Kemal Okuyan&rsquoın, -&ldquoNe Yapmalı&rdquocılar Kitabı- üstüne yazıyorum. Leninist mücadele ve örgüt kuramını anlatıyor Okuyan, kendi yorumlarıyla. Türkiye&rsquoden düzeyli kuramsal çalışmalar çıkması insanı sevindiriyor. Kitap, arka kapağındaki &ldquoİşçi sınıfı partisi üzerine marksizmin bugüne kadarki birikimini cesur ve özgün bir biçimde ele alan&rdquo nitelemesini fazlasıyla hak ediyor. Önemli bir eser.
Neden önemli, neden büyük bir çoğunluğuna katıldığım fikirleri özgün, ne kadar yeni ve cesur, ayrıca ne kadar Türkiyeli bunları kendi tezlerimle de karşılaştırarak irdelemeye çalışacağım.   
&ldquoLeninizm devrimci mücadelede nesnelliğe esaretten kurtuluştur.&rdquo Konuya buradan, işin özünü oluşturan temel birkaç maddenin ilkinden başlamak yerindedir kanımca.
&ldquoİşçi sınıfı, ne üretim sürecinde, ne de ideolojiler dünyasında kendi başına &lsquobağımsız&rsquo bir aktör olabiliyor. Kapitalist sistemin uzun yıllar boyunca ince müdahaleler ile &lsquobenzettiği&rsquo sendikalar, kooperatifler, meslek örgütleri, sosyal demokrat partiler&hellip sahnelenen oyunda işçi sınıfının doğasındaki devrimci dinamikleri öğütmeye yarıyor. Örgütsüz sınıf bir hiç, örgütlü sınıf her şeyken, örgütlenen işçi sınıfı bu kez burjuvazinin kurumsal örgüsüne bağlanıveriyor. (&hellip) Bir de bunlara sermaye sınıfının iktidardaki sınıf olmaktan kaynaklanan diğer avantajları eklendiğinde, işçi sınıfının sosyalist ideolojiye mahkum olduğu iddiasının, eğer polyannacılık taslanmıyorsa, kapitalizme övgü yağdırmak anlamına geldiği ortaya çıkıyor.&rdquo (Kemal Okuyan)
Marx ve Engels diyalektik ve tarihsel materyalizmi yarattılar. Devrimci hareketin, işçi hareketinin içindeydiler, örgütsel ve kuramsal anlamda ve bazen militanca. Ama hani çok sözü edilen &ldquokolay devrim hayalleri&rdquo vardır ya, en başta onlarda göze çarpıyordu bu hayalcilik. Kısa zamanda Avrupa işçi sınıfının devrim yapacağına inanıyorlardı. İşçi sınıfı mücadele içinde bilinçlenecek ve bu bilinçle ve kendiliğinden devrime yönelecekti. Onlara göre örgütlenmede sendikalar büyük önem taşıyordu. Onun üstünde siyasi örgütler de bulunacaktı, ama bunların sıkı disiplinli kadro örgütleri olması gerekmiyordu. Kurdukları ve içinde yer aldıkları parti nüveleri gevşek örgütlerdi. Bu örgütler devrimci işçiler üzerinde yaygın bir önderlik sağlayamadıkları gibi (o ayrı konudur), bir devrimci durumu devrime dönüştürebilecek, kendiliğinden yükselen devrimi yönlendirip yönetebilecek yetkinlikte değillerdi. Mücadele anlayışı ve parti tarzıyla bu niteliği marksizme ilk kez ve neredeyse tek başına Lenin kazandırdı.    
&ldquoÖzellikle, mücadele yoluyla kazanılanlar dahil, ekonomik kazanımların uyarıcı değil yatıştırıcı olarak iş görmesi ile hareketi bölüp parçalama yeteneğine sahip burjuva ideolojisinin proletarya üzerindeki baskısı Marx tarafından önemli ölçüde ihmal edildi.&rdquo (John Molyneux)
İşçilerin sendikalar içinde veya sınıf mücadelesinde sınıf bilincine varamayacakları, kendiliğinden komünistleşemeyecekleri en kuvvetli biçimde Lenin&rsquoce vurgulandı. &ldquoSendikal bilinci apolitik diye eleştirmek büyük yanlış olacaktır&rdquo diyor Okuyan. Sendikal mücadeleyle sınırlı bir bilinç apolitik değildir, burjuva politiktir. Dolayısıyla işçi sınıfına bilinç dışardan verilmeliydi. Peki bu Lenin açısından yeterli miydi? Öğret dışardan ve onlar kendileri yapsınlar devrimi! Hayır, bunun için öncü bir örgüt, öncü bir parti gerekiyordu. Üyelerinin çoğunluğunun işçi olması gerekmeyen, nüvesi profesyonel devrimcilerden oluşan sıkı bir kadro hareketi. 
