Kadın, din ve siyaset

Diyanetin internet sitesine 7 Ciltlik “Hadislerle İslam” kitabının elektronik nüshası yüklenmiş. Dördüncü cildin 209-262. sayfalarında kadınlarla ilgili hadislere yer veriliyor. Kadın-Saygın Birey/Kadın ve Toplum/Kadın ve Eğitim gibi başlıklar altında yazılanları okuduğunuzda İslam’ın kadınlara bakışını ilk elden öğrenebiliyorsunuz. İyi hizmet yapmışlar. Bütçe ile verilen milyarlarca lira tutarındaki ödeneği hak ediyorlar.

Aşağıda bu sayfalardan birkaç alıntı yapacağım.

Kadın, 209. sayfada bir dünya nimeti olarak anılıyor.

"- Enes (b.Malik) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bana (dünya nimetlerinden) kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı”

213. sayfada ise kristale benzetiliyor. Aynen şöyle:

“Veda Haccı için yola koyulmuşlardı. Kalabalığın arasında Peygamberimizin sevgili eşleri de vardı. Hanımları taşıyan develer, adeta kendilerini yönlendiren Enceşe’nin güzel sesine adımlarını uyduruyorlardı. Habeş asıllı bir zenci olan Enceşe, kutlu yolculuğun coşkusu ile şiirler okuyor, nağmeleri develeri coşturuyorken dinleyenleri de mest ediyordu. Ama bu kadar ritim ve heyecan develeri hızlandırmış ve sarsıntıları hanımları rahatsız eder hale gelmişti. Peygamberimiz endişelendi ve her zamanki nezaketi ile Enceşe’ye seslenerek; ‘Enceşe, aman sakin ol! Kristallere dikkat et’ diye uyardı.”

İslam’ın kadınlara çok değer verdiği hep söylenir. Bütün metinleri, erkeklere yapılan uyarılarla doludur. Bir örneğini aşağıya alalım:

“Said b. Hakim b. Muaviye’nin, babası aracılığıyla dedesi Muaviye el-Kuşeyri’den naklettiğine göre, o şunları anlatmıştır: ‘Resûlullah’ın (sav) yanına gelerek; ‘Hanımlarımız hakkında ne dersiniz?’ diye sordum. O da şöyle buyurdu: ‘Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin, onları dövmeyin ve onları kötülemeyin.”

Neden hanımlarınıza iyi davranmak zorunda olduğunuzu biliyor muydunuz?

“Çünkü siz, onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak (nikâh kıyıp) kendinize helal kıldınız, buyurmuştu. Gün gelecek, asıl sahibi emanetini geri alacak ve ona hangi muameleyi layık gördüğünü erkeğe soracaktı.”

Ama konu miras paylaşılmasına geldiğinde işler biraz çatallaşıyor.

Hz. Peygamber’in eşlerinden Ümmü Seleme, Resûlullah’a sormuş: “Ey Allah’ın Elçisi, erkekler cihada katılıyor, kadınlar olarak biz katılmıyoruz ve miras payımız da erkeklerin yarısı kadar.”

Bunun üzerine Nisâ süresinin otuz ikinci âyeti nâzil olmuş. Bu ayette, “Cenab-ı Allah, hem kadınlara hem de erkeklere hitaben bir birine diğerinde olmayan birtakım üstünlükler verildiğini, karşı cinste olup da kendilerinde olmayan üstünlüklere göz dikmemeleri gerektiği” yazılıymış.

"Hadislerle İslam" kitabından yaptığımız alıntıları burada keselim. Ama Diyanet sitesinden küçük bir alıntı daha yapmalıyız.

Diyanet İşleri Başkanı, 1 Mart günü Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinde öğrencilere konferans vermiş ve şöyle söylemiş: “Dini ilimler, dünyevi ilimler. Pozitif ilimler, negatif ilimler. İslami ilimler, İslami olmayan ilimler diyerek tasnif etmek İslam’ın bütün esaslarına aykırıdır. Biz, kâinatın ayetleri ile kitabın ayetlerini birbirinden ayıramayız.”

Diyanetin başkanı, Şirnak gezisinde de, medreselerin yasallaştırılması gerektiğini söyledi. Şu sözleri itiraf niteliğindeydi ama kimsenin önemseyeceğini sanmıyorum: “…zaten bir kısmı Diyanet’in Kuran kursuna dönüşüp legal statü aldı.”

Tayyip Erdoğan’dan söz etmezsek yazı eksik kalır. Dün “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” dolayısıyla sarayında bir resepsiyon verdi. Konuşmasında kadınların, anne, eş, kardeş, evlat ve insan olarak hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu söylemiş. Şu sözlerinden anlaşıldığına göre, kadının emekçi yanını pek önemsememiş: “İster sadece evinin, ailesinin işleriyle meşgul olsun, ister çalışarak hayatın farklı alanlarında ilave sorumluluklar üstlensin her kadın varlığıyla takdiri ve saygıyı hak ediyor…"

Şu çetrefilli sözlerine ise anlam veremediğimi söylemeliyim. Düşünce yapısını doğru yansıtmıyor gibi. Aynen şöyle: “Ben, kadını erkeğin yanına değil, karşısına yerleştiren çatışmacı anlayışları asla tasvip etmiyorum, doğru da bulmuyorum. Kadını veya erkeği sadece cinsiyetçi bir bakış açısıyla ele alanlar, onların aslında insan olduğu gerçeğini gözden kaçırmaktadır. Bu bizim değerlerimizle, tarihimizle, sosyal hayatımızın dinamikleriyle bağdaşmayan, toplumumuzu anlamaktan uzak bir bakış açısıdır.”

Tayyip Erdoğan’ın şu “çatışmacı anlayış” sahiplerinden çok dertli olduğu anlaşılıyor. Birilerinin ısrarla kendi ülkesinin kadınlarını yok sayıp, sadece ezilmekle, ötekileştirme, despotizmle, zulümle özdeş hale getirmeye çalıştığını söyleyip şunları eklemiş: “Bunlar için aile ve din, kadının özgürleşmesinin önündeki en büyük iki engeldir. Dikkat ediniz, bu kesimlerin gözünde İslam, kadını yücelten, baş tacı eden, ona değer veren değil; bilakis kişiliksiz hale getiren bir unsundur. Bu iddiaların sahipleri yıllarca kadını özgürleştirmek ve medenileştirmek adına bu ülkenin milyonlarca kadınına zulmetmiştir. Kızlarımıza kılık kıyafeti dolayısıyla üniversite kapılarını kapatanlar, ikna odalarında onlara işkence edenler, bu zihniyetin uzantılarıdır.”

Kısacası herkes kadınları “kötü emellerine alet etmek için” elinden geleni esirgemiyor. Dini siyasetin alanından kurtarmadığımız sürece bu böyle sürecek.