Garip bir kampanya

Çevre ve Şehircilik Bakanı dün konut sektörü temsilcilerini yanına alıp, dev bir satış kampanyası başlattıklarını duyurdu.

Başlıkta “garip” sözcüğü kullandım. Çünkü kampanyanın sahibi devlet değil. Üstelik hiçbir sürecinde yer almıyor. Ne uygulamasında ne de denetiminde rolü var.

Görkemli bir törenle yapılan ve TV kanallarının canlı yayımladıkları toplantının, konut satıcılarının reklamını yapmak dışında hiçbir anlamı yok.

Basın toplantısında bolca, “…Türkiye için kazanç vakti… yerli ve milli duruş… gün birlik ve beraberlik günü… ekonomik kuşatmayı aşmak … inşaat sektörü her zaman üzerine düşen fedakarlığı kararlılıkla yerine getirmiştir…” gibi bir sürü içeriksiz söz edildi.

Bakanın sözlerini bir yana bırakalım. Yatırımcılar bu kampanyayı, fedakârlık değil kazançlarının artacağı biçiminde yorumladı. CNN Türk’te AA kaynaklı bir haberde, Borsa İstanbul’da işlem gören 33 Gayrimenkul Yatırım Ortaklığının (GYO) 22’sinin hisselerinin, kampanyanın duyulmasıyla değer kazandığı belirtiliyordu. Habere göre, Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası GYO yüzde 14, Sinpaş GYO ise yüzde 6,8 artış oranıyla ilk iki sırayı almıştı.

Konut sektörünü böylesine coşturan dev kampanyanın özelliklerini kısaca özetleyelim:

Konut almak isteyenler artık bankalara değil, konut yapmak ve satmak amacıyla kurulmuş olan GYO’larına başvuracaklar. Şirketler de satış fiyatlarını yüzde 10 indirecekler. Alıcılar satış bedelinin en az yüzde 10’unu peşin ödeyecek ve taksit süresince 0,98 vade farkı ödeyecek. Kefil istenmeyecek. Bankalardaki, yastık altlarındaki altın ve dövizlerini peşinat ya da taksit karşılığında yatıranların borçları, kur ve altın fiyatları arttıkça, artış oranında azaltılacak. Herkes istediği kadar borçlanabilecek. Borçlarını vadesinden önce kapatanlara indirim yapılacak.

Şimdi de bu kampanyanın arkasına gizlenen gerçeklere bakalım:

İnşaat şirketlerinin elinde şişmiş, yaklaşık iki milyon dolayında konut var. Satamıyorlar.

Bankaların kullandırdığı konut kredilerini ucuzlatmayı denediler olmadı.

Mayıs 2018’de “birlikten güç doğacak, Türkiye kazanacak” sloganıyla başlattıkları kampanyayla bankalardan 0,98 oranıyla konut kredisi vermelerini istemişlerdi, özel bankalar yanaşmadı. “Kısa vadelerle topladığımız paraları, uzun vadeli konut kredilerinde, üstelik maliyetinin altındaki oranlarda kullandırmaya kalkışırsak batarız” dediler. Bugün yüzde 2-2,75 faiz oranları uyguluyorlar.

Üç kamu bankasına zorla 0,98 faiz oranıyla kredi verdirdiler. Yaklaşık üç ay içinde, kimi kaynaklara göre 4 milyar 400 milyon, kimilerine göre ise 6 milyar lira konut kredisi kullandırıldı. Böylelikle epeyce konut satıldı ama artık kamu bankalarının bu koşullarla kredi verecek mecali kalmadı.

Konut stoklarını eritecek cazip çözümler üretemiyorlar. Konut sertifikasından beklediklerini bulamadılar, üstelik sertifika alanlar zarar etti.

Zamana ihtiyaçları var: tıkanıklığı, şimdilik konut sektörünün reklamını yaparak çözmeye çalışıyorlar.

Aslında onu bile becerebildikleri söylenemez. AVM’lerdeki dev ucuzluk kampanyalarından aşırma bir yöntem uyguluyorlar.

Şöyle bir kurguya kim inanır: Şirketler sattıkları konutların fiyatlarında %10 indirim yapacak, siz de banka kredi faizlerinin yarısının bile altında olan 0,98 vade farkı ödeyip ucuza konut sahibi olacaksınız.

Konutun önceden belirlenmiş ve değiştirilemez bir fiyatı olmayacağını herkes bilir. Kapitalist düzende piyasada kuralları geçerlidir. Satıcı, çeşitli etkenleri değerlendirip kendisine göre bir fiyat belirler, görüşülür, iki tarafın da işine geliyorsa satış gerçekleşir. Onun ötesinde söylenen her şey aldatmacadan ibarettir.

Kampanya yapıyoruz diye söylediklerinin çok daha fazlasını GYO’lar zaten yıllardır uyguluyor.

İnternette kısa bir tarama yaparsanız, “babalar gününe özel” yüzde 10 indirimle, sıfır faizle 60 ay-120 ay taksitlerle konut satanları; peşin ödemelerde yüzde 24-25 oranında indirim yapanları; bir yıl süreli özel okul eğitimi hediye edenleri; mağazaların hediye çeklerini verenleri görürsünüz.

Konut sektörüne döviz ve altın dopingi

Bakan, bankalarda ya da yastık altındaki döviz ve altınlarını getirenlerin borçlarının, kur arttıkça, aynı oranda azaltılacağını söyledi. Bunun amacı açık: döviz ve altın toplama faaliyetine konut sektörünü de etkin biçimde katmayı istiyorlar.

Ancak burada bir sorun var: kur arttıkça borçların aynı oranda azaltılması, şirketlere ek yükler getirebilir. Basın toplantısında açıkça söylenmedi ama böyle durumlarla karşılaşılırsa, bütçeye başvurmaktan başka çarelerinin olmadığını bilelim.

Kefil neden istenmiyor?

Söz konusu, konut bedeli gibi yüksek tutarlar olunca kefil bulmak da zorlaşıyor. Bu nedenle dün açıklanan kampanyada kefil istenmeyeceği özellikle vurgulanmış.

Oysa bunu konut alanların işlemlerini kolaylaştırmak gibi bir amaçla yapmıyorlar. Kefil, bankalar için önemli. Şirketler, sattıkları konutun üzerine ipotek koyduklarında güvence sorunlarını çözmüş oluyorlar. Ödeyemeyenlerin konutlarına el koyup stoklarına ekliyorlar. İşleri zaten satmak olunca dert etmeleri de gerekmiyor.

Son söz:

Hayal satmaya başladılar.