Canım ormancı

21 Mart, Dünya Ormancılık günüydü. Ankara’daki Arena Spor Salonunda görkemli bir törenle kutlandı. Toplantının sloganı; “ İnsan için orman, ekonomi için orman” olarak belirlenmişti. Açılış konuşmasını Tayyip Erdoğan yaptı. Konuşmasının büyük bir bölümünü 16 Nisan anayasa referandumunda neden evet denilmesi gerektiğine ayırdı, bu arada ormancılık konusunda da birkaç söz söyledi.

Sözlerinden, tabiatın Allahın bize bir emaneti olduğunu; ihanet etmememiz gerektiğini; “başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere büyüklerimizin, bir tek dalın kırılmasına, bir tek çiçeğin koparılmasına dahi razı olmadığını; akıp giden derenin, gürül gürül akan çeşmenin suyuyla abdest alırken dahi israf etmemenin hassasiyetine gayret ettiklerini” öğrendik.

Şehirlerimizin beton, çelik ve cam yığını binalarla istila edildiğini; gecekonduların bahçelerine ağaçlar dikildiği için daha kişilikli ve özgün olduğunu söylemesi ise dikkat çekiciydi, ama inandırıcı değildi elbette. Doğa, tarih gibi değerleri umursamaksızın, köprüler; havalimanları; boğaza altgeçitler gibi projeleri dayatanların çağdaş şehircilik öyküleri anlatması, en azından yadırganır.

Orman Bakanı ise konuşmasında “Devlet ormancılığından, millet ormancılığına” geçtiklerini, bu amaçla 34 eylem planı hazırladıklarını, zeytin, fıstık çamı, kestane, ceviz, badem ormanları kuracaklarını ve ormanları, orman köylüsünün kalkınması için bir lokomotif olarak kullanacaklarını belirtti.

Bakana göre, artık traktörüyle ormana girip birkaç çalı çırpı yükleyenlerin traktörlerine el konulduğu dönemler geride kalmış. Bundan böyle; “Aman ormancı, canım ormancı” diye türküler yerine, “Gel ormancım gel birlikte Türkiye'yi kalkındıralım” türküsü söylenecekmiş.

Türküdeki ormancı, yangına duyarsız kaldığı için eleştirilir. Ormancıyı eleştirmeyelim derseniz, ormanların yanmasını istediğinizi düşünebilirler.

Biz bu türküyü söylemekten asla vazgeçmeyelim.

Bakanın türküsündeki ormancı ise, “orman sektöründe” faaliyet göstermek amacıyla kurulmuş ya da kurulacak şirketlerdir.

Bize onların türküsünü söylemek yakışmaz.

Ormanların başına ne çoraplar örüldüğünü anlayabilmek için özel ağaçlandırma ve özel orman uygulamalarına biraz daha yakın bakmak gerekiyor.

Orman Yasasının 57. maddesine 1986 yılında bir fıkra eklendi ve bozulmuş orman alanlarının ya da Hazine mülkiyetindeki orman yetiştirmeye elverişli toprakların ceviz, badem gibi ağaçlar dikmek isteyen orman köylülerine 49 yıl süreyle sembolik kira bedelleriyle tahsis edilmesi öngörüldü. Daha sonra bu olanak, özel kişilerle şirketlere de tanındı. Orman Genel Müdürlüğü faaliyet raporlarında 1986-2016 yılı sonuna değin toplam 133.798 hektar alan tahsis edildiği belirtiliyor.

Bakanlığın böyle bir yöntem uygulamakla; hem orman alanlarının yeniden ağaçlandırılması, hem de orman köylüsünün, yetiştirdiği ağaçların ürünlerini satarak gelir elde etmesini beklediği anlaşılıyor.

Ormancılıktan az çok anlayan ya da çevresini gözlemesini bilen kişiler bile bu iki beklentinin de gerçekçi olmadığını biliyor.

TEMA, ormanların yan yana gelmiş ağaç topluluğu olmadığını; tahrip edilen ormanın kendi haline bırakıldığında yeniden canlanacak güce sahip olduğunu; ekosisteminin bozulmasıyla tüm sistemin çökeceğini vurguluyor.

