Yaprak dökümü

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nin emekli öğretim üyeleri birer birer terk-i dünya etmekteler. Sırası gelmiş olanlara düşen, bizlere emek vermiş olup yaşamını yitirmiş hocalarımızı, üzerimizdeki hakkını böyle bir ufak yazı ile ödemek olası olmamakla beraber, duygu ve düşüncemizle anarak, kendilerine olan derin saygımızı bir nebze de olsa ifade etmektir. Hocam Profesör Memduh Yaşa için bir yazıyı yazmaya hazırlanırken, başka bir değerli hocamız Profesör Sencer Divitçioğlu'nu, maalesef, beklenmedik bir anda kaybettik.

Adeta katman katman eski nesli kaybederken, insan ister istemez hangi katmanda olduğunu düşünmeden edemiyor. Bu yolculuğun tabii ki yaşı yok, ama akademik insanların meslek hastalıkları arasındaki olasılık hesapları, her vefat merasiminde insanın kafasından geçmiyor, diyemem. Yaşça benden geride olan Profesör Tülay Arın ya da Profesör Toktamış hocanın, sırayı bozarak haksızlık etmeleri de, içimizi bir başka türlü acıttı.

Hitler Almanyası'ndan Türkiye'ye sığınarak, İstanbul Üniversitesi'nin çeşitli kurumlarında hizmet vermiş ve bu arada Maliye Enstitüsü'nün de kurucusu olan Profesör Fritz Neumark ile birlikte meslek yaşamının ilk aşamalarını sürdürmüş olan Memduh Yaşa hocamızın Türk maliye tedrisatında fevkalade önemli bir yeri vardır. Geçmişte ağırlıklı olarak kurumlar ve kurallar çerçevesinde, hatta her an değişime açık yasalar ve Meclis İçtüzüğü çerçevesinde okutulan maliye dersleri, Sevim Görgün ve Kenan Bulutoğlu gibi değerli hocalarımızla birlikte, onlardan bir gömlek yaşlı Memduh hocanın da çalışmaları ile iktisat öğretisine eklemlenmeye doğru yapılandırıldı ve kuramsal bir niteliğe büründürüldü. Kamu harcamaları ve kamu borçları gibi çağdaş maliye meseleleri de bu süreçte kitaplara ve derslere girmiştir.

Memduh hocamızın asistanlarına olan güveni ve, görünüşteki sertliğine rağmen, anlayışlı ve yönlendirici tutumu bizlere, meslek alanındaki deneyimlerimizi zenginleştirmede çok büyük bir destek sağladı ve yol açtı.

Geçen yıl Profesör Sencer Divitçioğlu'nun da katıldığı, arkadaşların derlediği anılar kitabını imzaladığı toplantıda fazla iç açıcı bir manzara yok idi. Anılar kitabını imzalarken zorluk çeken hocamızın güler yüzü yine de içimize ferahlık saçmıştı. Sencer hocadan ders almış bir talebe olarak o manzara, takdir edersiniz ki, oldukça rahatsız edici oldu, ama bu kadar erken aramızdan ayrılması da beklenir gibi değildi.

Tüm talebeleriyle birlikte bizler, Sencer hocadan ve kürsüdaşı İdris hocadan, zamana göre çok ileri ve bugün dahi bize yol gösterene güzel fikirler kaptık. İdris hocanın iktisat kitabındaki felsefi yaklaşımı, Sencer hocanın Mikroiktisat kitabındaki analitik ve kısmen kantitatif yaklaşımı o zamana göre çok büyük yeniliklerdi. Memduh hoca kurumsal maliye öğretisine nasıl bir kuramsal nefes getirmişse, farklı doktriner açılımlarda olmakla beraber, Sencer ve İdris hocalar da iktisat öğretisinde başat ve baskın öğretiye baş kaldırırcasına farklı soluklar getirmişlerdir. Hiçbir hakim doku varlığını tehlikeye atabilecek bir kalkışa izin vermez. İdris ve Sencer hocalarımız da bu anlayıştan paylarını aldılar. Ne var ki, günümüzde de görülebildiği gibi, bazıları için yaşanan mağduriyetler şeref olarak taşınırken, bazı ufak kazanımlar da mezar taşı misali yaşam boyu zavallı avenelerin gölgesi olur!

26 Nisan 1960 günü, ben fakülte birinci sınıfında Sencer hocanın dersini izlerken, dışarıda gürültüler yaşanıyordu. Kısa sürede gürültüler sınıfa doğru yaklaştı ve aniden sınıfın kapısı açılarak içeri bir atlı polis girdi. Sınıfın kapısı, binanın bahçeye açılan kapısına çok yakın olduğundan, anlaşılan polis ata hakim olamamış ve atla sınıfa girmiş oldu. Polis hemen duruma hakim oldu ve atı geri çekti. O gün, polislerin Rektör Sıddık Sami Onar hocayı bahçede tartaklarken düşürdüğü ve gözlüğünün kırıldığı meşum gündü. Tabii, dersler iptal edildi, hatta 27 Mayıs gününe dek üniversite de kapandı.

Memduh ve Sencer hocaların çok önemli iki üstünlüğü ve özelliği vardı birincisi asistanlarla dostça ilişki kurmaları, ikincisi bilim disiplininden asla taviz vermemeleri idi. Birinci özellik o dönemin hocalarında, ikinci özellik ise, maalesef, günümüz hocalarında görülmeyen niteliklerdir. Bu iki hocamızın, dönemlerine göre çok önemli bir başka özelliği de, baskıcı başat öğretilere direnip, değişim kanallarını açarak, genç meslekdaşlarına örnek olmak ve işlerini kolaylaştırmak olmuştur. Memduh hoca ile ilgili şu anımı da sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. 1970'li yılların sonuna doğru, kürsü başkanının doçentlik tez konumun - zamanın anlayışına göre - maliye alanına dahil olmadığını söylemesi üzerine, konuyu Memduh hocaya açtığımda, hocanın meseleye yaklaşımı, konu değişikliği yapmadan, hem önümü açtı hem de beni rahatlatarak çalışmalarımı sürdürmemi sağladı. Fikirler alanındaki farklılıkların çok önemli olduğu yadsınamaz, ancak, akademik kişinin görevi, akademik anlamda fikirsel özgürlüğüne saygılı olarak, yöntem ve düşünce tutarlılığı üzerinde meslekdaşı ile tartışmasını yapmak ve ilişkisini sürdürmektir. Bu huzuru yaşatmış hocalarımı minnetle anıyorum.

Tüm hocalarımızı minnet ve şükranla anarız, ancak Memduh Hoca ile Sencer Hocaya, meslek yaşamımda ve akademik formasyonumda önemli yerleri olan, bana çok katkı yapan kişiler olarak çok şey borçluyum. Bu borcumu ödemenin tek yolunun, benim de meslekdaşlarıma, özellikle de genç meslekdaşlarıma, hocalarımdan aldığım ışığı ve öğrendiğim yöntemi daha da güçlendirerek aktarmak olduğunu düşünmüş ve daima öyle davranmaya çalışmışımdır.