Hükümet mi kaldı?

Hiçbir anlamı kalmadığını biliyor olsak da ağzımızdan arada bir “hükümet…kabine…bakan… bakanlar kurulu … iktidar partisi… muhalefet…” gibi sözcükler çıkıyor. Ne de olsa bu kavramların ülkemizde yüz yıla yakın geçmişi var, dilimiz alışmış.

Bu sözleri AKP kadroları ve yandaşları da kullanıyor. Ama onlar bunu bilinçli yapıyor. Hiç masum değiller: Cumhuriyetin temel kurumlarına dokunulmadığı algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Böyle yaparak, olası direnişlerin etkisi ve gücünü zayıflatmayı umuyorlar.

Hükümet; kabine; bakanlar kurulu sözcükleri yürütme organını anlatmak için kullanılır. Önceki Anayasada bakanlar kurulu, bakanlardan oluşan, Meclis'ten aldığı güvenoyuna dayanarak yetki kullanan, güvensizlik oyu ile düşürülebilen, bakanların Meclis'e karşı ortaklaşa siyasal sorumluluk taşıdığı bir kurul olarak öngörülmüştü.

Bakanların ve bakanlıkların yalnızca adları duruyor. Bakanlar kurulunun yetkileri ise Cumhurbaşkanı'na devredildi.

İktidar ve ana muhalefet partisi kavramları da boşta kaldı. Yeni düzende Cumhurbaşkanı'nın, ekibini kurup dilediği gibi yönetmesi öngörülüyor. Mecliste iktidarın sahibi yok. İktidarın olmadığı yerde muhalefetten de söz edilemez elbet. Zaten iktidar ve ana muhalefet partisi sözleri Anayasa’dan çıkarıldı. Artık 150’nci maddesindeki deyişle, “Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti …” olarak anılacaklar.

İktidarsız ve muhalefeti olmayan bir meclisimiz var!

Bir süre eski alışkanlıklar sürecektir… AKP, iktidar partisiymişçesine yasa teklifleri verir, komisyonlarda savunur; öteki partiler de muhalefet gibi davranır eleştirir ve oy vermezler.

Ancak bu dönemin uzun süreceği sanılmamalıdır. İktidar ve muhalefet algısından uzaklaştırılan partilerde, kaçınılmaz olarak, yeni uzlaşma modelleri ve davranışları uç verecek, gelişecektir.

Karşılıklı ödünlerle sağlanacak ilkesiz uzlaşmalara; gizli pazarlıklara; çıkarılmak istenen yasalara göre oluşacak geçici, mini koalisyonlara hazırlıklı olmalıyız. Ülke, parlamento aracılığıyla kaosa sürükleniyor.

Ve ne yazık ki; ülkenin gündemiyle, meclisteki partilerin gündemi arasında dağlar kadar fark var. İdeolojiden yoksunluklarının suçunu, parti içi çekişmelere yükleyip işin içinden sıyrılıyorlar. Parti içi çekişmeleri hiç bitmediği için de herkes haklı olduklarını düşünüyor.

Boşuna mı onlara düzen partisi diyoruz? Hedeflerinde yalnızca AKP ve Tayyip Erdoğan var. Sermaye düzeni ve emperyalizmle mücadele, ilgi alanlarının dışında kalıyor.

İktidar olabilmek için sermayenin destek ve onayına gerek duyanlardan emek yanlısı, emperyalizme karşı politikalar üretmesi beklenemez zaten. Şu meşhur “yerli ve milli” sözlerini deşmekten özenle kaçınmaları da bunu gösteriyor. Deştiklerinde, Ülkede yerli ve milli sayılabilecek her şeyin, anlı şanlı holdinglerimiz eliyle emperyalizme çoktan sunulmuş olduğunun ortaya çıkacağını; böyle bir duruma yol açarlarsa başlarına neler geleceğini biliyorlar.

Bu yüzden gerçek bir muhalefet yapmıyorlar. Bu işe girişmeye çalışanlar da derhal tasfiye ediliyor. Kişileri hedef alan kışkırtıcı sözlerle bezenmiş eleştirilerle muhalefet yaptıkları algısı oluşturarak durumu idare ediyorlar.

Ne sendikal ne özelleştirme karşıtı ne de topraklarını, yaşam alanlarını, tekellere karşı korumak mücadelesi verenlerin yanında görebiliyoruz onları. Tekellerin çıkarları söz konusu olduğunda suskunlaşıyorlar.

Gerçekte karşılığı olmayan söylemler üretip, yurtseverleri; sosyalist, komünist olduklarını söyleyen dostlarımızı; kendilerini nasıl tanımladıklarından bağımsız olarak sınıfdaşlarımızı; emperyalizme karşı mücadele verenleri; aydınlanmadan, laiklikten yana olanları ve daha nicelerini peşlerine takmasalar, diyecek hiçbir şeyimiz olamaz. Üyesi olmadığımız, oy vermediğimiz partileri “yanlış yapıyorsunuz” gerekçesiyle ne diye eleştirelim? Yanlışlarından bize ne? Herkesin ideolojisi kendine der geçeriz.

Eleştirmek zorundayız ve eleştirilerimiz, düzen partilerinin açtığı yoldan giderek düzene karşı mücadele edilemeyeceğini herkes anlayıncaya değin sürecek.