‘Ulusların sağlığı’

Hiçbir vesayet diğerine tercihli değildir, ama vesayetten kurtulma adına insan haklarını çiğneyen ve kurumları çökerten içten pazarlıklı hainleri oylarıyla desteklemiş olan toplumlara ders verircesine koşullar öylesine faşizan yöneticileri işbaşına getirebilir ki, geçmiş mumla aranır. Vesayeti önleme söylemi altında belirsiz kanıt ve gizli tanıklarla onlarca yüzlerce insanın hayatını karartmanın ilahi cezası olmalı ki, içine girdiğimiz sahte demokratik ve sivil görüntülü koyu vesayet sisteminden nasıl çıkılacağı konusunda, toplumun geleceğinden endişelenen haysiyetli insanlar umutsuzca kafa yormaktadır. Toplumun karanlıklar girdabına hızla yuvarlanışında ne iktisat, ne hukuk, ne de siyaset alanında artık sözün yeri ve önemi vardır. Trafik kazasını andırırcasına, kaza başlamıştır, bakalım ne zaman ve ne kadar hasarla sonlanacaktır!

Siyaset kadrosu, toplumun ürünü ve yoz ampul aydınlarının beslemesi olarak vücut bulan bir sonuçtur. Derin faşizm karanlığına adım adım sürüklenirken, bir anlık da olsa havamızı değiştirmek ve biraz nefes almak adına, sizlere bir meslektaşımın büyük emeklerle tercüme ederek toplumumuza kazandırdığı yararlı bir eseri tanıtmak istiyorum. Bu eserin özelliği ve önemi Türkiye’nin de eteklerinde yer alarak savrulduğu neoliberal politikaların sağlık hizmetleri alanında hangi çevrelere hizmet ettiği hakkında fikir veriyor olmasıdır. AKP iktidarının IMF politikalarına ve dünyada esen rüzgarlara paralel şekilde, Türkiye’de sağlıkta dönüşüm adını vererek büyük övgülerle uygulamaya koyduğu insanlık ve toplum düşmanı politikaların gerçek yüzünü açıklayan bu eser, aslında alışılmışın dışında bir sağlık konusunu işlemektedir. Bir hekim dostumuz tarafından Türkçeye kazandırılmış olan eserde işlenen sağlık konusu doğrudan biyolojik varlıkların sağlığı ile değil, toplumların sağlığı ile ilgilidir. Başka bir deyişle, eser bir tıp kitabı değil, sağlık alanında toplumsal politikalara ışık tutan ekonomi politika kitabıdır.

“İnanılmayacak ölçüde zengin bir dünyada, hâlâ bu kadar çok sağlık sorunu ve erken ölümlerin olması, toplumlarda ve sağlık hizmeti sistemlerinde çok ciddi bir yanlışlık olduğunu göstermektedir. (....) Açlık çok yaygındır şişmanlık da. Ancak, şişmanlık, sağlık hizmetleri kaynakları ve piyasa üzerinde hakimiyet kurabilen zenginlerin hastalığı olarak açlıktan çok daha fazla dikkat çekmektedir. Açlıkla ilgili çok az haber manşet olur.” Böylesi çarpıcı ifade ile başlayan kitapta, günümüzde uygulanan sağlık politikalarının kamu bütçelerinde ve hanehalkı gelirinde nasıl bir gelişme gösterdiği de ortaya koyulmaktadır: “Sağlık hizmetlerine özgü çok garip bir durum söz konusudur bir ülke ne kadar yoksulsa sağlık hizmeti kaynakları içinde kamu sektörünün payı o kadar küçük olmaktadır. Ayrıca, yoksul ülkelerin sağlık sistemlerinde sağlık hizmeti almak için cepten ödeme yapmak zorunda kalınması (daha çok özel sektöre yapılmaktadır) giderek artmaktadır. Yoksul ülkelerin sağlık sistemlerinde yaşanan bu özelleştirme, zengin Batı ve Dünya Bankası gibi küresel kurumlar tarafından özendirilmektedir.” Bu bağlamda, Türkiye’de 2000 yılında IMF-Derviş programında ekonominin ve sağlık hizmetlerinin de tedricen özelleştirilmesi önerisi hatırlanmalıdır. Ne hazindir ki, sağlık politikalarının önceleri sempatik yüzü gösterilerek toplumdan sempati toplayan AKP iktidarının, hizmet bedelini giderek büyük oranını tedricen halka yüklemesi politikanın yürüyüş patikası gereğidir.

Kitapta sağlık politikalarının belirlenmesinde başat olan ajanlar da sergilenmektedir. Şöyle ki, “Sağlık kaynakları hakkında karar verme süreçleri iki düzeyde güç kullanımı ile ilişkilidir: sağlık hizmeti ve toplum. Sağlık hizmeti alanında iktidar, daha çok tıp mesleği mensupları ve ilaç endüstrisinin, çok az da vatandaşların elindedir. (....) İlaç endüstrisinin davranışı, hekimler ve devletler üzerindeki güç kullanım tarzı oldukça kaygı vericidir. Bu konular bir zamandır ifşa edilmiş olmasına rağmen, bu şirketlerin oyunu pazar kurallarına göre oynadığının farkına varılması çok önemlidir. İlaç endüstrisinin amacı, sağlığın değil, kârın maksimizasyonudur.” AKP politikaları ile sağlığın SSK’dan alınıp özel kesime devredilmesi salt bir yönetsel değişim değil, özel kesime hizmete yönelik ideolojik değişimdir. Başka bir deyişle, halkın ilk yargısının olumlu olduğu AKP sağlık politikaları aslında halkın değil, ilaç ve sair sağlık malzemeleri üreten sermaye kesiminin yararınadır.

Kitabın özü ve amacı da şöyle verilmektedir: “Bu kitap, eleştirisini, neoliberalizmin ekonomi politiğinin küresel ekonomik sistemleri ve makroekonomisi üzerine yoğunlaştırmaktadır.” Çevirmen Cem Terzi dostumuz, Yordam Kitap tarafından basılmış olan “Ulusların Sağlığı” adlı bu eserin sonuna, “Türkiye’de Sağlıkta Neoliberal Saldırı: Sağlıkta Dönüşüm Programı” başlıklı fevkalade yararlı bir son bölüm ekleyerek, Türkiye’deki politikaların anlaşılması açısından da kitabın önemini bir kat artırmıştır.