaları, İhale Yasası kapsamında olmayan TOKİ’ye yaptırılmaya başlanılmıştır. TOKİ ise bina yapabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Özgürce seçtiği yüklenicilere yaptırmaktadır. Bugün önde gelen yüklenicilerin çoğunun zenginliğinde TOKİ’nin payı olduğu bir gerçektir. AKP’nin çıkardığı KHK’lara, kamu binalarının TOKİ aracılığıyla yaptırılması için düzenlemeler konulmuş, böylelikle kurulan düzenin daha etkili biçimde sürdürülebileceği hukuksal altyapı pekiştirilmiştir.

Kamu İhale Kurumu’nun istatistiklerinden oluşturduğum aşağıdaki çizelgede, kamu alımlarının tutarları alım yöntemlerine göre dağılımı yer almaktadır. Bu çizelge, AKP’nin ihale konusundaki duyarlılığının nedenlerini açıklamaktadır.

Çizelgede görüleceği üzere AKP’nin iktidar olduğu 2003-2011 (Eylül) arasındaki yaklaşık 9 yıllık süre içinde cari fiyatlarla 437.109 milyon lira, imalat sektörü deflatörleriyle güncellendiğinde ise 2012 fiyatlarıyla 587.205 milyon lira tutarında kamu alımı yapılmıştır.

2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe ödenekleri 385.485 milyon liradır. AKP’nin iktidar olduğu yaklaşık 9 yılda, Merkezi Yönetim bütçesinin, cari fiyatlarla 51.623 milyon lira, 2012 yılı fiyatlarıyla ise 201.719 milyon lira üzerinde kamu alım harcaması yapıldığı anlaşılmaktadır.

Milli gelir üzerinden yapılan hesaplama da yukarıdaki sonucu pekiştirmektedir. En son yayımlanan 12 aylık milli gelir hesapları 2010 yılına ilişkindir. TÜİK 2010 yılı milli gelirini 1.103.750 milyon lira hesaplamıştır. Yaklaşık 9 yılda cari fiyatlarla 437 milyon lira harcandığı dikkate alındığında yalnızca kamu alımları yoluyla AKP’nin istekleri doğrultusunda yeniden dağıtılan tutarın 2010 yılı milli gelirinin yaklaşık %40’ına ulaştığı ortaya çıkmaktadır.

Aşağıdaki çizelgenin daha iyi yorumlanabilmesi için, “doğrudan temin”, “istisna” ve “pazarlık” gibi ihaleye özgü kavramların açıklanması gerekmektedir.

Doğrudan temin yöntemi, hiçbir kurala uymaksızın dilediğiniz kişiden mal ya da hizmet alabileceğinizi anlatmaktadır. Bu yöntemin kamu alımları içindeki payı %9’dur. Pazarlık ise, dilediğiniz üç kişiyi çağırarak, kendilerinden fiyat vermelerini istediğiniz bir yöntemin adıdır. Bu yöntemle yapılan alımların oranı ise yaklaşık %10’dur. Toplam içindeki payı %10’un üzerindeki bir tutar ise İhale Yasası’nın uygulanmadığı İstisna yöntemiyle alınmıştır. Ancak, daha belirgin kuralları olan Açık ihale, Belli İstekliler arasında ihale yöntemlerinin de manipülasyonları bütünüyle önlediği düşünülmemelidir.

Yukarıdaki açıklamaların, AKP’nin seçim başarılarında kamu alımlarının katkısını yete-rince açıkladığını düşünüyorum.