Utanıyorum, iliklerime kadar!

Kadın cinayetleri ayyuka çıkıyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Ta ki, Özgecan Aslan feci sonuca uğrayıncaya ve vefakar halklar günlerce ayakta nefretlerini haykırıncaya kadar.

Bu vahşetin karşısında insanlar günlerce ayakta direnmeseydi belki de bu vahşet bu kadar gündeme taşınmayacaktı.

O zaman şu iki soruya yanıt bulmak zorundayız. Birincisi, bu olayı psiko-patolojik bir olay olarak mı, yoksa bir cinayet suçu olarak mu ele almalıyız? Başbakan, olabilir ki, siyasal yönünü kapatan yönetsel gölgeden azad olabilmek için Antalya'daki toplantıda olaya büyük bir yer verdi, hatta açılışını yaptığı tesise Özgecan Aslan adı verileceğini duyurdu.

Bravo demek isterim, ama diyemiyorum! Zira, başbakan yine de olayı getirip "kültür" dokusuna bağladı ve "anaların ayaklarının altı öpülecek kadınlar" olduğu tuluatını sergileyerek, tabanına "genç kızlarımız da annelerimiz gibi giyip kuşansalar ve vaktinde evlerine dönseler başlarına böyle musibetler gelmez" gibisinden mesaj vermeden de beri duramadı. Böylece, genel halk nezdinde olayı telin eder görüntüsü sergilerken, tabanına da kültürlerine uygun mesaj iletmiş oldu. Büyük bir zeka akışı; her iki kesimin de nabzını tutarak, gelecek seçime yatırım yapmak; hoca zekası da böyle bir şey olmalı!

Soracağımız ikinci soru da şudur. Başbakanın "kültür" kavramından ne kastettiğini irdelercesine, başbakanın siyasetin dil ve tavrından başlayarak, dizilerin içerik ve topluma verdiği mesajlara nasıl baktığını sormamız lazım. Gerek siyasetin dilinde, gerek siyasetin tavrında makul her insanın olağan demokratik olarak niteleyebileceği dokudan eser görüyor muyuz? Şimdi, eğer bu soruya çekinceli yaklaşıyor, açık yürekle ve rahatça "evet" yanıtı veremiyorsak, o zaman başbakana nasıl inanacağız ki!

Diğer taraftan, zavallı Aslan için yapılan gösteriler esnasında bir genç kız ağlayarak tecavüze uğradığını ve yargıcın "davetkar davranılmış" vb gibi düşünce sonucunda zanlıyı ufak ceza ile sokağa salıverdiğini anlattı. Umarım ilgili yargıç ailesi ile huzurlu evinde otururken bu haberi izlemiştir. Ama bu genç kız hâlâ ağlamaklı olarak ve travmanın etkisi altında başından geçenleri tam olarak anlatamadı bile. Öte yandan, yine internet ortamında dolaşan bir mesajda, şu anda yurt dışında bulunan bir genç kız da yine bu "güzel insanlar" memleketinde bir kamu aracında son durakta inmek zorunda kaldığında nerede ise benzer şekilde tecavüze uğrayacak idi iken son anda telefonu sayesinde kurtulmuş olduğunu anlatmış.

Kültür konusu; tüm özel yaşamımıza müdahale eden siyasiler ve başbakan, genç kızlarımız "annelerimiz" e benzer şekilde giyinse, kahkaha atmasa başlarına bunlar gelir mi! Tabii ki, gelmez, değil mi, başbakan! Bize bir de hayalinizdeki ve tabanınızın tahayyül ettiğini düşündüğünüz "anne" görüntüsünü bir anlatsanız, lütfen.

