Beton imparatorluğu

İnşaat sektörünün önde gelen 41 şirketi dün (15 Mayıs 2018), piyasanın canlandırılmasına katkı vermek amacıyla, bir ay boyunca konut fiyatlarında yüzde 20 indirim yapacaklarını açıkladı.

Bir kalemde yüzde 20 indirebildiklerine göre kâr marjları hiç fena değilmiş.

AKP’nin patronları, ekonomiyi canlandırmak uğruna, ele geçirdikleri her karış toprağa gökdelenler diktiler ve bu işi sürdürmek zorundalar. Ama artık satamıyorlar. Yaptıklarının çoğu ellerinde kalmaya başladı. Bu yıl mart ayında geçen yılın mart ayına göre yüzde 14 daha az konut satabildiler. İpotekli (banka kredisi ile) satışlardaki gerileme ise yüzde 35’e ulaşıyor.

Gerçekçi bir kent planlaması yapılıp, doğru projeksiyonlarla gereksinme belirlenmeden günübirlik rant arayışlarıyla dökülen betonlar, ekonomiyi canlandırmadığı gibi başımıza bela oluyor.

Yaşanamaz kentler üretiyorlar. Canımızdan beziyoruz.

Satamazlarsa, bu kez de kamu bütçesine/ kamu gelirlerine dadanıyorlar.

KDV oranları konutta yüzde 18’den yüzde 8’e düşürüldü. Oysa en doğal gereksinmelerimizi karşılamak için bile yüzde 18 KDV ödüyoruz.

2017 yılında 10,2 milyar lira bütçe geliri elde edilen tapu harçları oranını 1 puan indirdiler. Yaklaşık 4-5 milyar liradan vazgeçilmiş olmalı.

Söz konusu patronlar olunca hizmette sınır olmuyor: Bankada konut hesabı açtırıp 3 yıl kapatmayanların hesabına devlet, 25.000 liraya kadar para yatırıyor. Bankalarda açılmış yaklaşık 12-13 bin dolayında konut hesabı olduğu belirtiliyor. Bütçeden patronlara aktarılan paranın tutarını ise bilmek olanaksız.

Konut kredi faizlerini düşürmeye çalışıyorlar. Aylık oranı yüzde 0,98’e düşürmeleri için kamu bankalarına emir verildi. Bu işe özel bankalar yanaşmıyor. Çünkü faiz oranlarını yüzde 1,24’lerden yüzde 0,98’e çekerlerse 200 bin lira kredinin geri ödemesinde 60 bin liradan vazgeçmeleri gerekecek.

Piyasada emirle iş yapılmaz. Orada AKP’nin değil, ekonominin yasaları geçerlidir.

Birileri bu işe yanaşırsa kuşkuyla karşılamalıyız: Bunun bedeli ya görünmez yollarla ödenmiştir ya da ödenecektir.

Önceki hafta Türkiye Bankalar Birliğinin kuruluşunun 61’nci yılında bankacılar; kısa vadeli kaynak sayılan mevduatlarla, köprü, konut gibi yatırımların finanse edilmeye çalışılmasının gerçekçi olmadığını, böyle bir işe kalkışılırsa sistemin riske gireceğini söylediler. 

Söylediklerinin özü şu: “Konut sektörünü kurtarmak için başka yöntemler bulmazsanız eğer bankacılığı da batırırsınız.”

Daha ne desinler?

Kamu bankalarını bu yüzden satmıyorlar. Sonuna kadar kullanacaklar. Emirle kredi verdiriyorlar; emirle faiz belirletiyorlar. Yurt dışından döviz karşılığında ve yüksek faizlerle para bulup, düşük faizlerle patronlara kullandırıyorlar.

Ve bunların bedelini bizlere ödetiyorlar.

Ekonomide bir süredir büyük çalkantılar yaşanıyor.

AKP İktidarlarını bugüne değin koruyan kaynaklar sanki kurumuş gibi. “Hata, noksan” diye anılan dövizlerde bir tıkanıklık yaşandığı anlaşılıyor.

Dolar kurunu tutamıyorlar; 4,44’e dayandı. Merkez Bankası rezervlerinden satmaları pek işe yaramıyor. Biraz düşer gibi oluyor ancak hemen yükseliyor.

Devlet, piyasadan da para toplayamaz oldu. Dünkü Hazine ihalesinde, son yılların en yüksek faiz oranı verilmesine karşın (yüzde 16,61) istediği parayı bulamadı.

Kısacası beton imparatorluğunun işi zor.

Cumhuriyet tarihinde hiç görülmediği sıklıkta yurt dışına çıkmaya başladılar. Seçimlere yaklaşık bir ay kaldığı şu günlerde bu kadar çok yurt dışı ziyareti, ister istemez insanın aklını karıştırıyor.