Devlet Denetleme Kurulu

Kadir Sev'in “Devlet Denetleme Kurulu” başlıklı köşe yazısı 14 Aralık 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) tartışmalı bir biçimde kullanıyor. Verdiği görevler yetki yönünden eleştiriliyor, yazılan raporlar ise yanlı ve bilimsellikten uzak olmakla suçlanıyor.

Bir denetim kurumunun başına gelebilecek en kötü şey, güvenilirliğinin ve saygınlığının yitirilmesidir. DDK’nın bu duruma düşmesine ramak kalmıştır.

“Oh olsun! Zaten 12 Eylül ürünüydü” denilebilir mi? Elbette denilebilir. Ama şu unutulmasın: Türkiye Cumhuriyeti’ni başkanlık sistemi kurgusuyla tasarlayan 12 Eylül paşası Kenan Evren bile DDK’yı böyle kullanmamıştır.

DDK, Milli Güvenlik Konseyi yasalarından biridir. Yani 1982 Anayasası’ndan önce çıkarılmıştır. Bu dönemdeki yasalarda Cumhurbaşkanı değil, Devlet Başkanı terimi kullanılıyordu. Bunlar, 1993 yılında topluca değiştirilinceye değin de yasalarda kaldı.

12 Eylülcülerin Başkanlık sistemi tasarımlarından biri olarak yapılandırılmasına karşın, Kuruluş Yasası’nın birinci maddesinde “yönetimin hukuka uygun, düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla” kurulduğu yazılıdır. Bunlar performans denetimine ait kavramlardır ve kapitalist dünyanın, ülkeleri yeniden yapılandırma arayışlarına 12 Eylülcülerin duyarlı olduklarının bir göstergesi olarak anlam taşımaktadır.

DDK, kamu kurum ve kuruluşlarında, bankalarda, vakıflarda, işçi/işveren ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde inceleme, araştırma ve denetim yapmak yetkisine sahiptir. Ama yasanın birinci maddesiyle çizilen, hukuka uygunluk ile performans denetimi sınırlarını aşmamak koşuluyla.

İnceleme ve Araştırma deyimlerinin ne anlama geldiği, kurulun 5.11.1981 günü yürürlüğe giren yönetmeliğinde tanımlanmıştır. Yönetmelikte inceleme “belirli bir konunun ya da sorunun saptanması ve durumun belirlenmesi”, araştırma “kanunun kapsamına giren kurum ve kuruluşlarda teşkilat, personel, bütçeleme, yatırım programları, malzeme, bina, amaç, gereç, mevzuat ve usullerin yerindelik, karlılık, verimlilik, etkinlik ve yönetim ilkeleri açısından incelenmesi, değerlendirilmesi, çözüm yollarının aranması ve önerilmesi” sözleriyle tanımlanmaktadır.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül DDK’ya, çeşitli kesimlerde iz bırakan, Hrant Dink’in, Turgut Özal’ın, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümlerini konu alan görevler vermiştir. Görevlendirme yazılarında idari tasarruf ve işlemlerin hukuka uygunluğu ile doğruluk ve yeterliliğinin araştırılması ve incelenmesi….ilgili mevzuatın genel bir değerlendirilmesinin yapılması…. gibi sözcükler kullanılarak, yasal yetkiyle bir bağ kurulmasına çalışıldığı görülmekte ise de kamuoyunda cinayetlerin Cumhurbaşkanlığı’nca soruşturulduğu biçiminde algılanmıştır. Öylesine ki, Kemal Kılıçdaroğlu Madımak katliamının, Tuğrul Türkeş ise 1993 yılındaki bütün ölümlerin incelenmesini Cumhurbaşkanı’ndan isteyebilmiştir.
Halk, bir suçun ortaya çıkarılabilmesi için polis, müfettiş ya da yargı yetkisi kullanılması gerektiğini bilmekte, ancak çoğu DDK’nın soruşturma yetkisi olmadığını bilmemekte ve umutlanmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı da, kendi sözcükleriyle söylersek, “Madımak hadisesinin” incelenmesi ve araştırılması görevini, yasal çerçevenin aşılmadığı görüntüsü vermeye gerek bile duymaksızın vermiştir.

DDK Raporlarının niteliği
DDK 2009 yılında üniversiteleri konu alan bir rapor yayımladı. Raporun tanıtımı bölümünde Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’de Yükseköğretimin durumu, politikaları, sorunları ve çözüm önerileri konusunun araştırılması” görevi verdiği ama kendilerinin “Yükseköğretim alanında Devletin gözetim ve denetim işlevine yönelik yasal çerçevenin incelenmesi ve Yükseköğretim Kurulu uygulamalarını” değerlendirdikleri belirtiliyor.
Raporda, 1982 yılına değin üniversitelerle ilgili düzenlemelerin, üniversite özerkliği çerçevesinde tartışıldığı, “1982 Anayasası ile YÖK kurularak üniversitelerin devletin gözetimi ve denetimi altına alındığı ve böylelikle özerklik sorununa çözüm getirildiği” gibi garip bir görüş öne sürülüyor.
DDK’nın meslek örgütleri raporu daha az vahim değil. Raporda, Anayasa’nın değiştirilerek, içlerinde TMMOB, Barolar Birliği ve TTB’nin de olduğu meslek odaları için “Anayasal güvenceleri kaldırılsın, tek tip yasa ile yönetilsin, gelirlerine müdahale edilsin” anlamına gelen bir dizi öneri getiriliyor. Bu rapordaki görüş ve önerilerin ne denli yanlı, bilimsellikten uzak ve meslek odalarının yapılarıyla bağdaşmadığı “Cumhurbaşkanlığı DDK Meslek Örgütleri Raporu üzerine TMMOB Görüşü” adıyla yayımlanan kitapta ayrıntılı olarak dile getiriliyor.

Son söz: Cumhurbaşkanı DDK’yı gündelik siyasette kendine bir alan açmak amacıyla kullanıyor. Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmayı düşünen her adayın bir biçimde öne çıkması gerekiyor. Denetim görevi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde basamak olarak kullanılacak bir araç olarak görülmemeli.