AKP, OHAL bağımlısıdır

Türkiye, bir başka uzama evrildi. Yeni yerinde, aydınlanma; yurtseverlik; adalet; hukuk; demokrasi; şeffaflık; hesap verilebilirlik gibi kavramlar yer almıyor, ya da tam tersi anlamlar içeriyor.

Sözgelişi, milliyetçi sayılmanız için güçlü bir Osmanlı İmparatorluğu düşleri görmeniz ve onun özlemiyle yanıp tutuşmanız gerekiyor. Diktatörlüğe; demokrasi, zifiri karanlığa; şeffaflık, gizliliğe; hesap verilebilirlik, deniliyor.

Aydınlanma kavramına ise rastlanmıyor.

Bu uzamda OHAL, olağan yönetim biçimi olarak kullanılıyor. Ancak bu OHAL, Anayasa ve Yasada anlatılanlara hiç benzemiyor. Birileri, yasalardan aldığı yetkiyle değil; zorbalıktan aldığı güçle yasama, yürütme organı gibi davranıp, olmaz işler yapıyor.

Şu Dünyadan, Anayasada ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasasında yazılı kuralların eksiksiz uygulandığı bir OHAL ile yönetilmeye hasret gideceğiz.

KHK’lerle yüz binden çok akademisyen, yargıç, kamu görevlisi, işinden edildi; on binlercesi gözaltına alındı, tutuklandı. Kimi kamu kurumları kapatıldı; kimilerinin görev, yetki, sorumlulukları ve bağlı oldukları bakanlıklar değiştirildi. Bir yandan da banka, vakıf üniversiteleri, çeşitli düzeylerde okullar, çok sayıda ticari şirket, vakıf, dernek, radyo/televizyon kanalı kapatıldı. El konulan özel kuruluşlar ya tasfiye edildi ya kayyım eliyle yönetiliyor ya da TMSF’ne devredildi.

Dehşet ülkesinde yaşıyoruz. Herkes birbirinden korkuyor. Saçma sapan gerekçelerle insanlar işlerinden ediliyor, çoluk çocuklarıyla birlikte açlığa mahkûm ediliyorlar.

Zor günlerden geçiyoruz ama karamsarlığa kapılıp da direnme gücümüzü yitirmeyelim. Dayanışma ile her zorluğu aşarız. Sonuçta bu devlet, hem işimizi geri vermek, hem de zararımızı tazmin etmek zorunda kalacak. Kimsenin kuşkusu olmasın.

OHAL gerekçesiyle çıkarılan Kararnameler Anayasaya aykırı düzenlemelerle dolu. Ancak yeni Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 148. Maddesindeki; Olağanüstü hal Kararnameleri hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla dava açılamayacağı kuralını öne sürerek, başvuruları incelemeyi reddediyor. Oysa önceki yıllardaki kararlarında; üzerinde OHAL Kararnamesi yazmasıyla yetinilemez, gerçekten de o özellikte olup olmadığına bakılması gerekir deniliyordu. Olur olmaz her şeyin OHAL Kararnamesine tıkıştırılmasını önlemek açısından doğru olanı da bu yorumdu. Ancak, yeni Anayasa Mahkemesi; içeriğini değerlendirebilmem için incelemem gerekir, incelersem de yetkimi aşmış olurum gibi bir gerekçe üretip, başından savdı.

Yukarıda sözü edilen 12.10.2016 günlü, 2016/160 sayılı Kararın gerekçesindeki şu sözlere bakılırsa, TBMM’nde görüşülüp yasalaştırıldıktan sonra da bakmaya niyeti yok;

“Anayasa, olağanüstü hal süresince olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda olağanüstü hal KHK’sı çıkarma yetkisini, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna, bunları denetleme yetkisini ise yasama organına vermektedir. (…) Anayasa koyucunun olağanüstü dönem KHK’lerinin denetiminin yasama organı tarafından yapılmasını istediği açıktır.”

Anayasa Mahkemesine birileri başvurursa, gerekçesi şimdiden hazır: “OHAL Kararnamelerinin anayasaya uygunluk denetimini yapma yetkisi Meclise tanımıştır. Meclisin yetkisini kullanamam” demesi yeterli.

Anayasa Mahkemesinin bu günlere hazırlanması epeyce zamanlarını almıştı, şimdi meyvelerini topluyorlar.

AKP artık olağanüstü hal bağımlısına dönüşmüştür. Bundan vazgeçmesi beklenemez. Üstelik her şeyi yüzlerine gözlerine öylesine bulaştırdılar ki isteseler bile olağan bir döneme geçemezler.

Bu yüzden, Anayasayı değiştirip olağanüstü halin sürekliliğini sağlayacak düzenlemelerine kılıf uydurdular. Evet çıkması için hiçbir şeyi esirgemediler. Öyle ki; YSK bile kısmen de olsa itiraf etmek zorunda kaldı.

Referandum süreci tarihe geçecek sahtecilik örnekleriyle dolu. Sunulan metinle ise diktatörlük amaçlanıyor. Oysa muhalefet bu kolaylıklardan yararlanıp, AKP’ne geri adım attıracak mecali kendinde bulamıyor.

CHP, meşru saymayacağız gibi sözler ediyor. Ancak, sözlerinin arkasında duramayacakları çok belli oluyor. Uyum yasaları çıkarken elimizden geleni yapacağız deseler de, ellerinden bir şey gelmediğini çoktandır biliyoruz. Sonuçta şöyle bir çözüm önerisi getirecekleri anlaşılıyor; “hayır diyen %49’un bütün bileşenlerinin uzlaşabileceği bir aday bulalım, siz de omuz verin, 2019 yılında başkan yapmayı başarırsak, Mecliste de gücümüz olur, böylelikle Anayasayı ve yasaları eski haline getiririz.”CHP’ne gönül verenlerin ömrü bu yolda geçtiği için hiç şaşırmaz, sabırla beklerler.

HDP’nin ne yapacağını kestirmek zor. Çünkü siyasetini hep “çözüm süreci” üzerine kuruyor.

Emperyalist odaklardaki homurtulu sesler duruldu; “seçim sonuçlarına saygı göstereceğiz” anlamına gelen sözler işitmeye başladık.

İnsanların kendi çıkarları peşinden koşmalarında yadırganacak bir yan yok. Doğal olanı da bu zaten.

Keşke herkes sınıfının çıkarına uygun davranabilse.