Toplumsal algılama karşısında teknik bilgi

Bir zamanlar rahmetli Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın şimdi ismini hatırlayamadığım bir filmi vardı. Filmin hikâyesi şöyle, Zeki ve Metin aynı köyde yetişmiş birbiri ile çocukluk arkadaşlarıdır. Zeki şehre gidiyor, okuyor ve doktor oluyor. Metin ise, köyde uyanık muhtar-bakkal rolündedir. Köyün hemen her sorunu Metin’den soruluyor o da cince soruna çare buluyor ya da köylü onu öyle görüyor ve kabulleniyor. Bir gün Zeki köyüne dönüyor. Doktor olmuş olan Zeki’nin köye dönüşünü karşılamaya çalışan Metin, psikolojisini baskılayabilmek için, şaka edasıyla Zeki’nin sünnetinde ne kadar korkup ağladığını gülerek etrafa anlatıyor. O sırada köy kahvesinin önünde bir kız çocuğu bayılıyor ve yere düşüyor. Metin, uyanık edasıyla, çocuğun güçsüz ve dermansız kaldığı için bayıldığını söyleyerek, bal yedirilmesini ısrarla bağırıyor. Bunun üzerine Zeki, çocuğun şeker komasında olabileceğini, bal yedirmenin durumu daha da ağırlaştıracağını söyleyerek, duruma müdahale ediyor. Görüldüğü gibi, uyanıkların veya üç-kâğıtçıların yönlendirilmesiyle oluşturulan halk bilinci karşısında izlenmesi gereken tutum, ilk anda topluma ters gelse dahi, bilimsel yöntem olmalıdır. Tüm dostlarımızın da çok iyi bildiği üzere ve benim de burada birkaç kez yinelediğim gibi, çok ünlü bir özdeyişle, olaylar göründüğü şekliyle doğru algılanabilseydi bilim denen uğraşıya gerek kalmazdı!

Bu düşünce ve eylem farklılığının ayırdına varmaya şu anda toplumumuzda örtülü olarak devam eden hukuk-yargı olgu ve uygulaması yanında Monsanto ya da Cargill olarak bilinen şirketler üzerinden yapılan tartışmalarda o denli ihtiyaç var ki! Gerek hukuk-yargı tartışmalarında gerekse Monsanto-Cargill olayında toplumsal aldatılmışlık ile bilimin karşı karşıya gelmesi söz konusu olmaktadır. Her iki olayda da, çeşitli bahane ve gerekçeler ileri sürerek, karşı karşıya ge(tiri)len bir yanda ekonomik-siyasal çıkarlar diğer yanda da toplumsal algılamadır. Bilindiği gibi, bir zamanların siyasetçisi gayet fütursuzca anayasanın bir kez delinmesinde bir sakıncanın olmayacağı gibi akıllara zarar bir ifadede bulunmuştu. Başka bir zamanda da, sanırım, bir sıkıyönetim dönemi komutanı da anayasanın bekçisinin kendisi olduğunu hem de övünerek beyan etmişti. Şimdilerde de aynı ya da benzeri ifadeler fevkalade sorumsuzca ortalığa saçılmaktadır. Ne yazık ki, bu insanlar anayasanın ne anlama geldiğini, anayasanın asıl bekçisinin kim olduğunu bilmemekte ya da anayasanın kendi irade tezahürü olduğunu sanmaktalar. Yazıklar olsun! Böylesi beyanlar siyasi çıkar açısından anlaşılabilir olmakla beraber, toplumsal çıkar açısından çok tehlikelidir. Anayasa Mahkemesinin atanmışlardan oluştuğunu, dolayısıyla seçilmişlerin iradelerine engel oluşturduğu gibi özde yanlış ama görüntüde parıltılı ifadelerle mahkemenin lağvına dek uzanan tartışmaları meşrulaştırmak için olmadık gerekçeler de ileri sürülmektedir. Giderek artan sayıda hukuk fakültelerimiz olduğundan bunları yazmak bana düşmez ama herkesin sus-pus olduğu bir dönemde hukuk felsefesi ve tabii hukuk vb gibi bir anlamda hukukun temel bilimleri niteliğindeki alanla uğraşanları göreve çağırmak üzere bu tartışmayı yararlı addediyorum. Hukuk konuları salt pozitif hukuk alanı ile sınırlı olamayacağından, doğal olarak uygulamanın toplumsal tabanda karşılık bulması gerektiği görüşünün karşısına, hukukun toplumsal algılama ve yaşam standardını dönüştürme ve yükseltme işlevi olduğunun da dikkate alınması gerektiği tartışılmalıdır. Aksi halde, uygulamanın köreltip yozlaştırabileceği toplumsal bilinç toplumun felaketi olabilir.

