Soner Yalçın ve Antonio Gramsci

Dilerim Soner Yalçın ve Barışlar uzun kalmazlar içerde. Karşılaştırma çağrışımı aldıysanız başlıktan -ki o yönden benzetmek hiç istemem- tahtaya birkaç kez vurayım. Umarım hikayenin sonu da çok farklı çıkar ve uzun, sağlıklı bir yaşam geçirirler.

Yaratılmak istenen “Korku İmparatorluğu” mu, yoksa “Yalan İmparatorluğu” mu?

Kapitalist egemenliğin başvurduğu zor hiçbir zaman hafifsenmemeli. Bizde de AKP’nin yürüttüğü yaygın gözaltılar ve ardından gelen tutuklamalar halkta, aydınlarda az çok bir korku yaratıyor. Ama olgunun şiddet yönü daha açıkta ve ötekine göre kavranması çok daha kolay bir yön.

Rejimin başvurduğu aldatma kampanyası ise her gün, her dakika, yaşamın her dokusunda çoğu kez fark bile edilmeyen biçimlerde süregeliyor. Yalan İmparatorluğu en az korku imparatorluğu kadar güçlü.

Antonio Gramsci komünist bir siyasi lider, düşünür. 1926’da Mussolini’ye sözde bir suikast girişimi nedeniyle ilan edilen olağanüstü koşullarda hapse atılıyor, 1937’de hapishane koşulları nedeniyle ölmeden kısa bir zaman öncesine dek tutsak kalıyor.

Gramsci klasik tip azgın faşizm koşullarında ve üstelik hapishanede yaşamasına rağmen, devletin zor yöntemlerinden ziyade aldatma yöntemleri üstüne kafa yoruyor, o yönde eserler veriyor. Sistemin ideolojik aygıtları hakkında.

Geçen haftaki yazımda Ruşen Çakır üstünden yeni tip özgün AKP faşizmini çözümlemeye çalışmıştım. Bu faşizmin şiddetinin 3’ten 4’e çıktığını belirtmiştim. Yanlış anlamaları önlemek için birkaç ara not: Türkiye çok daha güçlü, (7-8 şiddetinde) açık faşizm dönemleri de gördü. Ayrıca şiddet yönünden 12 Eylül sonrasından AKP iktidarına dek o uzun ara safhada daha acılı zamanlar yaşadık.

Nesnel bakmak gerek. AKP’nin giderek artan ablukasından kaygım, onun önceki iktidarlardan çok daha fazla şiddet göstermesinden kaynaklanmıyor. Bu alışılmadık yeni bir rejim. Tek parti sivil diktatörlüğüne giden çok özgün bir süreç. Ayrıca ümmet toplumuna doğru evrilen.

Ancak yeni faşizmin en özgün yanı korku imparatorluğu kanadında değil, yalan imparatorluğu kanadında aranmalı. Medyayı giderek tek tipleştirerek, sağ-sol- liberal, birçok yandaş edinerek, böyle devasa bir yalan propaganda aygıtını sistem ancak açık faşist diktatörlük dönemlerinde inşa edebilir.

Çağımız eskisinden de güçlü kandırma ve kara propaganda çağıdır. Buna karşı uyanıklığımızın, karşı silah gücümüzün eskisinin on katı olması zorunluluk.

İşte hemen burada atlanan bir gerçeği üstüne basa basa veya altını çize çize, zıplaya zıplaya, işte bir şekilde kuvvetle vurgulamamız lazım: Bu ülkede yalan imparatorluğu AKP ile kurulmadı. AKP mevcut imparatorlukta tahtı devraldı, hükümranlığı güçlendirdi.

AKP kapitalizmin ideolojisiyle zehirlenmiş hazır kitleler, yalan üretmekte ustalaşmış hazır bir medya buldu. Onun üstüne kattı.

Medya zaten yalanların medyasıydı. Şu anda AKP’ye kısmen veya büyük ölçüde muhalefet gösteren medya kesimleri de istisnalar dışında yalanların medyasıydı.

Kapitalizm sadece siyasetle etkilemiyordu insanları, etkilemiyor. Kapitalizm günlük yaşamın sıradan basitliği içinde dokusunu güçlendiriyor asıl. İdeolojiyle, yaşam biçimiyle, çalışma ve yaşam alışkanlıklarıyla bu doku sağlamlaşıyor.
Bunu sermaye medyası yapıyor, hatta sol medyanın bir kesimi yapıyor. Ve hatta bazı sol partiler, kitle örgütleri yapıyor. Hitap ettikleri kitleyi kapitalizmin dokusunu gündelik yaşamda daha da sağlamlaştıracak şekilde zehirliyorlar.

