Başbakan’ın talimatı uygulandı: Futbolda şike hobi olarak yapılıyormuş!

Şike meselesi, bilinen fıkradaki gibi başımıza bela kesildi. Oğul, aşağı kattan bağırıyormuş, “Baba hırsızı yakaladım.” “Getir buraya.” “Gelmiyor.” “Bırak gitsin o zaman.” “Gitmiyor.” “Peki, sen gel yukarı.” “Bırakmıyor.”

Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’yi küme düşmekten kurtaran son kararlara da veryansın ediyor. Toplum yine ikiye bölündü. Büyük çoğunluk şike davasının eni konu Fenerbahçe’nin avantajına döndüğünü düşünüyor. Telafi ikramiyesi diye yeniden şampiyonluk kazanması için federasyon arkadan ittiriyor. Birkaç kişi hobi olarak şikeye bulaşmış, kulüpler masummuş! Fenerlilerse hep mağdur pozisyonunda. Melekler kadar temizlermiş, adeta dinsel bir huşuyla yineleyip duruyorlar.

Futbol kitlelerin neysidir?
Bu yazıda son gelişmeler ışığında gerçek sporseverlerin, hakiki temiz-oyun tutkunlarının ve daha da önemlisi solcuların futbola karşı nasıl bir tutum alması gerektiğini irdeleyeceğim. Konu uzun. Ne kadar özetlemeye çalışsam yazı da uzayacak. Buna rağmen içinde yer alan savları yetersiz, dayanaksız bulanlar çıkarsa “Futbolun Psikiyatrisi” adlı kitabımı okuyabilirler. Yıllar öncesinde burada yazdıklarımın ana hatlarını orada ayrıntılı ele almıştım. Düşünsel, bilimsel dayanaklarıyla.

Konuya giriş klasik şekliyle başlayacak. Bizlerin futbola karşı tavrımız siyaseten ne olmalıdır? Solda görüşler kabaca ikiye ayrılıyor. Futbolu dışlayıcılar, bir de futbolu bir yaşam alanı olarak görüp ona sempatiyle bakanlar ve dahası onu da bir siyaset alanı görenler. Makalelerinden, sola özgü insani konularda ortak duyarlılıkları paylaştığımıza inandığım Mesud Odman yazmıştı bizde en son: Artık sevmiyorum.

Futbola yaklaşımda hangi kanatta durmalıyız, futbol kitlelerin afyonu mudur yoksa başka bir şeysi midir, ben bazı verileri ortaya koyayım, ona sizler karar verin.

İnsanların keyif için, eğlence için girdikleri meşguliyetleri sosyalistlerin sekter biçimde damgaladığı on yıllar çok gerilerde kaldı. Futbol güzel bir etkinlik. Oynaması da izlemesi de... Kişi için, toplum için bedensel, ruhsal ve sosyal birçok yararı dokunuyor. Bir de bizimki gibi solun mütemadiyen yenildiği ülkelerde solculara yapay da olsa zafer hissini tattıran sihirli bir oyun. O kadar yaşam hakkı bulunsun diyebiliriz sosyalistlerimizin, biraz da yanlış yaptıkları, biraz da güdüleriyle hareket ettikleri, biraz da koyverdikleri bir teneffüs arası. Onların da bir yerlerde şımarmaya, şımartılmaya hakları var. Onu da mı çok göreceğiz? Ayrıca o kitleden soyutlan, bu kitleyi beğenme, şu alana yanaşma, nereye kadar?

Doğrudur. Fakat insan bu. Her şeyin ölçüsü kaçıyor. Soru şu: Ölçü çok mu kaçırıldı? Çok mu şımardık? Başkalarını solculuğunu, sosyalistliğini her yerde, mesela 1 Mayıs alanında bile sorgularken haklı ya da haksız futbolu yaşayışımızdaki solculuğumuzu hiç mi sorgulamaz olduk?

Türkiye’deki futbol taraftarı dünyanın en az erdemli taraftarı
Elimizde rakamlar var, sallamıyoruz. Bu ülkede futbol taraftarlarının %70 kadarını Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları oluşturuyor. Beşiktaş taraftarıyla birlikte tüm taraftarların %90’ına yakınını bu üç kulüp taraftarı oluşturuyor. Trabzon taraftarlarıyla birlikte oran %95’e yaklaşıyor.

Türkiye futbol kamuoyu bu utanılacak tabloyu sık sık bir övünç vesilesi olarak kutsuyor. Türkiye’deki futbol taraftarı futbolu sevmiyor, sadece kazanmayı seviyor. Nasıl olursa olsun kazanmayı. Buradan asla temiz-oyun çıkmaz.

