İşçi, İş Mahkemeleri aracılığıyla da soyulacak

Meclis Başkanlığına dün (30 Mayıs 2017) bir yasa tasarısı verildi: 5521 sayılı İş Mahkemeleri Yasası yenileniyor.

Yeni yasada, işçilerin zararına sonuçlar doğuracak iki önemli değişiklik yer alacak.

İş uyuşmazlıklarında, doğrudan yargıya başvurma dönemi kapanıyor. Önce arabulucuya başvurulacak, anlaşma sağlanamamışsa, dava açılacak.

Tasarının gerekçesinde; İş uyuşmazlıklarının %90’ı aşan bir bölümünün anlaşmayla sonuçlanmasının tahmin edildiği yazıyor. Eğer bu tahmin gerçekçiyse, yargı yolunun fiilen kapatılması amaçlanıyor demektir.

İkinci olumsuzluğa gelelim: Yerel mahkemelerin kararına karşı Yargıtay yolu kapatılıyor. Son sözü, bölge adliye mahkemeleri söyleyecek.

Böylelikle İş Yasasında içtihat dönemi bitiyor. Yargı yolu fiilen ortadan kaldırılacağı için yasa kuralları yargı kararlarıyla değil, işverenlerin ve arabulucuların yorumuyla zenginleşecek. Ancak bu yorumlar ortaya çıkmayacak. Çünkü Yasaya göre arabuluculuk süreci gizli yürütülüyor. Tasarının gerekçesinde, gizlilik kuralına uyulmazsa sırların deşifre olacağı ve tarafların örseleneceği vurgulanıyor. Bu nedenle de açıklayanların cezalandırılması öngörülüyor.

İşçinin izin hakkını, fazla çalışma ücretini, ihbar ve kıdem tazminatını gasp etmek serbest. Açıklarsanız sonunuz kötü.

Tasarıyla, iş mahkemelerinin görev ve yetkileri, gazetecileri; gemi adamlarını; Borçlar Yasasına göre genel hizmet; pazarlamacılık; evde hizmet gibi sözleşmelere dayanılarak çalıştıranları da kapsayacak biçimde genişletiliyor. Böylelikle daha çok işçinin etkilenmesi sağlanıyor.

Tarafların eşit güçte olmadığı bir ortamda arabuluculuk yönteminden adalet beklemek beyhudedir. Denge yoksa arabulucunun yansız davranmasının asgari koşulu gerçekleşmemiş demektir ve yasalara konulan yasaklarla, cezalarla bu olumsuzluğun önüne geçilebilmesi olanaksızdır. İşçi, yargıya başvurulduğunda hakkının gerçek tutarını alabilme olasılığı daha güçlü olsa bile, yargı yolunu seçmeyecektir. Getirilen yeni düzende, “anlaştım” dediği anda eline bir miktar para geçeceği için yıllar sonra alacağı yüksek tutarlardan vazgeçmek işine gelecektir.

Yapılan işin tam adı; çözüm amaçlanıyormuş görünümü verilerek soygun düzeninin dayatılmasıdır.

Tasarıda bu gerçekler gizleniyor elbette. Hem işçinin hem de işverenin çıkarınaymış gibi sunuluyor. Deniyor ki; “maddi ya da şekli başka herhangi bir uyuşmazlığın doğmasını engellemek suretiyle uyuşmazlığı temelinden sonlandırması ve böylece sosyal barışa katkı sağlaması beklenmektedir.”

Sosyal barışa katkı yaptığı yalanıyla kalsa gene iyi. Gerekçenin bir başka yerinde şunlar yazıyor: “iş yargısının temeli olan çabukluk, basitlik, emredicilik, zayıfın korunması ve ucuzluk ilkeleri dikkate alınmıştır.”

İnandırıcı olamadıklarını gördüklerinden olsa gerek; Anayasa mahkemesinin 6325 sayılı “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu” hakkında verdiği 10.7.2013 günlü E.2012/94; K:2013/89 sayılı kararından destek almaya çalışmışlar. Oysa kararın bu yasayla pek bir ilgisi yok.

İptal başvurusunda; “Devletin yargı unsuru devre dışı bırakılarak, bir anlamda yargının kısmi özelleştirmeye tabi tutulmuş olduğu…” öne sürülmüş;  Mahkeme, arabuluculuğun zorunlu tutulmadığı gerekçesiyle yargı yolunun kapatılmadığı sonucuna varmış bu kuralı iptal etmemiştir.

Aşağıya alıntıladım. Siz karar verin; “tarafların, arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbest oldukları açıkça ifade edilmiştir. Bir başka ifadeyle, taraflar arasında arabuluculuk yöntemine başvurulmuş olması, Devletin yargılama yetkisini bertaraf edemez. Arabuluculukta iradilik ilkesi gereğince yargıya ve diğer çözüm yollarına başvuru yolu her zaman açık bulunmaktadır.”