Tartışma konumuzun ikincisi olan Monsanto-Cargill konusunda ekonomik çıkarın bilgi saptırması ile toplumları nasıl zehirlediği gün gibi görülebilmektedir. Salt halkımız değil, ama dünyada birçok halkların hiçbir tepki vermeden çok temel girdi olan yiyecek kanalından zehirlenmeyi algılayamıyor ses çıkaramıyorsa, toplumsal siyaset alanında yönetişim söylemi de demokrasi yöntemi de tam bir fiyasko ve aldatmacadan öte gidememektedir.

Bu sütunda defalarca kullanmış olduğum bir pasajı, izninizle, bazı bölümleri ile bir kez daha kullanayım. Pasaj, iktisat biliminin kurucusu olarak anılan Adam Smith’in 1776 yılında yazmış olduğu ünlü Milletlerin Serveti kitabından alınmıştır. Pasaj orijinal hali ile tutulup, ilgili yerlerde parantez içinde uyarlayıcı sözcüklerle takviye edilirse daha anlamlı olabilir. Malum ya, yabancılardan verilen örnekler ve onlara yapılan göndermeler halkımız nezdinde daha anlamlı ve makbul oluyor!

“Bu insanlar (sermayedarlar-siyasiler) tüm yaşamları boyunca plân ve projeler yapmakla uğraştıklarından, toplumun büyük kesiminden daha geniş algılama kapasitesine sahiptirler. Ancak, tüm zekâlarını toplumsal çıkar yerine, iş çıkarları üzerine yoğunlaştırdıklarından, ne kadar ahlaksal olmaya çalışsalar da, tüm fikir ve davranışları toplumsal çıkara değil, iş (siyasi) çıkarlarına yönelik olur. Bu kişilerin (sermayedarların-siyasilerin) …..kendi çıkarlarını gütme dürtüsü halkın kendi çıkarını gütme dürtüsünden daha şiddetlidir. Kendi çıkarları ile ilgili güçlü bilinçle tetiklenen iş adamları (sermayedarlar-siyasiler) vasat halkın hoşgörüsü üzerine baskı yapıp, onlara, halkın çıkarlarının değil fakat iş çevrelerinin çıkarlarının toplumsal çıkar olduğu yönünde telkinde bulunarak, tüm toplumu halkın bireysel çıkarlarından ve genel toplumsal çıkarlardan vazgeçmeye ikna etmişlerdir. Bu çevrelerden (iş adamlarından) gelen herhangi bir yeni yasa veya düzenleme önerisi çok büyük bir dikkatle incelenmeli,  kuşkulu ve derin incelemelerden sonra toplumsal yarar doğrultusunda olduğu hakkında kesin yargıya varılmadan kabul edilmemelidir. Zira böylesi öneriler, çıkarı hiçbir zaman toplumsal çıkarla örtüşmeyen, toplumu kendi çıkarı yönünde baskılayan ve yalan söyleyen, daima da böyle davranmış olan bir kesimden gelmektedir.”

Siyaset ve ekonomik çıkarın yalan üzerine oturtulması çirkindir ve etik dışıdır, ama siyasetin can ve kan üzerine oturtulması affedilemez bir günahtır ve suçtur!

Yaşanan vahim olayları şiddetle tel’in ederken, ölenlere Allah’tan rahmet dilerim! Umarım, çok zaman geçmeden siyasetçiler sosyal-siyasi olaylarda genetik çözümleme yaparak siyaset kurar ve politika geliştirebilirler!