Hekim Günde Kaç Saat Çalışabilir?

Türkiye Psikiyatri Derneği Bülteni için (2011-sayı:2) “Hekimlerin serbest çalışma hakkı” çerçevesindeki dosya kapsamında bir makale yazdım. Aşağıda aynen sunuyorum:

Hekim günde kaç saat çalışabilir? “Hekimlerin serbest çalışma hakkı” ile ilgili soruna neden bir de bu açıdan bakmıyoruz?

Bilindiği üzere, “günde 8 saatten fazla çalışmama hakkı” emekçilerin çok uzun süren mücadeleleri sonucu binlerce ölü pahasına kazanılmıştı tüm dünyada. Ancak büyük bir kesim hâlâ 8 saatten fazla çalışıyor. Bir bölümü buna angaryayla zorlanırken, büyük bölüm “fazla mesai” adı altında ek ücret verilerek, aşırı çalışmaya parasal olarak “özendiriliyor”. Eğer iş kendisininse kişinin, mesai kavramı hiç bulunmuyor. Hepiniz şahit olmuşsunuzdur: Birçok serbest iş sahibi söz konusu garip durumdan biraz da övünerek bahseder. Kapitalizmin her alandaki abartılı iğrençliklerinden bir başkası: Bir yanda işsiz ordusu, öte yanda daha fazla para kazanmak veya hayatta kalmak için aşırı çalışanlar.

Sovyetler Birliği’nde en azından “resmen” hekim mesaisinin 6 saat olduğunu okumuştum. Bence de böylesine hassas ve böylesine hata kaldırmayacak bir işte çalışma 6 saati geçmemelidir.

Öteki branşları çok iyi değerlendiremesem de psikiyatride bir hekimin günde 6 saat bile çalışamayacağını iddia ediyorum. Doğrudan hasta görüşmeleri, ister poliklinikte 20 şer dakika, ister muayenehanede veya klinikte 45-50 şer dakikadan hesaplansın, günde 4 saati geçmemeli.

Günde en fazla 4 saat hasta görüşmesi. Eğer psikiyatr, bir klinikte veya eğitim ya da üniversite hastanesinde çalışıyorsa vizite katılma, toplantı, seminer, ders, asistan eğitimi… Molalar dahil buna da en çok iki saat zaman ayırabilir. Toplam 6 saat… Daha fazla çalışan yok mu? Var. Nedenini sorguladınız mı? Oysa 6 saatten sonra şişirme başlar, dalga geçme başlar, hata başlar, iletişim bozukluğu başlar…

Ama hekim bunu göze alıyorsa, çalıştığı her yerden de parasını eksiksiz (bazen fazlasıyla) alıyorsa, göz göre göre burada insani ve tıbbi bir etik ihlali var demektir. Bugüne kadar bu etik ihlali devlet örgütlemesiyle yürüdü. Bundan sonra farklı kanalda yürüyeceğe benziyor.

Hekim serbest çalışabilmeli mi? Elbette çalışabilmeli. Özellikle devlet, üniversite kurumlarının Türkiye’de bir türlü mesleki yönden doyurucu, düzgün çalışma koşulları, ortamları sağlayamamış olması karşısında, en çok toplumculuktan, kamuculuktan yana hekimler bile, bir hekimin kendi yarattığı uygun, kafasına göre düzgün çalışma koşullarında iş görebilme hakkını tanımadan edemezler. Hastaların da ne yazık ki berbat kamu koşullarından kaynaklanan böyle bir hakları söz konusu.

Ama sorun bu kadar basit değil. O halde konuyu iki yönde, bir kendi içimizde ve iki, bakanlığa karşı nasıl tartışacağımız önemli.

Kişisel fikrim: Dileyen ve talep gösterilen hekim aynı anda 2 değil, 3 yerde de çalışabilmeli. Ama ayrı günlerde. Aynı gün değil. Ama ayrı hastalara bakarak. Aynı hastaya iki yerde birden bakarak değil…

Sen bir yerde hoca veya şef görüneceksin, birkaç saat oralarda görüneceksin, göründüğün zamana ait rantı fazlasıyla hak bileceksin, bunu artırmanın yollarını bileceksin, haftada bir iki ders, toplantı, bir iki müdahale, vizit sonra kalan tüm zamanını ve enerjini muayenehanende kullanacaksın. Bizler ne yazık ki haftada bir iki kez görebildiğimizde müteşekkir kaldığımız, ama gece yarılarına dek muayenehanede çalıştığını bildiğimiz birçok hoca, meslektaş, yaşıt, kardeş tanıdık. Onlara da yazık. Devlette hakkıyla çalıştıktan sonra 4-5 saat de dışarıda çalışan dürüst hekimlere daha da yazık. Bu gelenek bir şekilde son bulmalı. Bu hekimler, günde 8 saatin üstünde 10-11-12 saat çalışan hekimler insan değil mi?

