Garip bir tören

19 Ekim tarihinde Tayyip Erdoğan, Davutoğlu, çeşitli bakanlardan oluşan devlet erkânı ve üçüncü Hava limanı ihalesini kazanan şirket yetkilileri ile üçü kamu ikisi özel beş banka genel müdürünün katıldığı, garip bir tören yapıldı.

Gariplik şuradaydı: Üçüncü hava limanı ihalesini kazanan İGA adlı ortak girişim grubunun yeterli parası yoktu ve işi yapabilmek için gerekli krediyi bir türlü bulamıyordu. Devletin tepesi devreye girdi ve paranın % 70’ini kamu bankalarına ödeterek bu sorunu çözdü. Kredi sözleşmesi ise, bir tören düzenlenerek imzalandı. Kamu ihalesini üslenen bir şirkete para bulduğu için tören düzenleyen bir başka devlet sanırım dünya üzerinde yoktur.

Aslında utanılması gereken bir şey yapıyorlar. Başka bir ülkede olsa rakip şirketler böyle bir iş yapmaya kalkışan devlet yöneticilerinin canına okur. Ama Türkiye’de her nasılsa başarı öyküsü gibi sunulabiliyor.

Ortak girişim grubunu (İGA) kuran şirketler yabancımız değil. Hepsini elektrik özelleştirmelerinden, liman yapımlarından, hızlı tren gibi kamu ihalelerinden, havuzda toplanan paralardan ve Sabah-ATV’nin de içinde olduğu medya grubu satışlarından tanıyoruz. Her yerde karşımıza çıkıyorlar: Cengiz-Mapa-Limak-Kolin-Kalyon.

Sözleşmeye göre İGA’nın yapacağı işin tanımı kısaca şöyle: 10 milyar avro harcayıp 76 milyon metre kare üzerine dev bir havalimanı yapacak; Devletin kuracağı enerji ve bağlantı yolları altlapısını kullanarak, 25 yıl işletecek ve toplam 22 milyar avro tutarındaki kirayı 25 yılda eşit taksitlerle ödeyecek. Sonra devlete devredecek. Sözleşmesinde gelir garantisine ilişkin düzenlemeler de yer alıyor. Şirket beklenen geliri elde edemezse Devlet 11 milyarı aşan bir tutarı ödemek zorunda kalabilecek.

AKP, devletten bir kuruş çıkmadan 32 milyar avroluk dev bir projeye imza atmakla övünüyor ama “projenin tutarını” bileşenlerine ayırdığımızda gerçeğin biraz farklı olduğunu görüyoruz. 32 milyar Avronun yalnızca 10 milyarı yatırım kalemi ve bunun % 70’ini Devlet bankalarından sağladı, kalan 22 milyarı ise şirketin 25 yılda Devlete ödeyeceği kiranın toplamı.

İhaleyi kazanan Şirket, bu ballı projeye kredi bulamadı. Dünya Bankası 1 milyar avro tutarındaki yatırımları bile kayıtlarında gösterirken bu projeyi görmezden geldi. Oysa Şirketin genel müdürü 2013 yılı Mayıs ayında yapılan ihale sonrasında finansman modellerini hallederek geldiklerini ve zorluk yaşayacaklarını zannetmediklerini söylüyordu.

Kredi sorununu çözemediler. Çünkü çevreyle ilgili, teknik, hukukî birçok sorunu var: Kuşların göç yolları üzerinde; 2,5 milyon ağaç kesilmesi gerekiyor; kot yüksekliğinin uçuş güvenliği için elverişli olmadığı ihaleden sonra ortaya çıktı. Kimsenin gelecekte bu işlerin sorumlusu olarak anılmak istemediği anlaşılıyor.

Ziraat, Halk ve Vakıflar Bankası, özelleştirme sürecinde ilk adı geçen kamu kuruluşları arasında yer alıyordu. Sonradan adlarını duymaz olduk. Neden satsınlar? Kamu bankaları olmaksızın kirli işlerin maliyetinin karşılanamayacağını AKP’liler çok iyi biliyor.

Seçim sonuçları bu projeyi nasıl etkiler dersiniz? Seçim konuşmalarında bu konu pek anılmıyor.