İşçi hakkını savunmak için dava açarsa kamu düzeni bozulur mu?

Anayasa Mahkemesinin sicili hızla kötüleşiyor. Kullandığı dil ve yorumlarıyla her gün biraz daha çok AKP’lileştiğini görüyoruz. Kararlarında; “…Kanunun gerekçesinde de belirtildiği üzere…” gibi sözlerle daha önce olmadığı kadar sık karşılaşıyoruz.

Yasaların gerekçeleri elbette önemli. Ancak önemsedikleri için değil, AKP Milletvekillerinin Meclise sunmak üzere hazırladıkları yasa tekliflerinde yazdıkları ve aldatıcı ifadelerle dolu gerekçelere gereksinme duyduklarında başvuruyorlar.

Çok garip yorumlar, değerlendirmeler görüyoruz. Sözgelişi, hukuk devletinde yasalar kamu yararı gözetilerek çıkarılır denildikten sonra şöyle bir cümle çıkabiliyor karşımıza; “Yasada kamu yararı güdülerek çıkarıldığı yazılmışsa, kanun koyucunun kamu yararı anlayışının isabetli olup olmadığını değerlendirmek, Anayasa Mahkemesi’ni aşar…”

Yasaların Anayasaya aykırılığını denetlemek amacıyla kurulmuş olan bir mahkeme; “kanun koyucu ne demişse kabulüm…” diyor ve bunu kimse yadırgamıyor.

İpin ucu iyice kaçtı; Anayasa Mahkemesinin 11 Aralık 2018 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Yasasıyla ilgili kararında, işçi-işveren uyuşmazlıklarının “müzakere yoluyla dostane çözümünün” yararlarına güzellemeler yapılıyor. Dahası, dava açmanın tehlikeli olabileceği konusunda işçiler uyarılıyor. Sorununuz varsa patronunuzla oturup barışçıl biçimde çözün deniyor.

Kararın 17’nci paragrafında (P.17); “…iş uyuşmazlıklarının toplum hayatındaki etkileri dikkate alındığında…” diye başlayıp; “…tarafların iradesine dayalı dostane yollarla çözümü toplumsal barışın ve düzenin sağlanması ile kamu düzeninin korunması bakımından oldukça önemlidir.” sözleriyle biten bir cümle bile kurmuşlar.

Arabuluculuğun ne kadar yararlı bir yöntem olduğu, Kararın her paragrafına sindirilmiş. Göz boyamak için olsun, hukuk terminolojisini kullanmak gereği de duymuyorlar artık.

7036 sayılı Yasayla ilgili kararda şu sözleri bolca yinelemişler; “…sorunlar dava açmak yerine müzakere ederek dostane yollarla çözümlenirse hem işçiler haklarını bir an önce alır hem işyerinde üretim aksamaz hem toplumsal barışa katkı sağlanır hem de kamu düzeni bozulmaz”

İş Mahkemeleri Yasasının gerekçesiyle de yetinmemişler. Hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuğun düzenlendiği 6325 sayılı Yasanın gerekçesine başvurmak gereği duymuşlar.

P.5’de; “(6325 sayılı yasada arabuluculuk ile) …uyuşmazlıkların kesin ve kalıcı şekilde, daha kısa sürede ve daha az masrafla çözümlenmesi amaçlanmaktadır…” deniliyor.

Paragrafta gizliliğe özel bir vurgu yapılması ayrıca dikkat çekiyor; “…uyuşmazlığın kural olarak aleni olmayan bir ortamda çözümlenmesi ve gizliliğin sağlanması suretiyle tarafların yıpratıcı olmayan bir süreçte…iş ve ticaret sırlarını da koruyarak uyuşmazlığı çözmelerinin beklendiği bir süreci hedeflemektedir.”

İlginç değil mi? Anayasa Mahkemesi, herkesin dava açma hakkı vardır diyememiş; işverenin ticari sırları ortaya çıkabilir diye tedirginlik duyuyor.

