Uğur Dündar komünist olsaydı?

Sonunda Uğur Dündar’ın da önünü kestiler. Gelişmelerin kaygı verdiğinde, daha önce AKP’yi destekleyen liberaller de dâhil çok geniş bir kesim hemhis. Evrensel bir gerçekliktir: Medyada tek tipleşme faşizmin önemli bir göstergesi. İktidar burada da yavaşlayacağa benzemiyor. Önünde ciddi bir engel de yok, kendi gelecek hesapları, iç grupları ve vicdanı dışında.

Tablo bu kadar basit mi? Büyük çoğunluğa göre bu kadar basit. Kafalar öylesine uyuşmuş ki! Fakat bir de şöyle düşünün. Uğur Dündar sosyalist bir gazeteci olsaydı? Eğer öldürülmeseydi bugüne dek, televizyoncu olarak kalabilir miydi? Büyük olasılıkla on yıllar önce bıraktırılırdı. Sivrilebilir miydi? Asla.

İşte böyle bir yalan dünyasında yaşıyoruz ve üstelik yalana bu denli alıştırılmışız. Dündar büyük gazeteciymiş, duayenmiş. Doğrudur, gayri ciddi haberciliğin yaratıcılarındandır, yabancı kanallarda pek örneğini göremediğimiz bize özgü tuhaf haberciliğin, en ağır trajedilerin ustalıkla sulandırılmasının mucitlerinden.

Bizi AKP’ye mecbur eden yozlaşmışlığın medya ayaklarındandır. En sağlam ayaklarından. Dündar çok uzun televizyonculuk yaşamında bir tek TKP haberi yapmış mı? Hatırlamıyorum. Son seçimde yasal anlamda zorunlu olmasına karşın TKP’den hiç söz etti mi veya öteki “küçük” gruplardan, partilerden? Hayır.

Dündar’ın yaptığının sosyalist gazetecilik olmadığı kesin. Böyle bir beklentim yok, herkesten her şeyi beklemek akıl dışı ve haksızlık. Peki bu bir gazetecilik mi? Yine hayır. Böyle gazetecilik de olmaz. O kadar alıştırılmışız ki yamuklara.

O kadar alıştırılmışız ki muhalefetin CHP demek olduğuna. CHP güçlensin, gözümüz olmamalı, hatta sevinmeliyiz. Tek tipleşmeyi engelleyen her muhalefetin gelişmesine sevinmeliyiz. Fakat muhalefetin tek tipleşmesine de isyan etmeliyiz.

Herkes misyonuna uygun davranacak, böyle olmalı. Komünist komünist gibi davranacak, sol Kemalist sol Kemalist gibi, sosyal demokrat da sosyal demokrat gibi. Buna kimsenin bir itirazı olamaz. Buradaki temel sakatlık, kaderimizmiş gibi, sosyalist kazanımların, saygınlığın sürekli olarak CHP’ye akıtılması. Ülkede sosyalist gelişmenin önünü sosyalist söylemi hovardaca kullanan, ama her gün bunu CHP için kullanan sözde sosyalistler kesiyor en çok. Söylemde sol, ama fiilde daima anti-komünist, anti-sosyalist tavır gösterenler.

Ve alttaki asıl gerçek. AKP ve CHP… Ayrı yönlere akan iki ırmak gibi. Aynı denize katışıyorlar. Ya da şöyle diyelim, dışarıdan tamamen ayrı gibi görünen iki gölün tabanları birleşik, aynı su havzasının iki farklı yatağılar. Uluslar arası sermaye tam da Marx’ın öngördüğü gibi tüm dünyaya tek bir hücreyi boş bırakmaksızın yayılıyor. Üstteki aktörlere ve hatta ABD’ye bile fazla odaklanmayın. Onlar uygulayıcılar. Sermaye önündeki engelleri temizliyor. Daha hızlı akış yollarını tercih ediyor. Olan budur.

Bu karşı konulmaz akışa karşı ne yapmalı? Bu tamamen ayrı bir tartışma konusu. Fakat sosyalist duruşlarını uğur getirsin diye giyilen kırmızı donlar gibi artık sadece içlerinde taşıyanlar en akılcı yolun CHP’cilik olduğunda ısrar ediyorlar. Bununla kalmayıp sansüre başvuruyorlar. Sosyalist partiler yeter ki güçlenmesin sosyalist liderler, yazarlar yeter ki kenarda köşede bırakılsın.

Bu sabah Cumhuriyet Kitap’ta geniş yer ayrılmış Orhan Pamuk yağlamasını gördüm, bir de “dostum” Turhan Günay’ın Pamuk övgüsünü okudum ki, ağzım açık kaldı. Sermaye hiçbir engel tanımıyor, bunu dostlukla mostlukla denetlemek imkânsız, aynı şeyi daha önce Semih Gümüş’te de yaşamıştık ve cidden akılcı davranmak gerek.

Akılcı davranalım ama ironi yok, ciddi söylüyorum, bu türden bir akılcılık CHP yanında çalışmayı değil de AKP içinde çalışmayı gerektirmiyor mu? Bakmayın, galiba Belgeler çoklarından daha akıllıymış.