Cinayeti işleyen cani avına ilk hamleyi yaptıktan, ilk hatasını işledikten sonra geri dönemedi, dönemezdi de. Zira, cani hatasını her silmeye çalıştığında yeni ve daha büyük hata yaptı ve böylece sona ulaştı. İktidar da aynı yolda ilerliyor. İktidar Türkiye'nin geleceği üzerinde yaptığı her hata onu daha da dönülmez yola sokmakta. Bu karanlık yolda ilerleyen iktidar "devlet" ile yüzleşmemek, hatalarının "hard disk" kaydının ortaya çıkmasını önlemek için bugün her yola başvurmaktadır. O yollardan biri de muhafazakarlık ve sahte dinciliktir. İşte kültür denen bu doku zenginin yaptığı hırsızlıkları başka türlü, yoksulun çılgınlığını ise daha başka türlü perdelemektedir. Varsılın "sermaye-yoğun" cinsel tatmini, yoksulda "emek-yoğun" patolojiye dönüşmektedir. O nedenle tüm dizilerde erkek hakimiyeti sergilenmekte, kadın aşağılanmakta, çaresizlik karşısında kalan kadın itaate zorlanmaktadır. İşte, sosyolojik kültür dokusunun maddi alanda ekonomi ile yoğrulmuş hali ile farklı biçimlerde, bazen aktüalite haberi olarak bazen de canice işlenmiş cinayet olarak sahnelenmesi. Kimilerinin gıpta ile izlediği ve parıltılı sosyete aktüalitesi olarak topluma yansıyan balkondan düşerek (!) gerçekleşen ölüm vahşeti; kimilerinin sokağa fazla taşımadan kanı donarak izlediği testere ile insan doğrama sanatının sergilendiği vahşet; ve, kimilerinin sokaklarda nefret kustuğu tecavüz ve yakma olayı vahşeti. Tabii ki, her bir olayda yaşanan süreçler farklı, ama fiziki sonuç aynı. Anlayamadığım şudur: her bir olayın sonucu ölüm olarak aynı olmakla berber, nasıl oluyor da sosyal tepkisel boyutu ve yargı süreci olaydan olaya bazı farklılıklar gösterebilmektedir! Araya, başbakanın dediği gibi kültür mü yoksa başka bir şey mi giriyor?

Siyasetin ve tüm çevrelerin bulduğu tek çözüm suçluya avukat atamamak ve idam cezasını geri getirmek. Acaba başbakan ve temsil ettiği zihniyet, toplumun normal sürecini gerileterek, zihinleri ve vicdanları şiddet ve saldırı kültürü ile donattıkça hem devlet hard-diskine durmadan suç kaydettiğinin, hem de toplumu felakete sürüklediğinin farkında değil mi! Son güvenlik yasasının sosyolojik gerekçesi toplumun artık yönetilemez olduğudur. Toplumu yönetilemez konuma sokan bir iktidar, cinayet işleyen cani psikolojisine benzercesine siyasi suçuna bir yenisini eklemektedir. Bir yandan kara kültürü pompalamak, diğer yandan şiddet ve cezayı yükseltmek; yani, toplumu bölerek, bir bölümünü köleleştirmek, karşı gelenleri de itlaf etmek! Var olan siyasi kadronun yönetsel yöntemi ve toplumsal yansımaları; toplumsal talep ve şikayetlere kulak vermek yerine, baskılamak! Entelektüellerimize göre çağdaş demokrasi anlayışı bu olsa gerek! 

Bu olay ve benzeri olaylar, AKP'nin 12 yıllık iktidarında giderek yükselen baskı, şiddet ve saldırarak susturma politikalarının toplumun farklı dokularında farklı patolojileri nasıl tetiklediğini açık olarak göstermektedir. Tüm var olan AKP kadroları ve seçim sarhoşluğu ile canını kurtarmaya çalışan bürokratlar ile siyaseti ekonomik yaşamın garantisi olarak görerek AKP saflarına koşanlar bu gidişi artık görmelidir. Sorumluluk tüm bu kadroların sırtındadır. 

Utanıyorum, iliklerime kadar! Gidişattan utanıyorum ve korkuyorum; siyasilerin davranış ve izledikleri politikalardan, politikaların toplumun tümünü ve  uyuyan patolojileri tetikleyici sonuçlarından!