Şaka değil. Bakanlık bu konuda iyi niyetli olsa, keyfi, saçma muayenehane yasakları, muayenehane talimatları yayınlamayı bırakır, soruna hasta yararı açısından bakar biraz. Büyük özel hastanelerde bir hekim günde elli hasta görecekse, keza üniversitede daha çok hasta göreceğim diye hekimler birbiriyle yarıştırılacaksa, bunun sonu hasta kıyımına varmaz mı? Bakanlık neden muayenehane kapısıyla uğraşacağına bir hekimin günde kaç saat çalıştığıyla ilgilenmez?

Bakanlığın derdi açık. Sağlık büyük bir sektör. Dünya çapında en fazla para akışının döndüğü ilk birkaç sektörden biri olan devasa bir sektör. Bakanlık buralardaki rantı hem daha da büyültmek, hem de tekelde toplamak istiyor. Büyük sağlık yatırımcılarından yana gaddarca bir politika izliyor. İktidardakilerin bir bölümü zaten bizzat yatırımcı. Ama propagandayı çok iyi bilen tüm güçlü gerici iktidarlar gibi, sağlıkta büyük sermaye ve büyük vurgundan yana tekelci, faşizan uygulamalarını halk yarınaymış gibi göstermeyi, kabullendirmeyi beceriyor. Bu gaddarca uygulamaları halktan yana düzenlemelermiş gibi (şimdilik) başarıyla sunabiliyor. İşin kokusu çıktığında atı alan Üsküdar’ı geçmiş, eski kamucu kalıntılı kötü sistem bir daha onarılamaz biçimde yok edilmiş olacak. İktidarın derdi üzüm yedirmek değil, bağcıyı zengin etmek.

Buna karşın hekimlerimizdeki ve TTB’deki tutumsa asla sonuç alınamayacak, bizi daha iyi bir noktaya taşımayacak bireycilik güzellemeleri. Hekimlerimizin büyük çoğunluğu bağcıya göz kırparak, önüne birkaç hediye atarak her bağdan bol bol üzüm yemek istiyor. Yerken yarısını yerlere döküyorlar. O bağı o hale getiren işçiler ne durumda, onlarla nasıl birlikte yeriz bu mahsulü, hiç düşünmüyorlar.

Sonuçta direnç çok zayıf ve bu direnç temelsiz ve büyük ölçüde dar çıkarcı. Bakanlığın istediklerinin yüzde sekseni gerçekleşmişse, kalan yirminin gerçekleşeceğini öngörmek kehanet sayılmamalı. Hekimlerin küçük çıkarcılıkları temelinde bir örgütlenme ve mücadele kısmi kazanımlar sağlayabilir. Örneğin mahkemelerin esnetmesi yoluyla devlet hastanesini hekimlerini satışa getirerek üniversite hekimleri bir miktar ayrıcalık elde edebilir. Ama bu, sistemde büyük dönüşümü asla engellemeyecektir. Nitekim hükümet diyor ki: Üniversitelerde ayrıcalık mı sağladınız. Alın size üniversite. Kendi elindeki üniversite hastanelerini bile çökertmekten geri kalmıyorlar. Çok kararlılar.

O halde biz yine kendimize, kendi çizgimize bakalım.

TTB ve tüm hekimler bugünden tezi yok günde 6 saatten fazla çalışmak istemediklerini, bakanlığın ve büyük sağlık sermayedarlarınınsa hekimleri buna zorladığını ilan etmeliler. Daha fazla çalışmanın bedelini daha çok yoksullar olmak üzere, zenginler dahil bütün hastaların ödeyeceğini kamuoyuna her gün, en etkili yöntemlerle bildirmeliler.

Ama bu noktada samimi olmalıyız. Samimiyet taşımayan (bugünkü gibi) herhangi bir mücadelenin kazanım elde ettiğini tarih yazmadı.

Evet, serbest çalışma hakkı bir insani hak. Anayasal hak. Ama aynı hastayı hem devlette hem muayenehanede görerek değil. Gerekirse bir üçüncü özel kurumda görerek. Ve aynı gün 8 saatten fazla çalışarak, iki ve hatta üç kurum arasında gezerek değil.

Pek çoğumuz bunu zorunlu olarak yaptık. Alışkanlıktan, normal kabul edildiğinden, maddi zorunluluktan, şundan bundan… Ama bunun savunulacak hiçbir tarafı yok. Kendimize ayıp değilse, 8 saatlik işgünü mücadelesinde yaşamlarını veren binlerce emek şehidine ayıp. İnsanlık kültürüne yazık. Bu çizgide devam edersek geriye onurlu bir tarih bile bırakamayacağız.