Futbolda sonuçları doğrudan etkileyen federasyon kurullarında, hakemler arasında ve medya yorumcuları içinde üç aşağı beş yukarı aynı oranda yanlılık söz konusu. Siyasi iktidarlar da bu tabloya göre oluşuyor ve hareket ediyor. Buradan asla fair-play çıkmaz.

Kulüplerin mali güçleri, aldıkları oyuncuların ederleri, yine yukarıdaki oranlara göre şekilleniyor. Bu bir spor falan değil. Bu kitlelerin kendini kandırma alanı, bu kitlesel bir mastürbasyon sahası. Bu yasal sınırlar içindeki en yaygın şikenin ta kendisi. Şampiyon oynanmadan belli: Ya Fener ya Cim Bom. Yorulduklarında ara sıra Kara Kartal. Hayli eğlenceli geldiği kesin, ama ne kadar zekice?

Denecektir ki, “gelişmiş” ülkelerde de bu böyle. Hayır, bazı ülkeler bize biraz benziyor, İspanya gibi, fakat bizdeki oranda garabet hiçbir ülkede yok. Olsaydı bizimkini aklar mı? Garabet nerede varsa garabettir. Aynı yasal şike, bizdeki kadar abartılı olmasa da, doğrudur, başka bazı ülkelerde de var.

Şike var mı, yok mu?
Sizler de tanıklık etmişsiniz, yaşamışsınızdır. On yıllardır her kesimden her takımdan binlerce insanla futbol sohbeti yaptım. Çeşitli biçimleriyle yaygın olarak şike yapıldığını kabul etmeyen pek az insana rastladım. Değişik kişilikler, değişik tartışma ortamlarında şikeyi farklı yollarla ifade ediyorlar. Bazıları, evet vardır, ama bunu gündeme getirmek futbolun ruhunu öldürür, derler, konuyu geçiştirme eğilimi gösterirler. Bunlar daha çok o alanda “ekmek yiyen” profesyonellerdir. Bazıları evet yapılıyor, ama bizim takım en az yapıyorculardır. Bazıları herkes yapıyor, bizimkiler de mecburen yapıyorculardır. Bir kesim de vardır ki, şikeyi tanır ve ondan övünçle bahseder. Kaç kez duymuşumdur: “Maçı bağlamışız!” “Sahi mi söylüyorsun, oh içim rahatladı”. Teşvik priminden “Gücünüz varsa siz de yapın, ne var bunda” diye bahseden yüzlerce taraftarla karşılaşmışımdır. Maç satın almakla ünlenen ve bu niteliklerinden ötürü taraftarının gönlünde taht kuran kulüp yöneticileri bilinmektedir yaşadığımız memlekette.

Şimdi tüm bunlar bilinirken, daha dün şikeyle övünen insanların kulüplerinin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu bağıra çağıra ilan edişleri şaşkınlık verici. İnsan doğasını bilenler bunu yine de normal karşılayabilirler, ama bazılarımız topluma karşı naif duygularını koruduklarından sarsılıyorlar.

Kanımca Türkiye liglerinde şike yapmamış tek takım yoktur. Ve bu kanım aklı başında taraftarların büyük çoğunlunca paylaşılmaktadır. Yaklaşık bir yıl önce patlak veren son ve en büyük skandalla ilgili yapılması gerekense şuydu: Tüm takımları küme düşürmek. Ligi yeniden kurmak. İstense, son davalarda adları geçmeyen kulüplerle ilgili de kanıt kolaylıkla bulunabilirdi, hem de çok kısa sürede. Zaten şike yargısına varmak için maç incelemeleri ve kuvvetli şüphe bile yeterlidir, ama kanıt arandığında tanık ve kanıttan bol bir şey yoktur bu ülkede. Bugüne dek birçok kanıta dayalı iddia sümen altı edildi. Görünen odur ki, gün gibi ortada duran bugünkü kanıtlar da hiçe sayılacaktır.

Bu önerim de konuyu tartıştığım birçoklarınca paylaşılmaktadır, az çok farklı biçimleriyle. Ama onu uygulamak için gerçekten temiz-oyun tutkunu olmak gerekir. Türkiye’de neredeyse hiç bulunmayan şey tam da odur.

Beşiktaşlılığın farkı
Şu tarihe dek elimde olmayan nedenlerden ötürü biraz da fanatik sayılabilecek bir Beşiktaş taraftarıydım. Beşiktaş’ın da birçok kez şike yaptığını düşünüyorum. Bizde de bununla şişinen yöneticiler çıkmıştı. Ama birçok konuda olduğu gibi şike konusunda da Beşiktaş taraftarı öbürlerinden biraz farklılık gösteriyordu.

