Hepiniz aynı gemidesiniz

İkide bir “hepimiz aynı gemideyiz” diyorsunuz. Bizi tehdit mi ediyorsunuz? Yoksa yol arkadaşı olduğumuzu mu söylemek istiyorsunuz? Sizinle aynı gemide olmadığımızı bilin. Yol arkadaşınız hiç olmadık. Olmayız da. Böyle bir şeyi kendimize yediremeyiz. Siz tekellerin gemisindesiniz.

Geminizde asalaklar ve onların aydınları, yalakaları, yandaşları var. Bir de beyinlerinden tutsak ettikleriniz. Yakın çevrenize şöyle bir bakın, gemide kimlerle birlikte batacağınızı görürsünüz. Siz bizi düşünmeyin, birlikte batmayız, rahat olun.

Anadolu’nun zenginliklerini, halkın birikimlerini, ülkenin bütün stratejik sektörlerini, doğasını, tarihini uluslararası tekellere peşkeş çekerken, yolsuzluk ilişkileri kurarken, savaş kışkırtıcılığı yaparken, bizi ne zaman yanınızda gördünüz? Sizinle nerede suç ortağı olduk? Aynı kaderi paylaşmıyoruz sizinle. Çıkarlarımız hiçbir zaman örtüşmedi.

Biz kölelik koşullarında çalışanlarız. Köylerini mahalleye dönüştürdüğünüz, evinin yanında iki ineğini, üç koyununu beslemesi yasaklananlarız. HES diye dereleri kurutulanlarız. Maden arama diye toprağı elinden alınanlarız. Tarımsal üretimden vazgeçmemiz için Dünya Bankası kredileri verilir bizlere. Toprağımızda doyamaz, kentlere göçeriz. Kentsel dönüşüm adı altında kent merkezlerinden de sürülürüz. Cehenneme dönüştürdüğünüz kentlerde, insanlık dışı koşullarda yaşarız.

Biz dostlarımızı iyi tanırız. Obama’dan, Merkel’den güç almayız. Siz barışa “peace” (pis) diyenlerle, savaştan beslenenlerle birliktesiniz. Oger’ler, Ofer’ler bizim listemizde yer almaz. Avrupa’da yolsuzluklar prensi olarak adlandırılan Berlisconi ile hiçbir yakınlığımız yoktur. “Silvio” demeyiz ona. Çocuklarımızın nikâh şahidi, sağdıcı, kirvesi de olamaz. Bizim çocuklarımızın mahalle arkadaşları vardır. Geleceklerini konuşurlar, işsizliklerini konuşurlar, aşklarını anlatırlar birbirlerine. Yasin el-Kadı gibileriyle arkadaşlık yapmazlar. Resimleri yoktur onlarla.

Alışkanlıklarımız da sizlerden farklıdır. Biz ayakkabı kutularında, daha sonra yeniden istemesinler diye ödediğimiz elektrik, su, telefon faturalarını biriktiririz. Sizin yeni teknoloji ürünü dediğinizin çoğu bizim için züppeliktir. Doğanın bir parçası olduğumuzu bilir ve ona göre davranırız. Kirletilmesini istemeyiz. Size ise bu dünyanın zenginlikleri yetmez, evrende kirletecek başka dünyalar ararsınız.

Sizinle aynı dili bile konuşmayız. İnsan kaynakları dediğiniz şeye bizde emek denir. Kutsaldır. İnsanların kayıtsız ve güvencesiz koşullarda köle gibi çalıştırılmasından sakınırız. Bizde iş kazası denmez. Onun bizdeki adı cinayettir. Sermayeye ise emek hırsızlığı deriz. Sizin demokrasiniz, bizim için faşizmdir, diktatörlüktür. Sizin sözlüğünüzde yurttaş yoktur. Siz insan hakları sözcüğünü halkı aldatmak için kullanırsınız. Bizdeki anlamı başkadır.

Sizler insanları cinsiyetine, ırkına, inancına göre ayırır, savaştırır ve birbirlerine düşürmekten çıkar umarsınız. Sanatı para kazanma aracı olarak görürsünüz. Düzeysizleştirirsiniz, ucube dersiniz, içine tükürürsünüz. Cinselliğe bakışınız da bize hiç benzemez. Gözünüz hep “dışarıda” olduğundan mıdır bilinmez, özgürlük adına kadınları poşete sokmaya çalışırsınız. Evlilik ilişkisi olmaksızın birlikte yaşayanlara savaş açar, tecavüzcüleri korursunuz. Hiçbir ortak yanımız olamaz sizinle.

Sahi siz Haziran direnişlerinde de yoktunuz değil mi? Polisleriniz vardı. Sizi kurtarmaya çalışıyorlardı. Arkadaşlarımızı öldürdüler.
Batarsanız ne iyi olur. Topunuzdan kurtuluruz.