Etik Kurulu ne yapsın?

Hiç dikkatinizi çekti mi? Bu ülkede “Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu” adlı bir kurul var. 2004 yılında kuruldu. Bakanlar Kurulu’nca atanan 11 üyeden oluşuyor. Kamu görevlileri için ahlak ilkeleri belirliyor, rehberler çıkarıyor, öğütler veriyor. Kurulun karar yetkisi üst düzey bürokratlarla sınırlı. Kendiliğinden ya da şikâyet üzerine harekete geçiyor. Üst düzey bürokratların davranışlarının etiğe uygun ya da aykırı olduğuna karar veriyor ve görevi burada bitiyor. Ceza verme yetkisi yok. Kararları önceleri Resmi Gazete’de yayımlanırdı, şimdi yasaklandı. Web sitelerinde yayımlamaktan da vazgeçtikleri için somut olaylardan değil, rehberlerinde yazılanlardan, kendi deyimleriyle “neyin iyi neyin doğru olduğunu” öğrenebiliyoruz.

Ortalık toz duman içinde. Rüşvetler, imar yolsuzlukları, ses kayıtları, bakan çocuklarının, banka genel müdürlerinin evlerinden çıkan başbakan oğlunun evinden çıkamayan milyonlarca avrolar/dolarlar, ses kayıtları, yargı ve poliste görevden almalar ve can havliyle çıkarılan yasalar... Sanki bir laboratuvardayız. Aptallığımız, yalanlara inanma kararlılığımız ve uyuşukluğumuzun derecesi ölçülüyor.

Leş kokusundan burnumuzun kırıldığı şu günlerde Etik Kurula epeyce iş çıkıyor olmalı diye düşündüm. Neler yaptığını merak ettim. Rehberlerinde verilen öğütlere göz attım. Biraz da düş gücümü kullanarak yasa ve yönetmeliğinde değişiklikler yaptım. Bürokratlar için ayıp sayılan davranışlar, başbakan ve bakanları için de ayıp sayılmalı dedim ve yetkilerinin kapsamını genişlettim. Bunun yanısıra kendimi AKP’nin yerine koyup cezalar öngördüm.

Rehberdeki özel işleriniz için resmi araç kullanmayın, kırmızı ışıkta geçmeyin, güler yüzlü olun türü öğütleri bir yana bırakıp daha önemli konulardaki öğütlerini inceledim.

Kamu görevlileri kimseye öncelikli, ayrıcalıklı, taraflı, eşitlik ilkesine aykırı muamele ve uygulama yapamaz deniliyor: “halka hizmet etmenin herhangi bir kişi veya grubun çıkarına hizmet etmekten çok daha önemli olduğunu idrak ederek…” görev yapmaları gerekiyormuş. Örnekler de veriliyor: bir yakınımız memurluk sınavına ya da ihaleye giriyorsa komisyonlarda görev almamız etik olmazmış. Neden söz ediyorlar acaba? En az on yıldır AKP kadrolaşıyor. Yandaş değilseniz en iyisi de olsanız işe giremiyorsunuz. Yazılı sınavların hiç anlamı kalmadı. Adaylar, ses ve görüntü alınması yasaklanmış ortamlarda sözlü sınavlara sokuldukları için yargıya da başvuramıyorlar. İhalelerse artık adrese teslim yapılıyor. İmar yolsuzluğu, SİT derecesinin düşürülmesi gibi hizmetler tarifeye bağlanmış. Bunlara bence çok ağır bir ceza öngörülmeli. En azından bir defter alıp yüz kere “bir daha yapmayacağım” yazmalılar.

“Armağanın bir ölçüsü” varmış. Mücevherler, çukulata kutularındaki altınlar tahayyül sınırlarını aşmış olacak ki, yemek ısmarlamalarına izin vermeyin gibi örneklerle yetinmişler. Bu gibiler için evlerine çukulata sokulmasının yasaklanması etkili bir ceza olabilir.

Yolsuzluğu gördüğünüz yerde kimsenin gözünün yaşına bakmayın, adınızın ispiyoncuya çıkmasına aldırış etmeyin, hemen bildirin deniliyor. Geçenlerde bir bakan “bütün pis işleri bana yaptırıyorlar” demişti. Ne bilsin, meğerse Başbakan Etik Kurulu’yla aynı görüşte değilmiş. Derhal sözünü geri aldı da dilini kesilmekten kurtardı. Bu suçun cezasını Başbakan verdiği için bana söz düşmez.

Hizmet kayırmacılığı yapmamalıymışız. Örnek vermeseler ne olduğunu anlayamayacağız. Örnek şöyle: Bakanlık yemek ve temizlik hizmetlerinin hizmet alımı yoluyla yapılması için taşra teşkilatına bir yazı göndermişse, aynı düşüncede olmasak bile, geciktirmeksizin gereğini yerine getirmek zorundaymışız. Bakın bu gerçekten de affedilemez bir suç. Cezası da ona göre olmalı. Derhal bir soruşturma açılıp tasfiye edilmeleri önerilebilir.

Rehberde olmayan ayıp sayılabilecek bir davranışı da ben ekledim. Birinin evinde kasalarda, ayakkabı kutularında, banyo keselerinde paralar bulunursa, hayır için toplandığını söylemenin küçük de olsa cezası olmalı. Ticari faaliyetlerde 8 bin lirayı aşan ödemelerin bile kayıt dışılığın önlenebilmesi için banka ya da PTT aracılığıyla yapılmasının zorunlu tutulduğu bir ülkede, evlerde bu kadar para saklayanların ağızlarına en azından biraz biber sürülebilmeli.

Ne dersiniz?