Devlet yurttaşıyla savaşıyor

Devlet, tekeller adına ülkeyi soyup soğana çevirebilmek için, bütün kurumlarını cepheye sürmüş, yurttaşına karşı var gücüyle savaşıyor.

Soygun, kimi kez özelleştirme; kimi kez imar planı değişikliği, acele kamulaştırma, kentsel dönüşüm, afet bölgesi ya da riskli alan; kimi kez ise maden, enerji, HES, RES gibi adlarla anılıyor.

Kendilerine biçilen bu işleri daha iyi yapsınlar diye Devletin kurumları 2011 yılında çıkarılan KHK’larla dipli köşeli elden geçirildi ve yeniden yapılandırıldı, eksikliklerle karşılaşıldığında, derhal yasama organı devreye girip, mevzuatı güncelliyor. Kasım seçimlerinden sonra AKP’nin bu rahatlığı kalmayacağı anlaşılıyorsa da; gelecek iktidarın kimler eliyle ve nasıl dizginleneceği konusunda bugünden kestirimde bulunmak pek olası değil.

Maden, orman, çevre ve şehircilik gibi bakanlıklar ile özelleştirme idaresi, TOKİ gibi kurumlar ve yerel yönetimler, yağmanın örgütleyicisi olarak başrolde yer alıyorlar. Eğitim ve din ise soyguna moral/kültürel destek sunuyor. Bu arada kolluk güçleri ve yargı iyice tahkim edilerek, boyun eğmeyenlere karşı da önlem alıyor.

Ülkenin yalnızca doğusu değil her kilometre karesi yıllardır savaş hukukuyla yönetiliyor.

Kenan Evren taifesi; “ordulaşmış millet” adıyla askeri tatbikatlar yapardı. AKP, böyle demiyor ama 2000’li yıllar gelecekte büyük bir olasılıkla; “mafyalaşmış devlet” olarak adlandırılacak. Hiç abartı sayılmaz, çünkü kentleri, kamu görevlisi sıfatı taşıyan eşkıyalar sardı.

Daha birkaç gün önce polis Ankara Saraçoğlu Mahallesinde bir eve saldırdı ve kendisini kaymakamlık görevlisi olarak tanıtan biri, konutu tahliye ettirmek için, kapıyı baltayla parçaladı. Ve üstelik bu tek örnek de değildi.

Bu yapılan işin ne anlama geldiğine bakalım. “ kentleri eşkıyalar sardı” sözünü abartılı görürseniz, daha yumuşak bir anlatımla değiştirirsiniz:

Konutun tahliye edilmesi kararı, İdare Mahkemesince durdurulduğu için polisin baskını yasalara aykırı.
Konut, SİT alanında ve tescilli bir yapı olduğu için herhangi bir yerine zarar verilmesi suç.
Anayasa ile güvence altına alınmış konut dokunulmazlığı ilkesi Devlet eliyle hiçe sayılmış oldu.

Saraçoğlu Mahallesi, 1944 yılında Devlet lojmanları olarak yapılmıştı. Yakın zamana değin de bu işlevini sürdürüyordu. 82 dönüm büyüklüğünde bir alanı kaplayan Mahalle 1. Derece SİT alanı, konutlar ise tescilli yapı statüsünde. Oysa Bakanlar Kurulu Kararıyla kentsel dönüşüm bölgesi ilan edildi. Neyse ki, bu karar Danıştay’dan döndü. AKP bu konuda ısrarcı oldu ve derhal 8.2.2013 günlü RG’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla afet riski bölgesi olarak ilan edildi.

5.8.2014 günlü RG’de yayınlanan BKK kararıyla lojman olarak tahsis edilmesi yasaklandı. Kızılay’ın ortasında yeşil kalmış, betonlaşmamış ve bu nedenlerle oksijen üretmeye uygun tek yeri de çöküntü bölgesine dönüştü. Mahallede direnen 15-20 kişi de, yasa dışı yollarla ve mafya yöntemleriyle çıkmaya zorlanıyor.

Ortalıkta Bilal Erdoğan’ın yönetimindeki TÜRGEV’e verileceği söylentileri dolaşıp duruyor. Söz konusu Erdoğan ailesi olunca biraz durup düşünmek gerekiyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2013 yılından bu yana Saraçoğlu Mahallesine göz dikmiş durumda. Fuat ve sergi alanları, finans ve eğlence merkezleri gibi “kentin marka değerini artıracak” özel projeler üretmek ve uygulaması için, bu bölgenin kendisine verilmesini istiyor. Bakanlığın ve yan kuruluşu TOKİ’nin geçmişte yaptıklarına baktığımızda gelecekte neyi planladığını da anlayabiliyoruz.