Burada biraz kendi tezimi anlatmalıyım. Yaklaşık on beş yıldır savunduğum ve geliştirdiğim bu tez sosyalizmin insan doğasıyla ilişkisi üzerine. Sosyalistler arasında genelde olumsuz tepkilerle karşılaşıyor ve reddediliyor savım. Lakin yayına kabul edilirse pek de leninist sayılmayacak! bir ortamsal fikir özgürlüğü bağlamında, bunları, konuyla çok yakından alakası bulunduğundan özetlemek zorundayım. (Eğer şu satırları okuyabiliyorsanız editöre teşekkürler!)  
&ldquoKapitalizm altında işçilerin ancak azınlığı sınıf bilincine sahiptir.&rdquo (Lenin) Tezimin birinci ayağı, insanın yakın gelecekte kafamızdaki ideal sosyalizme veya komünizme ulaşamayacağı maddesinden oluşuyor. Tam evrimleşmemiş hayvansı yapımız, gelişmemiş kişiliğimiz ve yetersiz zekamız bizi bir canlı türü olarak ideallerimizden uzak tutuyor. İdeal sosyalizm veya komünizmi bir ülkü olarak bırakalım, peki insan sosyalist devrim yapabilir mi? O da çok zordur, ama yaptı ve yine yapabilir. Sonrasında kafamızdakine kıyasla kırık dökük sistemler kurup belli süreler bunu koruyabilir. Böyle bir kazanım için mücadeleye değer mi, böylesine tehlikelerle dolu bir mücadeleye? Bence değer. Kapitalizm öyle iğrenç bir sistem ki, en kırık dökük sosyalizm için bile, bu sistem üç ay dahi sürebilse, her şeyi göze almaya değer. Bu hem insanın ve doğanın kurtuluşu (görece bir kurtuluş) meselesi, hem etik bir problem. Onun da ötesinde sınıf gerçeğine dayanan bir zorlama. Dahası komünizme varılamayacağı şu anki genetik yapımızla kesin gibi olsa bile bir grup insan böyle bir hayalle veya daha kısa vadeli bir sistem değişikliği için varlarını yoklarını ortaya koyacaklar. Dün koymuşlardı, yarın da koyacaklar. O da bir maddi somut gerçeklik. Dolayısıyla benim ve benim gibilerin yanı en azından onları destekleme tarafı olacaktır. 
Ve sonuç olarak Lenin muazzam dehasıyla kuramda ve pratikte bunu görmüştür. Leninizm bu gerçek üstünde inşa edilmiştir. Ben sadece, kapitalizm altında işçilerin, halkın büyük çoğunluğunun sınıf bilincine ulaşamayacağı Lenin savını devrim sonrasına da yayıyorum. Leninist mücadele onlarca kuşak devam etmek zorundadır. Zaten böyle olmuştur, olacaktır. &ldquoLeninist parti eşitsiz gelişimin hem en büyük ürünü, hem de en büyük düşmanıdır.&rdquo (Özışık, Örücü)
Devam ediyoruz: &ldquoSınıfın &lsquoazınlık&rsquo örgütlenmesi olmaya mahkumiyet&hellip &lsquoNe Yapmalı&rsquocılar bunun için özür dilemek zorunda değiller! &lsquoBiz böyle olmasını istemezdik&rsquo demek, &lsquodevrimci şiddeti sermaye sınıfının şiddeti&rsquoyle gerekçelendirmeye benzer. Gerekçemiz doğru olsa bile, kaçınılmazlığı ve dolayısıyla yasallığı ortadan kaldırmaz. Sınıf mücadelelerinin mantığı başka türlü çalışmıyor, çalışamaz&hellip (&hellip) Özgürlük zorunluluğun kavranmasıyla &lsquoazınlık örgütlenmesi&rsquo, &lsquoNe Yapmalı&rsquocıların tercihidir.&rdquo (K.O.)
