İstanbul'a uluslararası İslam üniversitesi geliyor

Namık Kemal’in şu dizeleri aklınızda mı?

"Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile imhâ-yı hürriyet? / Çalış, idrâki kaldır, muktedirsen âdemiyetten!"

Hürriyet kasidesinden alıntıladığım bu dizeler 1860’lı yıllarda Osmanlı’ya güçlü bir itirazı dile getiriyordu. Boşa çabalama, aklı yok edemezsin deniyordu. Osmanlı, yok etmeyi beceremedi. AKP yaparım sanıyor. Epeyce de yol aldıklarını düşünüyorlar. Tarihin çarkını ters çevirmeye çalıştıklarının farkında değiller.

Devasa diyanet bütçeleri, medya desteği, yalanlar, elden geldiğince beslenen “muhafazakâr” sermaye grupları yetmiyor. Türbana bu yüzden sarıldılar. Uzmanlar ileri yaşlarda zor diyor. Onlar da bilimin sözünü dinliyor ve dokuz yaşındaki beyinleri dogmalarla doldurmaya çalışıyorlar.

4+4+4, toplumu dinselleştirme projesiydi. Altyapısını oluşturdular. Artık düz liselere gidebilmek aslanın ağzında. Aslında düz lise bile kalmadı.

Sanki üniversiteler farklı mı diyeceksiniz. Değil elbette. Ama Diyanet İşleri Başkanı’nın Mekke’deki Hac İdare merkezinde düzenlediği basın toplantısındaki sözleri, daha büyük adımlar atılması için düğmeye basıldığını gösteriyor. Dünyadaki önemli İslam üniversitelerinin müfredatlarıyla Müslümanların yaşadığı sorunların üstesinden gelecek bilgi üretilemiyormuş. Buralarda yetişen âlimler sorun çözmek yerine birçok yerde sorun oluyormuş. Mısır’daki El Ezher üniversitesi ile dört ülkedeki benzer okullara örnek ve destek olmak üzere İstanbul’daki 29 Mayıs Üniversitesi, Uluslararası İslam Üniversitesine dönüştürülerek bu sorun çözümlenecekmiş.

Dünya’da El-Ezher dışında, Medine İslam Üniversitesi, Pakistan’daki İslamabat İslam Üniversitesi, Davutoğlu’nun da hocalık yaptığı Malezya İslam Üniversitesi ve İran’ın Kum kentindeki Camia-tul Mustafa Üniversitesi olmak üzere 4 İslam üniversitesi var. El-Ezher Üniversitesi bunların en ünlüsü. AKP ile aynı taban için mücadele veren Mısır’ın bu ününün elinden alınması gerekiyor.

Diyanet İşleri Başkanı’nın üç yıldır üzerinde çalışıyorum dediği projede Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan’da İlahiyat Fakültesi, Frankfurt Goethe Üniversitesi’ndeki İslam Araştırmaları Merkezi, Strasbourg’taki İslam İlahiyat Fakültesi ve Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’nün, Uluslararası İslam Üniversitesine bağlanması öngörülüyor.

29 Mayıs Üniversitesi’ni, Türkiye Diyanet Vakfı kurdu. Vakıf, parasal açıdan çok güçlü ve yılda 130.000 öğrenciye burs veriyor. Arkasında “İslam âlemi” üzerinde evrensel bir özellik kazandırılmaya çalışılan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olması Ona ayrı bir güç katıyor.

Ne yaparlarsa yapsınlar beyinlere boş inançlar tıkıştırarak toplumları yönetmenin bir sınırı var. Ülkeyi savaşa sürüklüyorlar. Cenazeler gelmeye başladığında ölenlerin yakınları aman ne iyi yaptınız da İslam âlimleri yetiştirdiniz, ne iyi yaptınız da türbanı serbest bıraktınız demez. Benim canlarım nerede? diye sorar. İşsiz, geleceksiz, yoksul, iş cinayetlerinde öldürülmüş insanların aileleri, ne zamana kadar boş inançlarla uyutulabilir? Kentsel dönüşüm adına evlerinden, yurtlarından edilen HES’lerle toprakları kirletilen insanlar daha ne kadar susturulabilir? Metroda oğlunun bedenine demir saplanan daha kaç tane “Allah’ın yazısı” diyecek baba bulunur? Kader sözcüğünün sihri ne güne değin hükmünü sürdürür?

Çok sürdüremeyeceği kesin. Ama boş inançlarla doldurulmuş beyinlerin toplumda yol açtığı yıkım zor onarılıyor. Ortaçağ karanlığına tutsak edilmiş insanlar aydınlığı aramıyor, karanlıklarda çaresizce yeni arayışlara girişiyor. İşimiz zor.

Kimileri Godot’yu bekliyor, kimileri yılana sarılmayı öneriyor. Godot’yu neden bekleyelim, O biziz. Yılanı ise 12 Eylül 1980’den tanıyoruz. Bizi kurtaranlardan kurtulamadık bir türlü. Adım adım bugünleri döşediler.

Tarih boyunca kurtarıcı beklemekten canımız çıktı. Peki, ne yapalım? Sorunun açılımı şunlar mı: Dinsel inançları çağdaş yorumlamaya ne dersiniz? Yoksa zaten hazır olan daha çağdaş sürümlerine mi omuz verelim? Senin dinsel inançlarınla ilgilenmiyorum, benim derdim senin yoksulluğunla, geleceğinle, sömürülmenle desek?

Bizim yanıtımız belli.