Diyanet durumdan vazife çıkardı: Sığınmacılara din hizmeti verecek

Diyanet İşleri Başkanlığı, 31 Temmuz 2017 günü Görev ve Çalışma Yönergesini “güncelledi” bu arada durumdan vazife çıkarıp, Göç ve Manevi Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı adıyla yeni bir birim kurdu.

Yeni kurulan birim, sığınmacıların; yurt içinde başka kentlere göçenlerin; mevsimlik işçilerin; afetlerde zarar görenlerin; madde bağımlılarının; hastaların; engellilerin; hükümlü, tutuklu ve denetimli serbestlikten yararlananların, dinsel, kültürel ve sosyal sorunlarını çözmekle görevlendirildi.

Böylesine durumlara düşmüş insanlara Diyanet İşleri Başkanlığı ne tür bir yardım sağlayabilir dersiniz?

Bu sorunun tek bir yanıtı olabilir: dinsel öğeleri kullanarak zor durumlarına katlanabilmelerini sağlamak.

İnsanlar, başlarına gelen felaketlerin sorumlusunun kapitalist düzen olduğunu değil, ilahi bir gücün, anlayamayacağımız bir nedenle, (belki cezalandırmak, belki sınamak gibi amaçlarla) böyle yaptığını düşünmeye başlar. Böylelikle hedef şaşırtılır, tepkiler yumuşatılır ve düzen, sorumluluktan kurtarılır.

Geçmişte hep böyle oldu, gelecekte bu gibi konulardaki başarılarını artırabilmenin yollarını arıyorlar.

Soma’daki maden faciasını anımsayalım: ilk giden İsmailağa cemaatiydi. Sokaklarda; “isyan etmeyin dua edin” telkinlerinde bulundu. Hemen ardından, Afrika’dan getirdiği öğrencilere hatim indirtti, bununla da yetinmedi 50 hoca gönderdi.

Bu olayda Diyanet İşleri Başkanlığının doğrudan bir sorumluluğu yok elbette. Ancak Dünyanın, dogmalarla dolu bir anlayışla yorumlanması amacıyla verdiği katkıyı dikkate alırsak sorumsuz olduğunu söyleyemeyiz.

Zaten, birkaç gün sonra Diyanet İşleri Başkanı da gitti ve öldürülen madencilerin ailelerine şöyle seslendi;

“Çok kıymetli kardeşlerim ne mutlu bize ki, bizim için ölüm sevgiliyle buluşmadır. Allah'ın cenneti, Allah'ın cemaliyle buluşmanın en güzel vesilesidir. Biz dünya hayatını fani bilenlerdeniz. Biz baki olanın, ebedi olanın ahiret yurdu olduğuna iman etmiş bir milletiz. Öyle bir inancın mensubu olmaktan büyük bir iftihar duyuyoruz."

*************

Diyanet İşleri Başkanlığı, yasaları da pek umursamıyor.

Bakanlıklar ile bağlı kuruluşlarının örgüt yapılarının nasıl kurulacağı 3046 sayılı Yasayla düzenir. Yasada daire başkanlıkları kurmaya yetkili organın, Bakanlar Kurulu olduğu yazılıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Bakanlar Kurulunun yetkisini kullanamayacağına göre daire başkanlığı yasal bir statü taşımıyor.

Üstelik yapılan iş, kadro ve kullandırılmasına ilişkin düzenlemelerin öngörüldüğü 190 sayılı KHK’ye de aykırı. Kuruluşlara verilecek kadroların önce 190 sayılı KHK’ye, bir Yasa ya da Bakanlar Kurulu kararıyla eklenmesi gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığının statüsü 2010 yılında müsteşarlık düzeyine yükseltildi. Daire Başkanlıkları genel müdürlük; şube müdürlükleri de daire başkanlığına dönüştürüldü ve adları ve görevleri belirtilmeksizin topluca 35 daire başkanlığı kadrosu verildi. Daire Başkanlıklarının sayısı yenisiyle birlikte 36 oldu. Yani kadro da yok.

