İşgal hukuku

Özelleştirme iyice çığırından çıktı. Yap-İşlet-Devret (YİD), Yap-Kirala-Devret (YKD) gibi ihaleleri alan holdingler, yurt dışındaki finansman kurumlarından aldıkları borçları ödeyemezlerse AKP bize ödetecek. Kâr onların, risk bizim olacak. Bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmasıyla iş halledilecek. Bunun için Başbakana yakınlık, yaşamsal önem taşıyor elbette. Şirketler, ihale bedelinin yüzde birini güvence olarak yatırıp “bu haktan” yararlanabilecekler. Borçların ödenmeyiş nedeninin beklenmedik ekonomik gelişmelerden kaynaklanması gerekmiyor. Kendi kusurlarından kaynaklanmışsa bile aldıkları kredinin yüzde 85’i garanti kapsamında. Garanti, yalnızca projeyi yürütmek için aldıkları kredileri değil, türevlerinden kaynaklananları da kapsıyor. Şirket, aldığı borcu borsada batırsa bile “finansman temini için bunu yapmıştım” demesi ve ikna için gereğini yapması yeterli. Türev ürünler tanımı, spekülatif kazanç arayışlarını da içeriyor çünkü.

Ortalık YİD, YKD gibi projelerden geçilmiyor ve bu ihaleleri neredeyse hepsini yandaşların aldığı bir sır değil. Biliyorsunuz AKP döneminde öne çıkan bir avuç holding, ihale kazandıkça dışarıdan para bulmaya gidiyor. Yabancı finans kuruluşlarına epeyce borçlandılar. Ülkenin siyasal durumu da pek parlak olmadığı için para bulmakta zorlanıyorlar, bulduklarına da yüksek faizler ödemeleri gerekiyor. Devlet üslenirse daha düşük maliyetlerle borçlanabilecekler. Yabancı finans tekelleri de, bunlar batarsa ne olacak gibi soruları artık sormayacaklar.

Bunun hazırlıklarına 21. 2. 2013 günlü 6428 sayılı torba yasayla başlamışlardı. Yürürlük maddesindeki gariplik o tarihte pek dikkat çekmemişti. Bütün maddeleri yayımlandığı tarihte yürürlüğe girerken, yasadaki tanımıyla “borç üslenilmesine” ilişkin olan 13. maddesindeki kuralın bir yıl öncesinden 1. 1. 2012’de yürürlüğe girmesi öngörülüyordu. Üstelik maddeyle öngörülen uygulama yönetmeliğini de bir yıldan çok süre geçtikten sonra 19. 4. 2014 günü yayımladılar. Yönetmelik, 2014’de çıkarıldı ama Ocak 2012 tarihinden bu yana yapılmış bütün ihaleleri kapsıyor. Maddenin yürürlüğünün bir yıl önce başlatılması ve yönetmeliğin geciktirilerek çıkarılmasının çok önemli sonuçları var. İki yıldır ihalelere katılanlar finansman maliyetlerini düşünerek fiyat vermişler, birçoğu da belki hiç katılmamışlardı. Yönetmeliğin yayımlanmasıyla koşullar değişti. Yabancı finans kuruluşları ile yeniden masaya oturarak maliyetleri düşürebilme şansını elde ettiler ve aradaki fark “beklenmedik kâr” olarak ceplerine girecek.

İhaleden sonra ihale koşulları değiştirilerek İhale Yasası’nın en temel kuralı çiğnendi. Bu yapılanı “ihaleye fesat karıştırma” olarak adlandıranlar var. Cezası 3 yıldan başlıyor. Üstelik oluşan kamu zararının da sorumlularına ödettirilmesi gerekiyor.

Garanti anlaşmalarını gizleyebilirler mi?

Çıkardıkları yönetmelikte, yapılan anlaşmaların Resmi Gazete’de yayımlanmasının yasaklanmasına ilişkin bir kural yer alıyor. Böyle bir yasak getirilebilir mi? Elbette, ama yasaya aykırı bir kural getirmiş olurlar. 19 Nisan 2014 günü çıkarılan yönetmelik, bu yetkisini 4749 sayılı Borç Yönetiminin Düzenlenmesine ilişkin yasanın [8/A] maddesinden alıyor. Maddede, yönetmeliğe yalnızca esas ve usullerin belirlenmesi yetkisi veriliyor. Bu yetki aşıldığı için idari yargıya başvurulursa, yönetmeliğin yasaklamaya ilişkin düzenlemesi iptal edilir. Aslında bu gerçeği, yönetmeliği çıkaranların da bildiği anlaşılıyor. Çünkü yasanın 8. maddesinde de uygulamaya ilişkin bir yönetmelik çıkarılması öngörülüyor ve garantiye ilişkin bilgilerin kamuoyuna açıklanmasının yönetmelikle yasaklanabileceği özellikle vurgulanıyor. Bu maddeye benzer bir kural getirmeyi her nasılsa unutmuşlar.

Arada bir işgal altında olduğumuz duygusuna kapılıyor musunuz?