Kitap piyasasının çıplak gerçeği

Samiye Kapucu’nun anısına saygıyla*

Reenkarnasyon Kulübü’ne Tepkiler -1

Romana tepkileri ve onlara cevaplarımı üç haftaya yayarak aktarmak istiyorum. Umarım üç yazıda biter. Belki dört olur. Tek yazıya sığdırmaksa olanaksızdı. İlk bölümde kitap-edebiyat piyasasıyla ilgili tepkilerden başlayacağım.

Özdemir İnce, sağolsun, Hürriyet’teki makalesine, roman çıktığında bu portalda çıkan yazımdan uzunca bir bölümü koydu. O ilk yazıda belirttiğim gibi, kitap tanıtımında köşe yazılarının, özellikle büyük gazete köşe yazılarının önemi büyük. Burada da öyle oldu, kitabın tanıtımına katkı yapmakla kalmadı sevgili İnce, daha çok da kitap piyasası gerçeğinin bir kez daha gündeme gelmesini sağladı.

Oradan yola çıkarak Sabitfikir kitap sitesinde “Fikri Sabit” rumuzuyla yazan arkadaş başta olmak üzere, Gülenay Börekçi’nin yazısında (egoistokur.com), Mavi-Yeşil Dergisi ve bazı edebiyat sitelerinde ve kişisel bloglarda konu tartışmaya açıldı. Yeterli mi? Değil. Fakat hiç yoktan iyidir.

Ancak hemen burada bir noktayı özellikle vurgulamalıyım. Tamam, kitap piyasası ve tanıtım yolları çok sorunlu bir alan. Fakat bunları gündeme getirmem, topluma yalnızca bir yakınma-“şikayet” olarak yansırsa çok yanlış. Söz konusu alana ilişkin kimi yazılarımda elbette “şikayet” de var. Ama işin esası MÜCADELEDİR. Hem de kişisel olmayan bir mücadele. Sistemin insanları edebiyat ve kitap piyasasındaki yozlaşmaya karşı böylesi uyarıları kişisel bir sorunmuş, “edebiyatçı dırdırı”, “yazar mızmızlanmasıymış” gibi göstermeye çalışırlar. Eğer dostlar da bunu öyle anlarsa işimiz bitmiş demektir. Kendi özelimde bu, bir yazar olarak 1988’den beri yürüttüğüm, kimi zaman da örgütlü olarak yürüttüğüm bir davanın şu anki dışa vurumudur. Çataçat bir mücadeledir söz konusu teşhir. Paranın değerine karşı insan değerinin direnişidir.

Çıplak gerçek açık ve seçik olarak şudur: Kitapçılık büyük bir ticari sektör olmanın yanı sıra, egemenlerin fazlasıyla ciddiye aldığı ideolojik aygıtlardan biridir. Bu yüzden kitap, felsefe, edebiyat asla başı boş bırakılmaz. Burada hem sermaye ve hem de iktidar kaygısı güden siyaset öne çıkar doğrudan. Televizyonlar kitap tanıtımlarında baş araç haline gelmiştir. Onu büyük gazetelerin köşe yazıları takip etmektedir. Daha sonra kültür sayfaları ve kitap ekleri kullanılır. Yayınevlerinin doğrudan kitapçılara dönük kampanyaları ve halka dönük ilanları en az bir önceki kadar önemlidir. Dergiler ve ciddi eleştiri kitap alımında en az rol oynayandır.

Tüm bu aşamalarda siyaset, ilişkiler ve doğrudan para konuşur. Köşeler dikkatle sakınılır ve kullanılır. Gündem kolaylıkla oluşturulur veya kapatılır. Medyanın seçiminde genel siyasi-ideolojik çıkar, başka bir açıdan da satın alıcı büyük bir kitlenin ruhuna uygun üretim yapmak en temelde aranandır.

Böylesi bir düzenekte iyi kitabın öne çıkmasını beklemek şansa kalmıştır, piyangodan ikramiye vurması kadar bir ihtimale. Ve bu düzeni değiştirebilecek tek güç gerçek soldur, sosyalistlerdir. Gerçi onlar baskın eğilim anlamında bunu birincil dertleri olarak görmezler genellikle. Ancak solun güçlenmesi hiç değilse yan etkileri üstünden gerçek kitap değerlerine ve edebiyata hatırı sayılır olumlu katkılar sağlar.