Bunların ne önemi var? İstedikleri anda bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarırlar olur biter, gibi bir söz akıllara gelebilir. Gelmesin! Bakanlar Kurulu Kararıyla kurulduğunda Resmi Gazetede yayımlanmak zorunda. Oysa yönerge için böyle bir kural yok. Kurumun internet sitenizin bir yerine eklersiniz, kimsenin dikkatini çekmez.

Resmi Gazete, aynı zamanda Devletten haberler veren bir bülten işlevi görüyor. Baktığınızda, yasaları; yönetmelikleri; tebliğleri; atamaları; açılan sınavları; kamu ihalelerini ve kamu yönetimine ilişkin birçok düzenlemeyi, yapılan değişiklikleri görürsünüz, hangi kamu kurumu/kuruluşunda neler olduğunu öğrenebilmek için kök sökmeniz gerekmez.

************

Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasa ve 633 sayılı Örgüt yasasına bağlı kalmak ve özellikle laiklik ilkesini gözetmek zorunda.

Oysa yasayla verilen görevleriyle de yetinmiyor. Yönergelerinde; faaliyet raporlarında; strateji bildirimlerinde esnetiyor, kendine yeni görevler icat ediyor. Böylelikle çoğu laiklik ilkesine aykırı olan faaliyetlerini yasalmış gibi sunmaya çalışıyor.

Aşağıdaki örneklere bakarsanız, camilerin cazibe merkezi olması amacıyla yapılmaya başlanan çocuk bahçelerinin; vatandaşın, cemaatlerle/dinci vakıflarla ilişkilerini geliştirmek çabalarının; DİB görev ve yetkilerinin kamunun bütün kuruluşlarını kapsayacak bir genişlikte tanımlanmasının; ana okulundan, üniversiteye değin eğitimin bütün kademelerine dogmaların sızması için açılan kapıların, yasallık algısı uyandıracak bir anlayışla mevzuatın içine sindirilmiş olduğunu görürsünüz.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 633 sayılı Yasadaki “cami ve mescitleri ibarete açmak, yönetmek, ibadet ve irşat hizmetlerini yürütmek” sözleriyle tanımlanan görevi, 17.6.2014 günü yürürlüğe giren Görev ve Çalışma Yönetmeliğinde esnetilmiş; 31.7.2017 günlü Başkanlık onayı ile güncellenen “Görev ve Çalışma Yönergesinde” ise yasada yeri olmayan yeni görevler icat edilmiştir.

Sözgelişi;

“Camiye ilgiyi artırmak (…) amacıyla projeler geliştirilmesine, (…) yönelik iş ve işlemleri yürütmek”

“Camilerde yürütülen ibadet hizmetlerinden toplumun bütün kesimlerinin istifade etmesini sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak”

“…ibadet hizmetlerinin verimli bir şekilde yürütülmesi için müftülük cami görevlileri, cami dernekleri ve vakıflar ile cemaat arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi hususunda çalışmalar yapmak” gibi görevler bunlardan yalnızca bir kaçıdır.

Yasada; “Ceza infaz kurumu ve tutukevleri, çocuk ıslahevi, huzurevi, sağlık kuruluşları ve benzeri yerlerde bulunan vatandaşlara irşat hizmetleri götürmek” görevi, Yönetmelikte; “Başkanlıkça uygun görülen yerlere….” biçimine dönüştürülmüş; aynı görev, yönergede de benzer biçimde tanımlanmış, böylelikle din adamlarının bütün kamu kurum ve kuruluşları ile anaokulundan üniversiteye her kademe eğitim kurumlarına girebilmesine yasal ortam hazırlanmıştır.

Yasadaki; “Aile, kadın, gençlik ve toplumun diğer kesimlerine yönelik dini konularda aydınlatma ve rehberlik yapmak” görevi, Yönetmelikte 6; Yönergede ise daha da çeşitlendirilerek 10 alt başlıkta sayılmıştır. Sıralanan görevler arasında, aile sorunlarının çözümüne yönelik dini danışmanlık yapmak; sosyal ve kültürel değişimler sonucu karşı karşıya kaldıkları riskler ve yeni sorunlar karşısında aileyi güçlendirmek için manevi destek hizmeti sunmak…. gibi görevlere yer verilmiştir.