P.6’da ise toplumsal barışa vurgu yapılıyor; “Arabuluculuk süreci ılımlı, esnek ve mücadeleci olmayan bir yapıda kurgulanmıştır…tarafların kendi iradeleri ile uzlaşarak uyuşmazlığa son vermelerinin ve bu şekilde arabuluculuğun toplumsal barışa katkı sağlamasının beklendiği ifade edilmiştir.

Dünyanın hiçbir yerinde, mahkemeye başvurmak ile kamu düzeni arasında böylesine olumsuz ilişki kurmayı akıl eden bir mahkeme görülmemiştir.

Anayasa Mahkemesi kararında yukarıda özetlenen değerlendirmeler yapılabiliyorsa eğer, aynı karardaki şu yazılanlar çöptür, dolgu maddesidir.

“Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.” (P.9)

Yukarıda sözü edilen karar 128 Milletvekilinin İş Mahkemeleri Yasasındaki 9 kuralın Anayasaya aykırı olduğu savıyla Anayasa Mahkemesine başvurması üzerine alındı. Tahmin edileceği üzere Mahkeme, Yasanın iptali istenen düzenlemelerinin hepsinin Anayasaya uygun olduğuna karar verdi.

İptali istenen düzenlemelerin birkaçına kısaca göz atalım:

Arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak öngörülüyor.

Anayasa Mahkemesi bu isteği, arabuluculuk mahkemelerin yerine geçmiyor, uzlaşılamamışsa isteyen mahkemeye başvurabiliyor gerekçesiyle, reddetti.

İşveren karşısında zayıf konumda olduğu için arabuluculuk yönteminin işçinin zararına sonuçlar doğuracağı savını da 6325 sayılı Yasanın gerekçesinden ödünç aldığı şu sözlerle savuşturdu; “eşitlik, arabuluculuk kurumunun temel özelliklerindendir. Nitekim 6325 sayılı Kanunun 9’ncu maddesinin (3) numaralı fıkrasında arabulucunun taraflar arasındaki eşitliği gözetmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir” (P.18)

*Arabuluculukta geçen süreç hak aramayı geciktiriyor.

Arabuluculuk süreci en çok bir/iki hafta zaman alır gerekçesiyle kabul etmedi.

*Mahkemede haklı çıksalar bile, arabulucuyla yapılacak ilk toplantıya mazeretsiz katılmayanlar, yargılama giderlerini öder.

“Uzun ve maliyetli yargılama süreçlerine maruz kalınmaksızın arabuluculuk yoluyla çözülebilecek bir meseleyi baştan reddederek uyuşmazlığın çözümünün gecikmesine ve gereksiz giderler yapılmasına neden olan taraf…” sonuçlarına katlansın, gerekçesiyle iptal isteğini reddetti.

*Arabuluculuk ücreti, hak aramayı pahalılaştırıyor.

Taraflar, ilk toplantıda anlaşırlarsa kamu bütçesinden karşıladığına dikkat çekerek bu isteği de kabul etmedi. 

*Tazminat davalarında zamanaşımı süresinin 5 yıla düşürüldü.

Mahkeme, işçiye tanınan sürenin makul olduğunu belirttikten sonra P.81’de yazılı şu gerekçelerle iptal isteğini reddetti; “… yapılan bir fesih sebebiyle on yıl boyunca dava tehdidi ile karşı karşıya kalınmasının yeni yatırımlar yapılması konusunda işverenlerin cesaretini kırdığı ve ekonomik anlamda önünü görme ve plan yapma konusunda sıkıntılar yaşanmasına sebep olduğu…”

Kararın bütün ayrıntılarını burada değerlendiremeyeceğimize göre uzatmayalım. Karar, sermayenin tat alma duygusuna uygun bir üslupta sürüp gidiyor.

Hakkımızı sahiplenecek bir yol buluncaya değin böyle sürecek.