Odatv Hangi Konuyu Ele Alamaz?

Bu yazının başlığı “Bugün Halk İçin Ne Yaptın?” olacaktı, değiştirdim. Sol olarak halkla temas yüzeyimizi genişletmek için ne yapmak gerek? Propagandamızın daha geniş kesimlerde etki göstermesi için nelere dikkat etmek lazım? Daha önemlisi de, böyle bir şeyi ne derece önemsiyoruz? Bunları işleyecektim. Yine aynı konuya değineceğim.

Odatv’nin hangi sorunun üstüne gidemeyeceğine gelince: Pek çok sorunun üstüne gidebilir pekala, gidiyor da. Odatv beğendiğim bir yayın organı. Sık sık hayli önemli haberler yapıyor, ilginç ve yerinde yorumlar getiriyor birçok yazarıyla. Ele alamayacağı bir şeyler var mıdır peki? Vardır bence. Onun da zayıf açıları, kör noktaları bulunuyor. Çizgilerimiz hayli farklı. Ancak bu içerik farklılığına girmeyeceğim, yöntem sorunlarıyla ilgiliyim bu yazıda.

Amacım Odatv’yi ne övmek, ne yermek. Başlıktan yola çıkarak kendimce önemli bir noktaya geleceğim. Sol muhalefet her kesimiyle daha fazla insana seslenebilmek için kırk takla atıyor, her yolu deniyor. Bazılarımız dikkat çekmek ve yazı okutmak için kimi yöntemleri abartıyoruz belki. Ticari veya kişisel bir çıkar amacı yoksa, buna elbette bir yere kadar hoşgörüyle de bakılabilir.

Yine de fazla abartmamak koşuluyla. Başlıkların altındaki içerik dörtte bir oranında bile boş çıksa, ters tepmeye, ötekilerin de etkisini azaltmaya başlar. Her taktik denenmeli. Fakat sorunu zekice taktiklerle halledilecek kadar basit görmediğimi anlatmak istiyorum. Bu yazının asıl hedefi budur. Temel bir yaklaşım yetersizliğimiz var mı, yok mu, asıl onu ele almak gerek.

Bu ülkede her kanadıyla solun bir türlü nüfuz edemediği geniş kitlenin oranı yüzde 60 ile 80 arasında değişiyor. Propaganda toplarımızın atışları bu bölgeye ulaşmıyor bile. Oralardan, uzakta patlayan mermilerin alevleri görünebiliyor ancak zaman zaman. Sosyalist solun, bizim tarafta kalan yüzde 20 ile 40 arasındaki kütleye de tümüyle ulaşabildiğini söylemek hayal. Genelde yüzde 5, en çok yüzde 10’una seslenebiliyoruz. Söylemimizi buna göre geliştiriyor, işlerimizi buna göre planlıyoruz.

Bunu küçümsediğim sanılmasın. Bazı yakınmalar çok kolay yanlış anlaşılabiliyor. Jakobenlikse fanatik bir jakoben sayılırım, Leninistlikse sıkı Leninciyim. Ama öncü güç siyaseti ve öncü güç propagandası için de belli oranda bir güce, kitleselliğe ulaşmak gerek. Sorun burada. Türkiye’de sosyalist sol, en yaygınlaştığı dönemlerde, 70 öncesi ve 80 öncesinde bile Leninciliğin hakkını verebilecek güce ulaşamadı. Ramak kaldı belki, ama ulaşamadı. O eşiği atlayamadı.

İşte söylem geliştirirken bence buna dikkat etmek gerek. O eşiğe varıncaya dek ne yapacağız?

Kafamda bir şablon yok. Sadece konunun önemine işaret ediyorum. O yolda ileri sürülmüş ve sürülmekte olan önerilerin de hiçbir başarı garantisi bulunmuyor. Onu da bilmek gerek. Şunu şöyle yaparsanız halkın gönlü açılır türü önerilerin benim bildiğim hiçbiri sihirli formül değil. Üstelik bunların hemen tamamı yetersiz ve eksik de olsa denenmiş ve çoğu fos çıkmış.

