Denetim illüzyonu

Kadir Sev'in "Denetim illüzyonu" başlıklı köşe yazısı 30 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

2010 yılında Sayıştay Yasası yenilendi. AKP bu yasayı, Sayıştay’ın denetim alanının bütün kamu alanını kapsayacak biçimde genişletildiği etki ve gücünün artırıldığı halkın hesap sorabileceği bir ortam oluşturulduğu TSK’nın Sayıştay denetimi kapsamına alındığı gibi bir dizi cazibeli sözle sundu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, 29 Mayıs 2012 tarihinde Sayıştay’ın kuruluş törenine katıldı ve bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Sayıştay’ın ilk başkanının Ahmet Vefik Paşa olmasının Osmanlı İmparatorluğu’nun denetime verdiği önemi gösterdiğini Arap Baharlarındaki ayaklanmalarda hesabı verilemeyen harcamaların da etkili olduğunu şeffaf ve hesap verebilir yönetim yapısının çağdaş demokrasinin temel unsuru olduğunu belirtti. Sözlerini “Sayıştay Yasası’nı değiştirerek Türkiye’ye çok şey kazandırdığımızın farkında olmalıyız” diyerek bitirdi.
Yukarıdaki sözler gerçek olabilir mi? AKP gerçekten halka hesap vermeyi mi amaçlıyor? Yoksa AKP’nin illüzyon gösterilerinden biriyle mi karşı karşıyayız?

Yukarıdaki sorunun yanıtını hemen vereyim: AKP’nin öyle bir amacı yok ve herkes bir güzel uyutuldu.

Denetimin ne olduğu ve Sayıştay Yasası’nın ne tür bir anlayışla değiştirildiği konusunda fikri olmayanlar, resmi ağızlardan çıkan bilgilerle yetinenler, darbe mekanizmasını bilmeyen ama politikalarını ordu karşıtlığı üzerine kuran ikinci cumhuriyetçiler, liberaller, hepsi AKP’nin zokasını yuttu. Bununla da kalmadılar, etkiledikleri toplum kesimlerini peşlerinden sürüklediler.
Yukarıdaki sözlerimi açıklamalıyım.

Sayıştay’ın yetkileri kısıtlandı
Sayıştay, etkin denetim bir yana üç yıldır ne yapacağını bilemiyor. Salı günü basına, Sayıştay’ın 2011 yılına ilişkin 132 raporu yasal süresi içinde parlamentoya gönderemediği haberleri düştü. Çünkü raporlar, Sayıştay Yasası’nda Temmuz 2012 ayında yapılan değişikliklerden önceki yetkilerine dayanılarak hazırlanmıştı. Raporlar, değiştirilen yasal kurallarla uyumlulaştırılamadığı için parlamentoya gönderilemedi. Sayıştay’ın yetkilerini daha da kısıtlayacak değişikliklerin parlamentoda görüşüldüğü sırada, Sayıştay Başkanı yurt dışındaydı ve yasanın geçmemesi için hiçbir çaba göstermedi.

AKP’nin harcamaları herkesten gizlendi
Sayıştay’ın raporları açıklayamaması ile birlikte, AKP’nin 2011 yılı harcamaları yalnızca halktan değil, parlamentodan da gizlenmiş oldu. Basında, 2012 yılında raporların zamanında verileceği bilgisi yer alıyor. Ancak, yasanın yeni aldığı biçime uyumlu hazırlanacağı için halk artık “light” raporlarla bilgilendirilecek.

Sayıştay’ın, sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama ve kesin hükme bağlama yetkisi Anayasa’yla öngörülmesine karşın kaldırıldı. Genel kurulun yetkileri kısıtlandı, kurullar değersizleştirildi. Sayıştay, “başkanın egemen olacağı” bir kuruma dönüştürüldü. Sayıştay raporları hakkında karar yetkisi 56 üyeden oluşan Sayıştay Genel Kurulu’ndan alınarak rapor değerlendirme kurulu adı verilen ve 11 kişiden oluşan bir kurula bırakıldı. Denetçilerin özgürce rapor yazmalarına ve bu raporların sunulmasına kısıtlar getirildi.

KİT’ler zaten denetleniyordu
Sayıştay denetiminin kapsamının genişletildiği doğru: KİT’leri de kapsadı. Ancak KİT’lerin daha önce denetlenmediği doğru değil. Çünkü KİT’leri denetleyen Yüksek Denetleme Kurulu, kadrosu ve görevleriyle birlikte Sayıştay’a devredildi. Yani yalnızca denetleyen kurumun adı değişti. TSK’nın denetleneceği sözleri ise gerçeği tam yansıtmıyor. Mal hesabını bir yana bırakırsak Türk Silahlı Kuvvetleri başka kurumların denetlendiği ölçüde zaten denetleniyordu.

Yeni yasa denetim yasaklarıyla dolu
Yeni Sayıştay Yasası ile kamu idarelerince yapılan düzenlemeler ve verilen görüşlere aykırı rapor yazılamaz kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığıyla ilgilenilemez iç kontrol sistemlerinin güvenilirliğini sorgulanamaz gibi bir dizi yasak getirildi.

Sayıştay, Anayasa’ya göre bir yargı kurumuydu. Yargı yetkisine sahip olmasının pratikte bir anlamı kalmadı. Yeni Anayasa’da fiili durumun dikkate alınarak yargı kuruluşları arasından çıkarılması sürpriz sayılmamalı.
(Kadir Sev’in yazısının ikinci bölümü önümüzdeki hafta yayınlanacaktır)