Hizmette sınır yok

AKP, patronlara hizmette sınır tanımıyor. Meclis gündeminde her zaman birkaç sermaye dostu yasa tasarısı görmek mümkün. Şu günlerde Meclis Genel Kurulunda görüşülmeyi bekleyen “yeniden yapılandırma” diye adlandırılan af yasası, onlardan biri.

Gerekçesinde; “Hain darbe girişiminin ülkeye sosyal ve ekonomik hasarlar verdiği” vurgulanıyor ve amacın; ödeme güçlüğü içine düşen patronları, kamuya olan borç yükünden kurtarıp, “yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkân sağlamak” olduğu belirtiliyor.

Tasarı yasalaştığında patronların, vergi, SGK primi gibi borçları, gecikme faizleri, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksindeki (YİÜFE) değişim oranlarına göre yeniden hesaplanacak; kimi durumlarda gecikme cezası ve buna bağlı olarak hesaplanan faizlerin tahsilinden tamamen vazgeçilecek, kalan borçlarını 36 aya yayılmış olarak, az bir faiz ile ödeyip kurtulacaklar.

Ancak patronlar, vergi affı yasalarına pek itibar etmiyorlar. Çünkü aflar artık gelenekselleşti. Uygun bir zamanımızda çıkarılacak yasadan yararlanırız, diye düşünüyor olmalılar.

AKP, 2003 yılından bu yana 6 af yasası çıkardı. Bunların son ikisi Ağustos/2016 ile Ocak/2017 tarihlerinde yürürlüğe girdi. Bu teklif yasalaştığında son 9 ayda üç af yasası çıkarılmış olacak.

Bu yasalarla, vergi asılları uzun vadelere yayıldı; gecikme cezası ve faizlerinden vazgeçildi; yeniden beyanname verip vergi matrahını artırırsan defterlerini vergi müfettişlerine inceletmem denildi, böylelikle sahteciliğe göz yumuldu.

Komisyonda kabul edilip Meclis Genel Kuruluna gelen teklif de benzer özellikler taşıyor: vadesi geçmiş milyarlarca lira kamu alacağının gecikme zammı ve faizinden ya bütünüyle ya da bir bölümünden vazgeçilmesi; kamu alacağının, yasalarla öngörülen gecikme faiziyle değil, daha düşük olan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (YİÜFE) esas alınarak hesaplanması ve 36 aya ulaşan vadelerle ödenmesi öngörülüyor.

Patronlar vergi ödememek yoluyla, çok ucuz maliyetlerle para kullanabilme olanağına kavuşuyorlar. Nasıl olsa cezası da yok! Bankadan kredi alsalar, ipotek; komisyon; faiz olarak en az üç kat fazla para ödemek zorunda kalırlar. Onlar daha az bedel ödesin diye Devlet, vergi almıyor, bizlerse kamu hizmetlerinden yoksun bırakılıyoruz.

Bu arada patronların başka numaraları ortaya çıktı. Meğerse işçilerin bordrolarından kesip gider olarak işledikleri SGK primlerini; elektrik dağıtım şirketleri ise, tüketicilerden TRT payı diye aldıkları paraları ilgili yerlere yatırmaz, kendileri kullanırlarmış. Teklif yasalaştığında, eğer yararlanmak isterlerse YİÜFE değişim oranı üzerinden 36 ayda ödeyip kurtulacaklar.

Şimdi siz patron olsanız, bu olanakları tanıyabilen bir iktidara; “Ayağını denk al! (….) Demokrasiden uzaklaşma! (….) Laiklik ilkesini sakın unutma! (….) OHAL’i kaldır! Gibi uyarılarda bulunur musunuz?

Elbette bulunmazsınız!..

Eğer yanılır da böyle talimatlar vermeye kalkarsanız, sermayenin doğasına, AKP kadrolarının deyişiyle “fıtratına” aykırı davranırsınız ve siyasi iktidarın şu yanıtı karşısında söyleyecek sözünüz olamaz; “Beslenebilmek için her gün daha çok yağmaya ihtiyaç duyuyorsun. İsteklerin giderek artıyor, çeşitleniyor. Baskı, yalan ve din ticareti yapmamı engellersen, kârının sürekliliğini sağlayamam.”

Bu sözlerin hiçbiri yanlış değil. Kârlarınızın sürekliliği için gerekiyorsa insanlığın bütün değerlerini ve bu arada laiklik, adalet gibi kavramları bir yana bırakmak zorundasınız.

Yapabileceğiniz tek şey; daha yumuşak yöntemlerle toplumu ikna edebilecek yeni bir iktidar oluşturmaya çalışmak ve bunu kotarıncaya değin, varolanın tükenmemesi için gereken önlemleri almaktır.

Sermaye örgütleri, AKP’nin itibarını, kontrolsüz biçimde yitirip bütünüyle tükenmesini önlemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Liderini onur konuğu olarak davet edebilecekleri toplantılar düzenleyip sürekli gündemde tutmaya çalışıyorlar. Böylelikle iktidarın arkasında oldukları mesajını dosta düşmana gösteriyorlar.

Ancak her şeyin sınırlarına gelindi. Toplumu yönetebilmek, AKP için giderek daha zorlaşıyor ve ağır baskılar uygulamak zorunda kalıyor. Dış politikada ise çamura saplandı. Bölge, ateş üretiyor. Tayyip Erdoğan’a dünyada güvenen kimse kalmadı.

Bunlar fırsatlarımız. Ancak bu durum çok önemli bir tehdidi içeriyor: AKP, iktidardan düşmekten, çok korkuyor; toplumun yarısı hiç istemiyor. Dışarıda ise güvenen kimse kalmadı. Bütün bu nedenlerle kıstırılmışlık benzeri bir duygu yaşıyor. Bununla birlikte, devlet otoritesini ve olanakları henüz elinde tutabiliyor.

Bu gücünü kullanarak ülkeyi olmaz maceralara sürükleyebilir.

AKP’den bir an önce kurtulmak zorundayız ve bu konuda toplumun en az yarısıyla aynı düşüncede olduğumuzu görüyoruz. Ancak AKP’den kurtulmak, bizim için, kapitalizmden kurtulmak anlamına geliyor.

Kapitalizmi sorgulamayan siyasi hareketler, toplumda olumlu bir beklenti oluşturduğu için enerjimizi soğurup tüketir. Bu nedenle de bize yaramaz.

Bizden olmayan siyasal hareketlerin peşine takılırsak, bir başka AKP ile karşılaşırız ve gerçeği ne yazık ki yıllar geçtikten sonra anlayabiliriz, iş işten geçmiş olur.

İşte o zaman atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur.