Bok yağıyor üstümüze!

Kutsal kitaplar kıyamet habercisi felaketleri anlatırken insanların üstüne taş yağacağından bahsederler. Ateş topları düşeceğinden… Kızgın dumanların her yanı dağlayacağından, daha nicelerinden. Ahlaksızlığın görülmemiş katlara yükseleceğinden, vicdanların betonlaşacağından…

Ancak bok yağacağını öngörmezler. Kutsal kitaplar inerken çağdaş medya çıkmamıştı çünkü.

Solu darbelerle ezmekten büyük keyif aldılar. Devrimci gençler öldürülürken “Oh olsun serserilere !” diye el ovuşturdular, yazılarından, romanlarından kin ve şiddet fışkırıyordu. Darbeleri desteklemekle kalmadılar, içinde yer aldılar, bunu kazanca çevirdiler.

Emperyalizm çağında medya yalan makinesine dönüştü. 21. yüzyıla girerken yalanlarla yetinmeyi bıraktılar, bok fırlatmaya başladılar. Doğrularla, gerçeklerle karışık boktan yalanlar. Klasik faşist propaganda metodu “yalan sandviçi”ni aşan en gelişmiş uygulama: Bok fırlatma makineleri. Bir doğru bilgiyle birlikte en az dört beş pislik topu.

Saniyede 40-50 top fırlatan bir tenis antrenman makinesinin her attığını karşılayabilir misiniz? Sevgili Yurdakul Er, geçen haftaki yazısında zibidi bir karşıdevrimci şairin tek başına devrimci sanatçılardan daha çok iş yaptığından söz etti. Öyle mi gerçekten, böyle demek haksızlık değil mi? Ne biri! Temel’in fıkrasındaki gibi ters yoldan giden biz değil miyiz, binlercesi üstümüze gelmiyor mu?

Sistemin tam teçhizatlı, bol paralı, fevkalade profesyonel binlerce “entelektüeline” elimizdeki çakaralmazlarla otuz kırk kişi karşı koymaya çalışıyoruz. Nazi savaş makinesine karşı birkaç sokak çetesi. Ya da Real Madrid’e karşı halı saha takımı. Yalan haberden kaçarsanız, magazine yakalanıyorsunuz, ondan kurtulsanız dizilere, en kötüsü reklamlara…

Bizim taraftakiler yılgınlığa kapılıyorlar bu bok yağmurundan. Normal insan yılar zaten. Bir an önce karşı tarafa kapağı atmak en akıllıcası. Holdingler o tarafta, ABD’si AB’si o yanda. Demokratlık onların tekelinde, solculuğu onlar pazarlıyorlar. Kapitalizmin bugünkü somutundan, emperyalizmden rahatsız olmayan insanlar o pisliğe karşı büyülenmişler zaten. Görmüyorlar ellerindekileri, yüzlerindekileri.

Medya organlarının, yazarlarının, yorumlarının muhalefet oranı, doğru oranı, dörde karşı bir. O beşte bir içinde sosyalist-komünist muhalefet beşte bir bile değil. Sosyalist partiler, sanatçılar, yazarlar olarak genel medyada iki üç ayda bir hakkımızda bir küçük haber çıkarsa “güzel bir tanıtım çalışması” diye kutluyoruz birbirimizi.

Sosyalizm düşmanı, sol düşmanı faşist propagandistlerin en rahat demokrat kılığında dolaştığı ülke bizim ülkemiz. Yapılmamış darbelerin gecikmiş direnişçileri, askeri ve sivil darbelerin örgütleyicileri. Bok fırlatma makinelerinin operatörleri.

Daha tuhafı bunca bok içindeyken bazı dostlarımızın kendilerini temiz sanmaları. Gelin öyle uzak durmayın, kimse sizden “angaje” olmanızı beklemiyor, sadece biraz daha yakınlaşalım dedikçe bizler onlar ne buyuruyorlar dersiniz? “70 yıl önce giysinize bir bok bulaşmıştı, bakıyorum hala onu temizlememişsiniz!” Başka biri diyor ki, “Ya 40 yıl önce sıçrayan pislik, yine üstünüzde duruyor!”, ötekiyse 30 yıl önceki lekeden bahsediyor. Ne lekesi, ne geçmişi, silme bok içindeyiz, hep beraber bok içindeyiz.

Peki ne yapmalı? Karşıdakilerin amacı şu: Yıldırıp öte yana geçmeye zorlamak. Veya bizi paniğe sevk edip her attıklarını karşılamaya çalışmamızı sağlamak. Attıkları topların en az beşte dördü bok topu olduğundan daha da boka batmamızı seyredip keyiflenmek. Yapılması gereken sakince aradaki sahici topları saptamaya çalışmak ve raketimizle ara sıra bu gerçekleri, atanların suratlarına çarpmak. Medyadaki bizim gibi pislik içinde çabalayan unsurlarla iletişimi artırmak, onları desteklemek, güçlendirmek.

Daha iyisi, bu pislik üreten medya çağında kendi medyamızı kat be kat etkinleştirmek. En az on kat. Aşağısı cidden kurtarmaz. Suratlarına geri çarpan gerçekler bok çuvallarını durdukları yerde patlatacaktır. Halkın kazanılmasının ve örgütlenmesinin en etkili yolu budur kanımca.