Sol güçlenmedi diye de elimiz armut toplamayacaktır öte yandan. Gücümüz oranında bu çıplak gerçeğin teşhirine ve sahte değerlerin asıl yerlerine konmasına çalışmamız tabiidir.

Kültür sayfalarına ve kitap eklerine geldiğimizde. Burada hükümetçi basınınkileri saymazsak liberal ve sol liberal okuru etkileyen üç odak öne çıkmakta: Milliyet, Radikal, Cumhuriyet.

Milliyet Kitap’ta Alişan Çapan, Radikal Kitap’ta Zafer Köse “Reenkarnasyon Kulübü”yle ilgili güzel yazılar yazdılar. Birgün Kitap’ta küçük bir söyleşime yer verildi. Tüm bu arkadaşlara teşekkür ederim. Yazıları yayınlayan editör arkadaşlara da. Değindikleri kimi noktalar ve bazı eleştirileri için düşüncelerimi üçüncü bölümde dile getireceğim. Cumhuriyet’ten Turgay Fişekçi yine köşesinde yazdı. Hiçbir kitabımı boş geçmemiştir şimdiye dek. Ona da aynı yazıda tekrar değineceğim. En son olarak da Cumhuriyet Kitap’ta Sadık Aslankara’nın yazısı çıktı. Aslankara da kitaplarıma ciddi emeği geçenlerden.

Görüldüğü üzere ben şahsen söz konusu “yakınmaya” yol açan engelleri kısmen aşabiliyorum. O yüzden konunun “kişisel” olmadığını bir kez daha vurgulamalıyım..

Ne var ki ben engelleri kısmen aşabiliyorum diye “çıplak gerçeği” dile getirmemek olmaz. “Şikayet” et ve daha çok yazı kopar! Bu da iş değil. Böyle anlaşılırsa tavır, ona da yazık. Başka bir açıdansa benim anladığım edebiyat uzlaşmaz olmalıdır. “Kötü” eserlerle “iyi”lere eşit davranılıyorsa (ki kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil, kötülere daima öncelik tanınıyor), bu, gerçek “iyi” edebiyatın, iyi eleştirinin kabulleneceği bir şey değildir. Yukarda bahsi geçen üç kanal da ne yazık ki piyasa yasalarının, ilan paralarının, sair mali hesapların, sair kişisel ilişkilerin hüküm sürdüğü alanlar. Ama içlerinde en çok zarar vereni ve belki en tehlikelisi hangisidir diye sorarsanız, ben Cumhuriyet’tir derim.

Eskiden üzülerek söylüyordum, şimdi üzülmeden söylüyorum, çünkü o yolda kemikleştiler. Solu istemeden ve isteyerek sağ kültürle en çok zehirleyen medya organı haline gelmiştir maalesef. Bir yazarın görevi minnet borcu duymadan veya sansüre uğramaktan korkmadan doğruyu söylemektir, yazmaktır

Şöyle diyor Börekçi: “‘Yüzde 99.99’una sözcülük ettiği için, bu manifestonun altına birçok yazar imza atar’ diyor İnce. Bense eminim: Bizim yazarlarımızın yüzde 99.99′u bu yazıya fikren katılsalar da çoğu altına imza falan atmaz çekinirler, suları bulandırmak istemezler…

Cumhuriyet konusunu belki bu dizinin arasına girerek, belki ondan sonra bir kez daha ele alacağım. Ve bir daha gündemime sokmamak üzere o defteri kapatacağım.

Haftaya “Kemalizm ve TKP” başlığıyla romana tepkilere ve benim yanıtlarıma devam.

*Bu bir ay içinde teyzemiz Gülfem Yayman’ı, eski okul ve mücadele arkadaşımız Prof. Dr. Aydın İşçimen’i ve halam Fatma Esen’i kaybettik. Bir de Samiye’yi. Samiye Kapucu (Sönmez) de, kuzinim, çocukluk ve ilk solcu dönem gençlik arkadaşım, iyi bir okurumdu. Anılarına saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.