Makilikleri ne yazık ki ormandan saymıyoruz. OGM’nin makilik alanları da içerecek biçimde tahsisler yaptığı, işleticilerinin de söküp meyve ağacı diktiği çok sayıda örnekle karşılaşılabiliyor.

Tarihe de sahip çıkılamıyor: Geçtiğimiz günlerde badem yetiştiricisi bir işletmecinin, iş makinesiyle Likya yolunu harap ettiğini, çevre köylülerin şikâyeti üzerine durdurulduğunu okuduk. Etkili bir denetim yapılabilse bu tür çok sayıda örnekle karşılaşabileceğimizden kuşku yok.

Tahsislerin, orman köylüsüne yararı olup olmadığı da çok tartışılır. Ürününden yararlanmak amacıyla ağaç yetiştirmek pahalı ve risklidir; ayrıca yıllarca karşılık görmeden beklemek gerekir. Bu koşullara ise yalnızca parababaları dayanabilir.

Bütün bu olumsuzluklarına karşın, Bakanlığın uygulamayı yaygınlaştırmakta ısrarcı olduğu anlaşılıyor. Orman Bakanının, kutlama töreninde 5 bin köye 5 bin orman projesi, tam da böyle bir şey.

Bakanın anlatmasına göre proje şöyle yaşama geçirilecek: Önce dağıtılacak alanlar belirlenecek, ceviz, badem kestane, zeytin, ne gerekiyorsa bunlar ekilecek ve parsellere ayrılarak hane başına eşit bir şekilde paylaştırılacak. Ayrıca üç yıl bakımını OGM üslenecek ve 40 bin lirayı aşmamak kaydıyla yatırım giderlerinin %65’ini karşılayacak, tahsis süresinin bitiminde taraflar isterse yenilenebilecek.

AKP kurmayları ormanlarımızın son 15 yılda dikkati çekecek oranda arttığını vurgulayıp duruyorlar. Oysa biliyoruz ki; “kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” Nitekim AKP’de bunun gereğini yerine getiriyor. Yol, hızlı tren, köprü, HES, RES, maden, vb amaçlarla o denli çok ağaç kestiler ki; insanın ormanların arttığına inanası gelmiyor. Sanırım, özel ağaçlandırma için dikilen meyve ağaçları ile yol kenarlarına, okul bahçelerine, mezarlıklara diktikleri ağaçları da hesaba katıyorlar.

Orman Bakanlığının bu tür fantezilere fırsat tanıyor olması üzücü.

Ormanlar hızla ticarileştiriliyor. Yasalarla turizm, maden, enerji, ulaşım gibi amaçlarla izinler veriliyor ve yapılaşmaya açılıyor. Prof. Dr. Doğan Tulanay, bu amaçla yapılan tahsislerin sayısını 68.318; büyüklüğünü ise 552.054 hektar olarak veriyor. 2016 yılı faaliyet raporunda yalnızca 2012-2015 yılları arasında 23.915 proje ile 146.922 hektar alanın orman olmaktan çıkarıldığı belirtiliyor.

Orman dışına çıkarılan alanın büyüklüğü önemli değil ama ormanları 68.318 parçaya bölüyor olması çok kötü. Orman yaşamının bütünlüğü kalmıyor. Sorun yalnızca bununla bitse iyi: köprüler, havalimanları için yol açılması amacıyla milyonlarca ağaç kesiliyor.

Özel ormanlardaki sorun daha da boyutlu; yapılaşma kısıtları neredeyse kaldırılmış gibi. 1986 yılında yalnızca %6’sında yapılaşma izni verilebiliyorken, altyapı bu hesabın dışına çıkarıldı, daha sonra ise %15’ine kadar olan kısmının yükseköğretim kurumlarına ya da kredi ve yurtlar kurumuna tahsis edilebilmesine olanak tanındı. Genel ve sosyal alt yapılar için ise sınır bile öngörülmüyor. Dahası, orman alanının dört metre altında olmak koşuluyla, istenilen büyüklükte diskotek, kafe, bar, vb. eğlence merkezleri yapılabiliyor. Daha açık söylersek, ormanın altını oyuyorlar.

Kutlama töreninin ana temasını anımsayalım: “ İnsan için orman, ekonomi için orman” ama slogandaki insan sözcüğünün reklâm olduğunu unutmadan.