Tezimin ikinci ayağına geldik. Devrimleri veya iyi şeyleri hep azınlıklar yapar. Bunları da azınlığın içindeki azınlık yönetir. İnsan doğası budur. Hep böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Çünkü insanlar arasındaki akıl ve kişilik farklılıkları büyük ölçeklerdedir. İnsan genetik olarak iyide ve kötüde, olumluda ve olumsuzda ve çok değişik parametreler bakımından eşitsiz doğar. O yüzden devrimleri küçük azınlıklar gerçekleştirir. Bunu kavramının önemi nedir? Bunu kavrayamazsanız devrim yapamazsınız. Devrim diye bir sorununuz yoksa bu hiç mi hiç önemli olmayabilir siyasette, fakat meseleniz devrimse insan gerçeğini kavramadan tek adım atamazsınız. Lenin marksistler içinde bunu ilk kavrayandır. Leninci veya az leninci görülseler de tüm öteki büyük devrimler (Çin Devrimi, Küba Devrimi, hatta burjuva devrimler, ulusal kurtuluş savaşları, bizim Milli Kurtuluş Savaşımız) bu gerçeği kuramsal olarak az ya da çok kavrayanlarca, ama pratikte tam kavrayanlarca yapılmıştır. Azınlık örgütlenmesinin sağlam, disiplinli, sert ve esnek biçimde gerçekleştirilmesi, azınlığın en iyi, en etkin, en ekonomik kullanımı için kaçınılmaz zorunluluktur.
Siyaset acımasız bir mücadele alanıdır. Devrim istemiyorsanız problem değil, gevşek tarzda örgütlenin veya hiç örgütlenmeyin. Devrim istiyorsanız siyasi mücadelenin sert kurallarına uygun davranmanız gerekir. Siyasi mücadelede öteki pek çok alanda yaşandığı gibi Darwinci kurallar geçerlidir. Güçlüysen ayakta kalırsın, zayıfsan seni canlı canlı yerler. Devrim yapacaksan coşkulu ama katı, zeki ama gözünü karartmış, güçlü ama çevik tek bir hayvan gibi davranmak zorundadır küçük devrimci kitle. Seçimle de iktidara gelseniz bu gerekir, yoksa iki ay tutunamazsınız. 
Lenin  &ldquoÖrgütün devrim dışında bir anlam ve önemi olmadığını her fırsatta gösterdi.&rdquo (K.O.) İşte temel bir ayrım daha. Marx ve Engels için de politika böyle bir şeydi. Ancak Lenin bunu kendi yaşamının dışına çıkardı, bir örgüt olarak ya devrim yaparsın ya hiçsin esasını getirdi. Her şey ama her şey devrime hizmet edecekse anlam taşır, yoksa ilgi alanımızın dışındadır anlayışı. Bu Bolşevik anlayışa karşı 1905 de dağıttıkları bir bildiriden Menşevik görüş: &ldquoBuradan çıkan sonuç, partinin iktidarı ele geçirmeyi ya da Geçici Hükümet içinde iktidarı paylaşmayı amaçlamadan, aşırı devrimci bir muhalefet partisi olarak kalacağıdır.&rdquo 
Kimseyi devrimci olmadığı, devrime kalkışmadığı için suçlayamayız. Ben hiç suçlayamam. Devrim demek yakın bir ölümü ve daha da kötüsünü göze almak demektir. Herkesten bunu göze almasını kimse beklememeli. Bu durumda daha az riskli ve sistem içinde kazanım sağlayacak uğraşlarla yetinmek daha akılcı değil mi? Böyle politikalar daha ayağı yere basan, daha &ldquodoğru&rdquo politikalar olmaz mı? Evet öyledir, bana göre de belki öyledir. Dünyada ve Türkiye&rsquode böyle pek çok sosyalist