Sanat Cephesi'ni bırakmadılar!

Dört dörtlük bir oto boya ustası bilirim. Bir kez iş yaptıran hep ona gitmek ister. Ama tutunamayanlardandır. Üst üste iki defa aynı iş yerinde bulamazsınız. Yeni bir atölye açar, “Hayırlı olsun” dersiniz, sonraki aramanızda bir bakmışsınız, yine başka bir ustanın yanında sığıntı çalışıyor. Kimi der ki, tüm kazancını at yarışında kaybediyor, öteki der ki parasını içkiye, meyhanelere yatırıyor. Başka biri yok hayır, diye açıklama getirir, hiç de fazla içmez, bonkörlüğünden böyledir. Ona buna yardım etmekten belini doğrultamaz… Onu tekrar izbe bir yerde başkasının işyerinde çalışırken gördüğünüzde, “Hayrola (…) Usta” dersiniz, “ “Daha geçende mis gibi dükkan açmamış mıydın?” “Bırakmadılar abi!” diye yanıtlar her zaman olduğu gibi. Acı acı gülüp, ses etmezsiniz. Bırakmayanlar elbette çıkacak, ama problem asıl olarak kişinin kendindendir çoğu kez.

İşte Sanat Cephesi’ni de bırakmadılar yine. 2. Dönem yayını yedi ay sürdü ve kapandı.

Niye kapandı? Biz kapattık, emek verenler, yayın kurulu olarak. İtiraz edenler çıktı son aşamada, fakat böylesi daha uygundu. Başlangıçta koyduğumuz hedeflerin hayli gerisinde kaldık. Başka dergilerle kıyaslandığında rakam ve ilgi çekme yönünden iyi sayılabilecek bir noktaya ulaşmıştık, sonbaharda etki biraz daha artardı doğallıkla. Ancak başka dergilerin yanında kendimize ait sıradan başka bir dergi çıkartmak değildi hedefimiz. Sanata ve edebiyata müdahale edecek, gündem oluşturmaya başlayacak bir dergi amaçlıyorduk. Yaşadığımız iletişim zehirlenmesi ortamında okunma ve ilgi görme açısından yüksek bir düzey tutturmakla mümkündü bu da ancak. Başlangıçta koyduğumuz hedef altı ayda 5-6 bin gibi rakamlara ulaşmaktı. Her şey satışla ölçülemez gerçi, ama bu derece yoğun medya bombardımanı ortamında bence bu gerekliydi. Hadi o kadar okunmayı sağlayamadık diyelim, tepki alma açısından (olumlu ve olumsuz) belli bir yere gelmiş bulunmamız gerekirdi. Başaramadık. Yakın zamanda başaramayacağımız da ortaya çıkmıştı. Ondan sonrası biraz boşuna emek ve para israfı…

İleriki bir tarihte başka bir ad ve kavrayışla tekrar basılı dergi çıkartabiliriz. Bu, sürece bağlı bir olasılık. Fakat bizler en azından uzunca bir süre çabalarımızı Sol Haber Portalı’nın yeni bir anlayış ve çerçevede genişleyecek kültür-sanat bölümüne yoğunlaştıracağız. Birkaç hafta içinde söz konusu çabanın ilk ürünlerini göreceksiniz.

Sanat Cephesi’ne bugüne dek katkıda bulunan herkese çok teşekkür ediyoruz. Okurlarımıza, abonelerimize, yazarlarımıza, emeğini, parasını esirgemeyenlere… Abonelerimize birer yazı gönderip ödediklerini geri vereceğiz zaten yakında. Ayrıca beklenti yaratıp arkasını geri getiremediğimiz için okurlarımızdan, yazarlarımızdan özür diliyoruz.

2. dönemdeki bu yedi sayıda beklentilerimizin çok altında kalsa da birçok anlamlı tepkiler aldık. Olumsuz tepkiler ağır bastı. Haklıydılar bir bakıma, özellikle teknik açıdan pek çok hata yaptık. Açıkçası pürüzsüz tek sayı okutamadık okurlarımıza. Ama içerik açısından Türkiye’deki dergilerde az rastlanır bir düzeye ulaştığımızı düşünüyoruz. Amacımız yakın çevremizden çok dışa, siyasete fazla bağlanmamış kesimlere seslenmekti: O yüzden kuramsal ağır yazılardan bile isteye uzak durduk. Ne ki siyasi yönü güçlü, fakat kolay okunabilecek birçok ciddi tartışmaya girdik. Ülkedeki bahsettiğimiz çizgiye uygun bulunabilecek en iyi yazarlarla çalıştık. Takdir edebilecek düzeydekiler bunun değerini anladı ve yayımladığımız sayılara bakarak bundan sonra da anlayacaklardır.

Fakat açıkçası bizi en fazla ilgisizlik perişan etti. Adı konulmamış, ancak çok bariz sanat-kültür düşmanlığı. Derginin kapağına bakıp “bunda iş yok” diye buyuranlar mı istersiniz, ne istediğini kesinlikle bilmediği halde “bu benim beklentimi karşılamıyor” yolunda burun kıvıran dostlar mı, sadece ismini duydukları bazı dergilerle kıyaslayıp küçümseyenler mi…

Yine de güçlerin, emeklerin pek çok organa dağıtılması yerine birkaç yayında toplanması öteden beri savunduğum fikirdi. Böylesi daha iyi oldu. Fakat, içtenlikle söylüyorum ki, böyle bir fikirdeydik diye, Sanat Cephesi’ne önem vermezlik etmedik. “Adımız Hıdır, elimizden gelen budur”un ötesine geçmeye çalıştık.

Nihayetinde, sol, ancak kendi gücü oranında topluma, kitle siyasetine müdahale edebilir, ediyor. Bunu her gün pratikte görüyoruz. Sol sanat da sol kitlenin hacmi, o kitlenin sanata ilgisi ve sanattaki bilgisi ölçüsünde sanatta kültürde söz sahibi olabilir. Bunlar evrensel yasalardır. Kişisel ya da grupsal beklentiler, hayaller bu yasaları aşamaz. Sonuçta bizim geldiğimiz ve tıkandığımız yer de böyle bir somut gerçekliğin duvarıdır.

Sol, sol sanatçıya ölmeden değer vermiyor kolay kolay. İstisnalar bulabiliriz elbette. Ayrıca her solcuyu kast etmiyoruz, sol kitlenin büyük çoğunluğu açısından değerlendiriyoruz. Sol sanatçının da öldükten sonra sadece adını sahipleniyor sol, eserlerini değil. Bu bir sitem gibi algılanmamalı. Yakıcı gerçekliğin saptanması olarak görülmeli. Tümüyle aşılması olası değil sadece geriletilmesi için mücadele verilebilir.
Bizim karşılaştığımız sonuç, kendi hatalarımızla beraber bu gerçeğin sonucudur ve yakınmak için değil, zararlı etkilerini azaltmak için bilindiğinde, sonrasında daha ileri bir noktadan başlanmasına yarayabilir.

Sanatta güçlenmeyen, yüksek bir kültür birikimi olmayan sol devrim yapamaz, etkili bir muhalefet de yapamaz devrim yapsa bile o devrim tutunamaz. Sonra deriz ki: “Bırakmadılar!”