Anadolu kanıyor

Anadolu’nun tutuşturulmaya çalışıldığı şu günlerde ne yazılabilir? Laiklik, adalet, özelleştirme, acele kamulaştırma, yoksulluk, güvencesiz istihdam gibi terimlerin, olguların ne önemi kaldı. “Ülkenin birlik ve bütünlüğü” adına, “huzurunu sağlamak” adına bir düşman yaratıldı ve saldırılıyor.

Anadolu yüzyıllardır kanıyor. Kanatanlar, ne yazık ki hep kendi içinden çıktı. Dışarıdan birileri gelip kamçılarla çalıştırmadı Anadolu insanını. Beyler, emirler, aşiretler, toprak ağaları ve Osmanlı, egemenlik mücadeleleri verdi yüzyıllarca topraklarının üzerinde. Anadolu insanı, başkalarının mutluluğu için birbirini kırdı. 600 yıl boyunca dirlik düzenlik görmedi.

Osmanlı tükendiğinde, dünyada artık emperyalizm hükmünü sürdürüyordu. Emperyalistler adına Düyun-u Umumiye İdaresi devraldı görevi. Osmanlı vatandaşı olan Düyun-u Umumiye’nin kolcuları kırmaya başladı bir avuç tütün eken, Osmanlı köylüsünü. Anadolu, binlerce canını yitirdi bu yolda.

Boyunduruktan kurtulmak için nice canlar verildi, üstelik Osmanlı’nın borcunu da ödettiler; yine kanadı. Kurtulduğunu sandığı anda, kan damarlarının emperyalizmi besleyen kanallara bağlanmış olduğunu gördü. Emperyalizm ile daha işlevsel ilişkiler kurulmuştu. Cumhuriyetin kimi kazanımları da zaman içinde yitip gitti elinden.

Kanaması sürüyor: Ortadoğu coğrafyasının, emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi için Anadolu, daha boyutlu bir biçimde olmak üzere yine kanatılıyor. Kendilerine Osmanlı ocakları, alperen, milliyetçi diyenler saldırıyor bu kez. Anadolu’nun zenginliklerini dünyanın dev tekellerine sunulması için mücadele verenler, kendilerini milliyetçi olarak tanımlayabiliyor; siyasetlerini din ve mezhep üzerine kuranlar, huzur ve sükûndan söz edebiliyor.

Ne yaman çelişki değil mi?

Emek sermaye çelişkisini unutturup, boşalan yeri, inanan-inanmayan diye uydurdukları bir karşıtlıkla doldurmaya çalışıyorlar. İnanmak da yetmiyor: onların istediği gibi inanmak zorundasınız.

Din, hiç kuşku yok, birleştirici bir kavram. Ama ötekine karşı birleştiriyor. Her dinin içinde birden çok “ötekileştirme” odağı olduğu için, aynı dinden olsalar bile, insanların birbirlerini kırmalarını sağlamak, hiç de zor değil.

Emperyalizm, yurtseverleri; sosyalistleri virüs gibi görüyor ve yok etmek için var gücüyle antikor üretmeye çalışıyor. Antikorun en elverişli hammaddesi ise dinsel dogmalar.

Yaşadığımız yüzyılda baskılar, yasaklamalar ve kolluk güçlerinin kullanılması incelik gerektiriyor. Emperyalizmin “demokrasi” algısına zarar vermesi bir yana çok güvenilir değil. Üstelik pahalı da.

Görmeyen göz; duymayan kulak; düşünemeyen beyinler yetiştirmek zorundalar. Bu gibilerin oy desteğine ve militan güçlerine gereksinmeleri var.

AKP, bir yıkıcı irade olarak, emperyalizmin bütün bu isteklerini karşılayabilme gücünü koruyor. Bu nedenle de iktidarda kalmak için direnebiliyor.

Özelleştirmeler, acele kamulaştırmalar, kentsel dönüşümler, esnek çalıştırma gibi yöntemlerle henüz sermayeye kaynak aktarabiliyor.

Laikliği yasakladı. “Ülke İslam kurallarına göre yönetilsin istiyorum” diyenler, bugün kamuda tepe noktalarda görev yapıyor, ülkeyi yönetiyorlar. Düşünemeyen beyinlerin üretilmesi için imam okullarıyla sardılar dört bir yanımızı. Çocuklarımızı bunların elinden kurtarabilmemiz, neredeyse olanaksız.

Diyanet İşleri Başkanlığına, uluslararası Sünni İslam merkezi olsun diye, devasa kamu fonları kullandırılıyor.

AKP daha ne yapsın? Ama “demokrasi” algısına zarar veriyormuş. O kadar olacak elbette. Savaş ortamında bunların ne önemi var?

Dikkat ediyor musunuz Anadolu’nun kanaması bugünlerde çok arttı.