ve solcu, böyle pek çok siyasi hareket ve parti var. Muhalefet ediyorlar, bazen &ldquoaşırı devrimci&rdquo tarzda muhalefet ediyorlar. Büyük bölümü bir ideal olarak sosyalist de aynı zamanda. Ama asıl olarak yaptıkları, devrimi esas alan bir mücadele değil, iyileştirmelerle ilgili mücadele, sistem içinde kazanım elde etmekle ilgili mücadele. Bu da iyi değil mi hiç yoktan? Üstelik böyle bir perspektifte olanların belki hepsi cesaretsizliğinden veya akılcılığından o konumda değildir, bazıları bundan ötesine zaten inanmamaktadır. Fakat arada bir fark var: Doğru olana, gerçekten yapılması gerekene, orada durana ve orada çalışana hakkını vermek gerek. Bu sistemi değiştiremiyorsak sonuçta tüm sosyalistler birer hiçiz. Ben ve benim gibiler pratikte nerede durursak duralım Menşevik karakterden yine de keskin biçimde ayrılıyoruz, ayrılmalıyız. Bu sistemi yıkamadığımız her an o yakıcı keskin gerçeklik kalbimize acıtarak batıyor. Yerine getirdiğimiz şöyle böyle muhaliflikler bu acıyı hafifletiyor, ama dindirmiyor. Bazense daha beter hale getiriyor. Bu sorunun kişisel yanı. Fakat bir partiliyseniz veya partinin yöneticilerindenseniz ve devrim hedefi esas hedefiniz değilse, yaptığımız iyi şeyleri de sürdüremez hale gelirsiniz, her geçen gün muhalifliğiniz törpülenir, düzen içi kazanımların sunduğu elmalarla önce günahkara, sonra şeytana dönüşürsünüz.  
İşte tezimin üçüncü ayağı. Kişilerin &ldquokarakterleri kaderleridir&rdquo ya da başka deyişle bireyin her türlü tercihi kişiliğince belirlenir. İnsanlar belli karakter grupları içindedir ve bu gruplar tarih boyunca pek az değişim gösterirler. Yani Menşevikler ve Bolşevikler beş yüz yıl önce de vardı, bugün de var, elli yıl sonra da olacaklar. Bunu bilmek azınlık örgütlenmesini iyi yürütmek ve zamanı etkin kullanmak açısından önemlidir.  
&ldquoSiyasi mücadele olmaksızın sınıfsız topluma yürüyüş mümkün değil, siyaseti sevmek, siyaset insanı olmak bu işin abece&rsquosi, ancak siyaset kadar münasebetsiz bir başka &lsquouğraş&rsquo da var mı? Siyaset yönetme ve yönlendirme sanatıdır, aslında bunun sevilecek bir tarafı yok, kapitalizmden bir an önce kurtulmaya hizmet ettiği sürece sevilecek, buna odaklandığında haz verecek, gerisi hikaye&hellip&rdquo (K.O.)
Evet, ben de siyasi mücadeleden hoşlanmıyorum, ama yapılacaksa doğru bilinçle ve gerçek kurallarla yapılması gerektiğini biliyorum. İşte Okuyan&rsquoın en azından Türkiye için özgün bir kuramsal yanı daha. 
Okuyan&rsquoın asıl özgün yanı Lenin&rsquoin ne yapmak istediğini ve ne yaptığını çok ayrıntılı biçimde ve çok açıkça anlamış ve anlatıyor olmasında. Son derece dürüstçe ve akla gelebilecek pek çok gerekçesiyle. Türkiye&rsquodeki mücadelenin, Türkiye&rsquodeki bireysel ve tüzel kişiliklerin içinden. Bu kitabın samimiyetini hem özünden hem ayrıntılardan görmek mümkün. Samimiyet sadece pratikte değil kuramda da çok önemlidir.  