Çünkü Türkiye’de şikeden en çok mağdur olan kulüp Beşiktaş’tır. Bunun mekanizması da son derece nesnel nedenlere dayanır. Özeti, en yukarda verilen taraftar oranlarının ve şampiyonluk dinamiğinin matematiğidir. Kitapta onu da geniş şekilde açımlamıştım, burada uzatmayayım. Sadece 80 sonrasındaki en aşikar iki rezalet, Galatasaray’ın Ankaragücü karşısındaki 8-0’lık galibiyeti (30 Mayıs 1993) (GS şampiyon), Beşiktaş-Samsun maçıyla başlayan kirli süreç (25 Ocak 2004) (FB şampiyon- Başkan: Aziz Yıldırım), arka planlarındaki isim isim çok iyi bilinen karanlık ilişkileriyle bunu kanıtlamaya yeter.

Aslen, Beşiktaş taraftarının ötekilere göre biraz daha solcu olmasının, radikal solu kendi içinde barındırmakla kalmayıp, onun etkisini bir ölçüde duygudaşlıkla karşılamasının nedeni de büyük ölçüde bu tarihsel mağduriyete dayanmaktadır.

Ama geldiğimiz noktada şikeden en çok zarar gören kulübü rehin alıp, şikeyi ona temizletiyorlar.

Taraftarda adalet duygusu
İnternette gezinin, futbol forum, yorum sayfalarına bir göz atın. Ya da maça giden, maçtan çıkan kalabalıkların arasına katılın. Veya bir kafede karşılaşma izleyenleri gözlemleyin. Küfrün, hakaretin, rakibi en aşağılık şekillerde aşağılamanın bin türlüsü…

Ölçüsüz, izansız şiddet arzusunun her çeşidi… Futbol insanın bencil yanını kaşıyor, kaşıdıkça hayvansı kazanma dürtülerini kabartıyor. Evet, futbol taraftarlığı insana ve kitlelere bir şeyler veriyor. Ama her geçen yıl çok daha fazlasını götürüyor. Sol için lazım gelen adalet duygusunu eritiyor en başta.

Sahaya yansıyan ahlak pek kalmadı. Bugüne dek az çok güvendiğimiz futbol insanları gözlerimizin içine bakarak yalan söylemekte sakınca görmüyorlar.

Sol toplumdaki etkisizliğinden ötürü bu gidişe bir dur diyemiyor. Genel taraftar üstündeki solcu etkisi en fazla Beşiktaş taraftarında var. O bile çok yetersiz.

Solcu taraftarlık sola az bir şey katıyor, hiçbir şey katmıyor değil ancak soldan çok daha fazlasını götürüyor. Gündemi işgal ediyor, enerjiden çalıyor, dahası sol değerleri sola karşı amaçlar için kullanıyor. Ya da tersi mi? Bu kesim taraftarlar ciddi bir sol mücadele içinde olmadıklarından mı, boş gezdiklerinden mi, akılları hep o tarafa çeliniyor. İşsiz aktar misali. Bence biraz da bu var.

Sonuç olarak kişisel kararım
Bahsi geçen konuda umut veren bir ışıltı göremediğim sürece, süresiz olarak Beşiktaş taraftarlığımı askıya alıyorum. Bundan böyle zorunlu kalmadıkça futbol konusunda bir şey yazmayacağım. Yazarsam anti-futbol yazacağım. Hiçbir kişiyle veya dostla profesyonel futbol bahsine girmeyeceğim. Bu, en azından kendi yozlaşmamın önüne geçer.

Genele ve sola önerimse şu:
Değişik takımların taraftarlarını birleştiren taraftar birlikleri kurulmalı. Bir takım taraftarlığı içinde küçük “sol” taraftar grupları kurmak fazla işe yaramıyor. Onları aşan, onları birleştiren örgütlenmeler kurmak gerek. Bunu da anti-futbol tavrı göstermeyen solcular yapsın. Yapabiliyorlarsa bunu yapsınlar. Şu taraftar dağılım tablosu lanetini değiştirmeye çalışsınlar. Yoksa sola taraftar fanatizmini bulaştırmasınlar.

Şikeyi, AKP karşıtlığı adına, sol adına hiçbir biçimde desteklememeli. Başbakan Erdoğan’ın, kulüplere şike yapma yolunu sonuna dek açan “Şike yapan kişileri cezalandıralım, kulüplere dokunmayalım” anlayışına arka çıkılmamalı. Faydacı, eyyamcı tavırlar kısa vadede bir kesimde sola sempatiyi artırsa da, taraftarları daha çok böler, düşmanlığı daha çok artırır.

Birileri yine solu kullanmış, ondan alacağını almış olur, geriye çöplerini bırakıp çeker giderler.