Öte yandan ilişki tersine de işliyor. AKP’ye karşı çıkmayı demokratlığın veya siyaseten sosyalist olmayı ilericiliğin tek ölçüsü sayan milyonlarca insan, günlük yaşamda, işyerlerinde, semtlerde, evlerde, alışveriş merkezlerinde kapitalizmle barışık yaşarken güçlü sol muhalefet hayalleri kuruyor. Ve elbette bunlar kendilerine göre bir medyayı, kendilerine göre yapıları destekliyorlar.

Çok açık söyleyelim: Dünyada ve bu ülkede siz eğer siyaseten uzlaşmaz bir biçimde kapitalizme karşıysanız önünüz hemen kesiliyor. İster bir siyasi parti, grup olun, isterseniz tek bir kişi. Damgayı yiyip kenara atılıyorsunuz. Ne var ki siyaseten az çok uzlaşmaz sosyalist kimliğinizle bu engeli aşma şansınız yine de bulunuyor. Kapitalizmin siyaset altı-üstü dokusuna ödün verirseniz eğer. Fakat siz eğer kapitalizmin günlük yaşamdaki, çalışma alanınızdaki dokusunu da sorgulamaya başlamışsanız, orada da yetersiz ödün veriyorsanız, şansınız sıfıra kadar düşüyor. İster bir siyasetçi olun, ister medya mensubu, yazar, bilim insanı, edebiyatçı, isterseniz siyasi parti…

Kim yapıyor bunları? İlgili alanlarda köşeleri tutmuş olanlar. Bir bölümünü çok saygıdeğer bulduğumuz, hatta “bizden” saydığımız otoriteler, ilişkiler… Bu kadarla kalsa iyi. O engel aşılabilir. Ama kapitalizmle, sermayenin günlük egemenlik ilişkileriyle barışık yaşayan ve bunun sorgulanmasına asla tahammül göstermeyen kitleler yapıyor asıl büyük engellemeyi. Sizler, onlar, ve hatta bazen bizler, kendimiz. İkinci engeli aşmak çok daha zor.

Kapitalizmin dokusuna karşı mücadele. Siyaseti de gerektiren, siyasetin ustaca yapılmasını gerektiren, ama siyasetten öte bir şey.

Karnımdan konuşmayayım, bu bana göre değil, yine örnek için ad vermek zorundayım: Kötüyüm, kötü olmaya devam edeyim… TTB, Cumhuriyet Gazetesi, DİSK, ADD, Yazar örgütleri vb. vb... Değişik görüşlerde birçok sol yapılanma.
İçlerinde çok dostlarım var, siyaseten iyi işler yapanlar var, bu kurumların önemli hizmetleri inkar edilemez… Derdimin bunlarla ilgili olmadığını bilmem nasıl anlatsam… Solculuğu yüzeysel bir siyasi solculuk olarak yaşamaya tedavi edilmez biçimde alışmış insanlara meramımı anlatmam belki de imkansız. Rahat olsunlar, tüm siyasi eleştirilerim ikinci derecedendir onlara karşı. Öyle çoklar ki, bu ağ öyle yaygın ki, özgün değiller ve hakikaten benim için özel bir eleştiri hedefi teşkil etmiyorlar.

Ama: Siz gündelik yaşamda, işinizle ilgili alanda her gün kapitalizmin dokusunu daha sağlam öreceksiniz, hem o büyük yalanı küçük küçük devamlı işleyeceksiniz, evet, bundan tam kaçınmak mümkün değil, ama böyle şeylerin tartışılmasına, gündeme gelmesine, sınırlanmasına inatçı bir tepki göstereceksiniz, hem de güçlü bir sol yaratacaksınız!
Kapitalizmin yaşayan dokularına karşı mücadele etmeksizin yalan imparatorluğunu yıkmak imkansız. Komünist ilişkilere özeni bugünden geliştirmezsek ilerici olmaya imkan bulunmuyor. Gramsci bunu anlatmak istemişti bana göre.

Yine de daha anlaşılır biçimde, yani siyasetin diliyle özetleyeyim: Tam olarak aynısı değildir demek istediğimin, ama olsun.

Ant-komünist, anti sosyalist sansürü medyadan kaldıralım. Sol ortamlarda kınayalım. Bunun kadar önemlisi, kendi kafalarımızdaki sansürü kaldıralım. İş hayatımızda, siyaseti yapışımızda, desteklediğimiz örgütlere yaklaşımımızda, gündelik hayatı yaşayışımızda, kültürü, sanatı algılayışımızdaki o kaba ve inatçı anti-sosyalist, sermaye işbirlikçisi alışkanlıklarımızı, yargılarımızı gözden geçirelim. Kapitalizmi, yalanı ve şiddeti kendi ellerimizle nasıl ördüğümüzü görelim. Eleştiriden ürkmeyelim. Sadece siyaset yaparak sol siyaset yapılamayacağını kavrayalım.