&ldquoKatılım mekanizmaları ancak gelişkin kadrolarla, gelişkin bir önderlikle istenen sonucu verir.&rdquo (K.O.) Katılımın kötü bir şey olduğunu hemen hiç kimse söylemez, ama katılım için katılacak düzeyde kadrolar yetiştirmek lazımdır. Ayrıca onların doğru amaç için özgün fikir üretebilecek ilgi ve yetenekte bulunması. Bunlar birçok leninist partide olmuyor, stalinist kanatta daha az görülüyor. Ama leninizm dışı partilerde bulunuyor mu? Oralarda hiç bulunmuyor, istisnalar elbette kuralı bozmuyor. Bu bir insan düzeyi sorunu. Katılın! demekle ya ortalamanın düşük düzeyli iktidarı kuruluyor ya da daha yaygın görüldüğü gibi katılımcılık görünümü altında çok daha mıymıntı kafa sallayıcıların iktidarı. Kadınlara kota ayrılması: Kadınları geliştirmeyen gelişmiş gibi gösterip aslında &ldquoaşağılayan&rdquo bir sistem. İşçi kotaları da öyle. Parti organlarının seçimi. Tüzük&hellip Tüm bunlar biçim. Öz ise mücadelenin gerekleri. Mücadele de devrim. Çok kalıpçı ve kaba gibi görünüyor, bin defa kabul ederim, ama gerçek bu. Ya doğruya ulaşırsınız ya da biçimsel bir demokrasiyle kendinizi kandırırsınız, daha kötüsü çevrenizdekileri de kandırırsınız.  
&ldquoDünyada ve Türkiye&rsquode parti içindeki görüş ayrılıklarını kurumsallaştırmaya dönük girişimlerin ya fiyaskoya ya gözboyacılığına ya da büyük kavgalara yol açtığını vurgulamama herhalde kimsenin itirazı olmayacaktır. Fiyasko ve kavgaları listelememe gerek yok, genellikle güçlü bir merkez hizbin diğerlerine &lsquoküçük yaşam alanları&rsquo sunarak onları kendine bağlamasına ve ortaya çıkan &lsquobirlik&rsquo görüntüsünden alabildiğine yararlanmasına ise göz boyamadan başka ne denebilir ki? (&hellip) Türkiye solunda, geçmişten bugüne, parti içinde değişik düşüncelerin meşrulaştırılması gerektiğini söyleyerek içinde bulunduğu yapıyı eleştirenlerin neredeyse tamamı siyaseti kendi etraflarında dönen bir uğraş olarak kurgulamak için her tür çabayı harcamış ve çevrelerinde bir despota koşulsuz onay verecek kadar kişiliksizleşmiş cemaat üyeleri toplamışlardır. (&hellip) Leninizmin siyasal ve örgütsel merkeziyetçilik vurgusunu pek sosyalistçe bulmayanlar, ilk fırsatta benmerkezciliğin, despotça yöntemlerin en bayağısını sergilemişlerdir.&rdquo (K.O.) 
Biz bunu tabip odasında, TTB&rsquode bile yaşadık. Bu örgüt bilindiği gibi parti falan değildir, en sağcı doktorları bile içinde barındıran, barındırması gereken, sendikadan da geniş tabanlı bir örgüttür. Başımızdakiler, yani seçtiklerimiz, Menşeviklerden on kat esneklik, on kat gevşeklik yanlısı, on kat demokrat! liberal solculardı ve bırakın alınan kararları değiştirmemize, kararlara muhalif görüşlerimizi yaymamıza dahi engel oldular. Bir süreç sonucu bizi orada çalışamaz hale getirdiler. Ve yine bakın başka güncel örneklere: Başka türlü bir siyaset gerek, diye doğru ve popüler bir sloganla hareket eden liberal solcu lider çok önemli kararlar alırken, değil üyelere parti yönetim kuruluna bile sormak gereği duymuyor. Siyaset budur, özellikle böylesi çoğunluğa karşı kurallarıyla yürütülmelidir. 
İleri kapitalist ülkelerin, Avrupa&rsquonın, leninist model için uygun olmadığı zırvasına gelince. Yakın zamanda Hitler&rsquoi, Mussolini&rsquoyi, Blair&rsquoi çıkaran kıta leninizm için uygun değilmiş. İnsanları daha eğitimli, demokrat ve ileriler ya! Bu görüşün tek doğru tarafı oralarda devrim yapmak için Lenin&rsquoin sertliğinin bile yetmeyebileceğidir. Bu işin şakası. Aslı: İnsan her yerde aynı insandır, aynı kişilikte ve aynı zeka düzeyinde. 
Okuyan&rsquodan son bir alıntı: &ldquoLeninizm her nesnellikte çıkış yapamaz&hellip Ama, çıkış yapılacak her nesnellikte Leninizm olmak zorundadır.&rdquo