Bu bakımdan ben şöyle bir şey öneriyorum, hastalığın ilacı budur, ama ciddiye almıyorlar gibi bir kibirden uzak durmalı. Ama farklı bir şeyler yapmakta, bir şeyleri muhakkak tekrar veya ilkten denemekte fayda var. Bu bir taktiksel değişim gibi kabul edilebilir, ama yaptığına inanmak da şart. Taktiğin arkasında inanç yoksa, taktiğin öteki şeylerle bütünlüğü kurulmamışsa, sağlam bir anlayış temeline dayanmıyorsa, o taktik kof bir taktiktir.

Evet, “Bugün Halk İçin Ne yaptın?” Birçok siyasal dinci, pek çok militan tarikat mensubu olaya “Bugün Allah İçin Ne yaptın?” inancıyla yaklaşıyor. Sağcı, dinci, tutucu ve en önemlisi de bol paralı olduklarından halkla temas yüzeyleri çok geniş ve çok etkili çalışabiliyorlar.

Küçük bir şehirde yaşadığım için Türkiye siyasal yaşamının kesitini çok net görebiliyorum. İş yeri iş yeri, okul okul, mahalle mahalle, neredeyse isim isim.. İnsanların siyasal katılım ve tercih durumlarını görebiliyorum. 125 bin nüfuslu kent merkezli ilde 20 bin kadar “sol” oy bulunmasına rağmen, partilerin, sendikaların, derneklerin aidat veren üyelerinin toplamı 500’ü ancak buluyor. Aktif çalışanların sayısı 150’yi geçmiyor (CHP’liler dahil). Daha kötüsü bu oranlar, rakamlar son 10 yıldır değişmiyor.

Sola gönül veren sıradan vatandaşın yüzde 99’u akşam eve gittiğinde “Bugün Halk İçin Ne Yaptın?” sorusunu aklına bile getirmiyor. Sorunlar çok ona göre, ama birilerinden bekliyor çözümü. Birileri onları kurtaracak. Başkası için parmağını bile oynatmıyor. Sıradan solcu, ki solcuların çok büyük bir bölümünü oluşturuyorlar, sol ruhu kalmamış bir çok bilen. Hangi konuyu açsanız sizden iyi biliyor.

Evet, merkezi siyaset, üst siyaset mutlaka gerekli ve bana göre çok önemli. Ama bu solcuları evlerinden çıkartıp solcu veya sağcı başka insanların son derece yakıcı sorunları için, yanı başlarındaki ciddi problemler için bir şeyler yapmalarını nasıl sağlayacağız? Halkın gözündeki bu çok bilen, ama kendinden başkasını düşünmeyen, büyük laflar edip hiçbir şey yapmayan solcu modelini nasıl yok edeceğiz?

Bunu başaramadığımız takdirde şu anda sola bilmeden değil, basbayağı bilinçli olarak uzak duran insanların hiç değilse küçük bir bölümünü nasıl kazanacağız? Ve bunu yaparken aşırı çalıştığı ve risk aldığı için zaten fazlasıyla yıpranan o 150 kişinin daha da yıpranmasının önüne nasıl geçeceğiz?

Evet, yine geldik odatv başlıklarına. Bu başlıkların hepsi değil, ama büyük bölümü yine o yüzde 5’i etkilemeye, onu sıkı tutmaya yarıyor. O da önemli, cidden önemli. Ama geri kalan yüzde 95 ne olacak? O yüzde 5, hiç değilse 15’e çıkarılmadan bunun siyasi etkisi ne düzeyde kalacak?

Başlıklar önemli. Ancak tek başına pek yetersiz. Sol ruhu başlıklarla diriltemeyiz. Halkta kıpırtı olmazsa sol ruhta da olmaz. Ya yeni temas yüzeyleri, ya sola karşı algı zırhlarını ok gibi yaracak yeni söylem biçimleri, yolları gerekiyor. Veya daha iyisi ikisi birden. Yüreği halk için, ülke için atan insanların, bunu günlük yaşamlarında halkla birlikte gösteren insanların sayısının artması, solun halk için her gün daha fazla şey yapmasıyla mümkün bu.