Belediyelerin metro gelirlerine el mi konuluyor?

 

1 Mayıs günlü resmi gazetede yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararı (CBK), belediyelerin metro gelirlerine el konulacağı biçiminde yorumlandı. Oysa devredildiği şirketlere metro yapım giderleri karşılığında tahakkuk ettirilen borçları daha uzun vadelerle ödemeleri olanağı sağlandı; gelirlerini kontrol etmek amacıyla yapılmış olan düzenlemeler kaldırıldı. Daha da önemlisi, yükümlülüklerini yerine getirmezlerse ya da kaçıp giderlerse verdikleri zararların Devletçe karşılanması öngörüldü.

Bunların içinde metroyu işletenlerin zararına olacak hiçbir şey yok.

Metroları, belediyelere bağlı idareler, kuruluşlar ya da %50’sinden çok pay sahibi olduğu şirketleri işletiyor. CBK ile belediyelerin çıkarına olacak değişiklikler yaptıklarını düşünürsek yanılırız. Büyük bir olasılıkla müstakbel sahipleri için hazırlık yapıyorlar.

Bu hafta, bütün bunların ne anlama geldiğini ve maddelerin arasına ne tür emellerin gizlenmiş olabileceği sorusuna verdiğim yanıtları paylaşacağım.

Önce YSK kararıyla ilgili küçük bir değerlendirme yapmak istiyorum. YSK’nın iptal Kararı, yasa; hukuk; adalet; tutarlılık; mantık gibi kavramlar eşliğinde ele alınıp eleştirilemez. Değmez de!... Kararın yersizliğini çocuklar bile biliyor. Küçük bir anımsatma ile yetineceğim.

Önce “Dere geçilirken at değiştirilmez” ilkesi uyarınca, 27 Aralık 2018’de, 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulu Yasasını değiştirdiler ve görev süresi bitmek üzere olan YSK üyelerinin sürelerini uzattılar. Böylelikle seçime denenmiş üyelerle girilmesini sağladılar. Sonra Anayasa Mahkemesi seçim yasalarındaki değişikliklerin, bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı kuralını; “her seçim yasası seçim yasası sayılmaz” gibi garip bir gerekçe üreterek çözdü. Böylelikle seçimleri güvenceye aldılar. (http://haber.sol.org.tr/turkiye/aymden-tuhaf-ysk-yasasi-karari-259318)

YSK üyeleri gerek seçim sürecinde gerekse sonrasında kendisinden bekleneni yaptı ancak önleyemedikleri tersliklerle karşılaştılar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimini iptal edebilmeleri için olağanüstü itiraz başvurusuna kapı aralamak zorunda kaldılar. Kararı daha iki gün önce verdikleri için süreyi kaçırdınız demeye hakları da yok. Keşke birileri olağanüstü itiraz başvurusu yapmış olsa. Hiç olmazsa YSK içtihatları konusunda geleceğe ibret verici örnekler kalır. 

Neyse bu haftaki konumuza gelelim.

Şehir içi raylı sistemlerin yapım giderleri belediyelerin boyutunu aştığı için çoğu göze alamıyor, başlayanlar ise bitiremiyordu. Devlet eliyle yapılmasından başka çözüm yoktu. Bu amaçla 2010 yılında Merkezi Yönetim Bütçesine konulan ödeneklerle yaptırılıp belediyelere bağlı kuruluş ya da şirketlere devredilmesi ve borçlarının ödenmesine ilişkin kuralları düzenleyen bir Bakanlar Kurulu Kararı çıkarıldı.

Devir alan kurum ya da kuruluşlardan, elde ettikleri brüt gelirlerini Hazine Müsteşarlığınca belirlenen hesaplara yatırmaları isteniyor; %15’i borç taksiti olarak Hazine hesaplarına; %85’i de kuruluşun hesabına aktarılıyordu. Bu dolambaçlı yöntem, metronun devredildiği kuruluşun gelirlerinin kontrol edilebilmesi amacıyla öngörülmüştü. Müsteşarlığın belirlediğinin dışında banka hesabı kullanılması yasak olduğu için, kimse gelirlerini gizleyemiyordu.

1 Mayıs günü çıkarılan 1014 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararıyla bu yöntem değiştirildi, Hazinenin belirlediği bankaya yatırılması zorunluluğu kaldırıldı. Yeni yönteme göre devir alan kuruluşların, borçları bitinceye kadar ilgili belediyeye her ay genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan tutarın %5’i oranında para yatırmaları yetiyor.

Karardaki anlatım bu denli açık değil. Gerçek amaçlarını gizlemeye çalışmışlar. Şöyle yazılmış; “…devir alan kuruluş, merkezi yönetim bütçesinden karşılanan ve/veya karşılanacak olan toplam proje maliyet bedelini … her ay ilgili belediyenin genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden ayrılacak paylardan %5 oranında kesintinin Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ilgili hesaba aktarılmasıyla öder.”

Maddedeki teknik ayrıntı çok mu önemli? Bu sorunun yanıtı, kimin işlettiğine bağlı olarak değişir.

Günümüzde metroları belediyeler, bağlı kuruluşları ya da sermayelerinin %50’sinden çoğuna sahip oldukları şirketleri işletiyor. Böyle sürecekse önemsiz sayabiliriz.

Ancak son CB Kararnamesine baktığımızda çok vahim sonuçları olacak dönüşümlere hazırlanıldığını görüyoruz.

Kısaca açıklayalım;

Bakanlar Kurulu Kararının 8’nci maddesinde, değiştirilmeden önce sorumlulukla ilgili şöyle bir düzenleme yapılmıştı; “Devralan kuruluşun… belediyenin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirket olması halinde ve herhangi bir sebeple faaliyetlerinin sonlandırılması halinde, bu Karar kapsamında ilgili kuruluş tarafından yerine getirilmesi gereken tüm yükümlülükler belediye tarafından üstlenilmiş sayılır…”

Bu kural CBK ile değiştirildi ve şirketin yaptığı işlerden belediyenin sorumlu tutulabilmesi için sermayesinin %50’sinden çoğuna sahip olma koşulu kaldırıldı. Yeni biçiminde; “belediyenin sermaye payına sahip olduğu…” yazıyor. Sermayesinde binde bir payı bile olsa, şirketin yükümlülüklerini yerine getirmemesinden, ilgili belediye sorumlu tutulacak.

Dahası var, sorumluluğun belediyelerce üstlenilmesi için; “bu karar kapsamında ilgili kuruluş tarafından yerine getirilmesi gereken tüm yükümlülükler (den)…” kaynaklanması gerekiyordu. Bu koşul da kaldırıldı. Böylece şirketlerin savrukluklarının, kötü yönetimlerinin, kötü niyetlerinin bedelini ilgili belediyelere yıkılabilmesinin yolu açıldı.

CBK ile getirilen yeni düzenlemede; “ilgili belediye, yükümlülüklerin yerine getirilmesinden devralan kuruluşla birlikte müteselsilen sorumludur” cümlesiyle yazılan bir kurala da yer verildi. Müteselsilen sözcüğü hukuk terminolojisinde, yakaladığımdan alırım anlamına geliyor.

Hiç şakası yok…