Dava açalım

Din kültürü, değerler eğitimi gibi adlarla çocuklarımızın üzerlerine bir dolu zırvayı boca ediyorlar ve bunun adına da eğitim diyorlar.

Zorunlu olan Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi derslerinde, dinlerin sosyolojik, kültürel, felsefi kaynakları öğretilmiyor: Müslümanlığın bir mezhebinin, üstelik en yoz yorumu benimsetilmeye çalışılıyor.

Değerler eğitimi de öyle.

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında Hizmet Vakfı ile bir protokol imzaladı. Birlikte oturup, karanlıklara ait ne varsa listelediler ve bir kitapçıkta toplayıp illere gönderdiler. Bunlar milli, manevi değerlerimiz diye çocuklarımıza öğretiliyor.

Milli ve manevi değerlerimizin neler olduğuna bir bakalım: Cihat kutsalmış… Çocuklarımız şehit olursa mutluluk duyarmışız… Yuvalarımızı İslami ölçülere göre kurarmışız… Üzerine basıp geçtiğimiz bir ot, bir karınca, bir taş olabilecekken, insan olduğumuza sevinirmişiz… Hastalıkların, Cenab-ı Hakkın bir hediyesi olduğuna ve günahlarımızı yıkadığına; ölümün ise bir nimet olduğuna inanırmışız... Oruç, hayvani içgüdülerin pençesinden kurtarır, melekliğe doğru yükselmemizi sağlarmış...

Bütün bunlar ve fazlası, illere gönderilen seminer kitapçığında yer alıyor.

Anımsatmakta yarar var: Bu konular normal okullarda zorunlu din dersi adı altında öğretiliyor. İmam hatip okullarında bunların çok daha fazlası, damardan veriliyor.

Gerçekten 21. Yüzyılda mı yaşıyoruz?

Kendimize ve çevremizdekilere şu soruyu soralım: “Ne hakla çocuklarımıza bunları öğretiyorlar ve bunlara sessiz kalma hakkını nereden alıyoruz?”

Ülkenin kaynakları, emperyalistler işlerini daha rahat görsünler diye, ülkeyi karanlığa gömmek amacıyla kullanılıyor.

Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet Vakfı, bu amaç için her yıl milyarlarca lira harcıyor. Ödeneklerine sığamıyorlar.

Vakıf ve derneklere devletin her türlü olanağı sunuluyor. Kamu taşınmazları, bedava ya da küçük kiralarla onlarca yıl süresince tahsis ediliyor; gizli açık yöntemlerle milyarlarca lira tutarında paralar aktarılıyor; imzalanan protokollerle kamu gücü kullanmalarına olanak tanınıyor. Karanlığı örgütleyebilmelerinin önünde engel olabilecek ne varsa temizleniyor.

Karanlığa öylesine gömüldük ki; laiklik yerlerde sürünüyor, paspas yaptılar. Kimse umursamıyor.

Toplumun karşısına çıktıklarında bunları söylemiyorlar elbette. Yapacakları şeyleri güzelce ambalajlayıp öyle sunuyorlar: 2 Eylül günü MEB Bakanı Sivas’da bir köprü açılışında özetle şunları söylemiş; “Bizim getirdiğimiz değerler herkesin ortak doğrularıdır. Dostluk, dürüstlük diyoruz; ailesine, vatanına, bayrağına sevgi duysun; sabırlı olsun, saygılı olsun sorumluluk sahibi olsun, yardımsever olsun diyoruz. Olmasın mı?”

İtirazımız bunlara değil. Yukarıda sözü edilen kitapçıkta başka şeyler yazıyor.

Sözü fazla uzatmayayım. Bu yapılanlara direnmezsek aynı derecede sorumlu olduğumuzu bilelim.

Çoğumuz bütün bunların farkında bile değil, farkında olanların çoğu ise konu komşusuyla dertleşmek dışında bir şey yapmıyor. Herkes, “elimden ne gelir; tek başına ne yapabilirim” gibi bir gerekçeye sığınıp kendini ferahlatıyor.

Her durum ve koşulda mutlaka yapılacak bir şeyler bulunabilir. Eğitimde çocuğumuz varsa zorunlu din dersine girmemesi için dava açmak; çevremizde bu durumda olanlar varsa dava açmaya ikna etmek çok mu zor?

Dilekçe örneğini; http://aydinlanmahareketi.org/index.html adresinden kopyalayabilirsiniz. Dilerseniz iletişim kurup hukuk desteği de alabilirsiniz.

Çocuklarınızın dışlanacağından mı korkuyorsunuz? Korkmayın, onlar yalnız kalmaz.

Çocuklarımızı aydınlanmadan yana olanlara karşı tetikçi olarak yetiştirmeye çalışıyorlar. Asıl bundan korkmalıyız.