Sadece basit bir tahmin

Pakette, seçim barajı üzerinde hafif oynama ile Kürt halkına ufak bir soluk kapısı açıp, dil konusunda da bazı rötuşlarla yetinmek, AKP oy tabanı açısından daha uygun görülebilir.

Siz değerli dostlarımız, belki de bu yazıyı, eğer bu kez de ertelenmez ise ünlü demokratikleşme paketinin içeriğini öğrenmiş olarak göreceksiniz. Yazının pakete uyum derecesini yazıyı yazdığım anda kestiremiyor olmakla beraber, genel gidişat ve tavırlara bakarak, bu konuda fazla ciddi olunamayacağını ifadede bir sakınca görmemekteyim. Zira ortama, siyasilerin tavırlarına ve uygulamalara bakarak, paketin yetersiz içeriğinin ileriki dönemde siyasi avantaj oluşturacağı düşünülen geniş bir genel afla yamalanacağı şimdiden belli. Hem nasıl olsa bu da bir tahminden ibaret!

Ertelenmiş demokratikleşme paketinin içeriği hakkındaki tahmin, iki nedenden ötürü gerçeğe çok yakın bir öngörü niteliği taşıyabilir. Birincisi dünya sistemine girmiş ve her geçen gün daha da uluslararasılaşmaya çalışan bir sosyo-ekonomik yapıdaki olası gelişme hattı hakkında öngörüde bulunmak hiç de zor olmasa gerek. Bu koşullarda politikalar “yerli” değil, “ithal -hatta zorlama- model” paketleri şeklinde uygulanmaktadır. İkincisi de hem paketin açıklanmasının defalarca ertelenmesi hem de içinden geçilen süreçte uygulanan politika ve uygulamalar da tahmin yapmayı kolaylaştırmaktadır. Böylesi hedefe kitlenmiş yürüyüşlerde politikacıların saptırıcı ifadelerine değil, gizlemeye çalıştıkları ana hedefe bakılır. Bundan dolayıdır ki, “yetmez ama evet” grubu içinde yer alıp da bugün samimi olarak pişmanlık duyan ya da üzülen varsa, bunların bayağı bir saf olduğunu ileri sürmek yanlış olmaz. Çünkü, AKP iktidarına yol veren iç ve dış dinamiklerin gelişme çizgisi, AKP’nin misyonunu, hedefini ve bu hedefe yönelik uygulamalarını çok net olarak işaret ediyordu. Anayasa değişikliği referandumu tam da böyle bir uygulama idi asıl amaç ileriki dönemlerde rahatlıkla ilerleyebilmek için yargı organını istenen şekilde düzenlemek iken, bu büyük siyasi operasyon, anayasaya dahi gerek kalmadan yapılabilecek düzenlemelerle şekerli suya batırılıp halka sunularak, bugünkü ortamın kamusal desteği sağlanmış oldu. Hangi kesime ne demeli ki!

Bu düşüncelerle demokratikleşme paketine gelirsek, ilk ve asıl tartışılacak husus, paketin içeriğinin niçin taraflar arasında tartışmaya açılmadan, fevkalade anti-demokratik bir yöntemle dar bir çerçevede hazırlanmış ve son kararın Başbakan’da olmasıdır. Sürecin daha başlangıç aşamasında demokratikleşmenin katledildiği gün gibi ortadadır. Şöyle ki, bu paketle inanılmayacak kadar geniş demokratikleşme politika önerileri çıkmış, hatta bu politikalar uygulamaya koyulmuş dahi olsa, siyasi teorilerin temel kuralı olan “amaç değil süreç” anlayışı politikaların demokratikleşme olmadığını açıkça gösterir. Zira, bugün nimet veren el, yarın başa vurarak bu nimeti geri alabilir. Önemli olan bazı hakları elde etmek değil, sürecin demokratikleşmesi Freudian anlamda “babanın öldürülmesi” dir. İktidarın bu yaklaşımı şunu açıkça göstermektedir ki, dinamik anlamda bizzat sürecin demokratikleştirilmesi hedeflenmeden, bazı kırıntılarla yetinilecektir. Bu uygulama salt sürecin demokratikleşmediğini değil, aynı zamanda kesinlikle toplumsal kesimlerin talep ve beklentileri ile paketle sunulacaklar arasında önemli farkların olduğunu da göstermektedir. Aksi halde, konular ve sorunlar taraflarca tartışılıp, ona göre bir uzlaşmacı paket ortaya çıkarılır, kısacası süreç demokratikleştirilirdi. Bu yapılmadı! Bu durumda demokratikleşmeden değil ancak tek kişi (lider değil!) yönetim tarzının uygun gördüğü ve toplumun basıncını hafifletecek bazı düzenlemelerden söz edilebilir.

Paketten beklenen demokratikleşme açılımında Kürt halkının beklediği düşünülen özerk yönetim, hatta anadilde eğitim konuları Kürt halkını tatmin ederken, diğer tabanda oy kaybına neden olabilir. Açılım projesini yurt sathına yayılarak halka anlatan ve toplumun nabzını tutanların raporlarının toplu sonucunun net olarak açıklanmaması, bu konuda önemli bir işarettir. Eğer bu düşünce geçerli ise, muhtemelen seçim barajı üzerinde hafif oynama ile Kürt halkına ufak bir soluk kapısı açıp, dil konusunda da bazı rötuşlarla yetinmek, AKP oy tabanı açısından daha uygun görülebilir.

Beklentiler ile paketin içeriğinin örtüşmemesi durumunda hükümetin, özellikle de her şeyin kendisinden sorulduğu Başbakan’ın tavrı ne olabileceği ve karşılanmayan beklentilerin hangi yöntemlerle bastırılabileceği konusu gündeme gelir. Özellikle seçime gidilen bir dönemde fevkalade nazik olan bu konu, Gezi Direnişi’nde gündeme getirilen, zor zaptedilen yüzde ellilik kesime dayanılarak çözülmeye çalışılıyor olabileceği gibi, Öcalan için farklı, diğer tutuklu ve mahkumlar için de farklı af mekanizmaları ile sonuca gitmeye çalışılabilir. Siyasetin bir yöntemi de, verme-alma mekanizmasını yerinde, zamanında ve dozunda kullanma sanatıdır. Gerek Kürt halkının gerekse diğer kesimlerin paketten tatminsizlikleri niçin bir kapsamlı af ile hafifletiliyor olmasın ki! Böylece siyasal erk, anti-demokratik süreçle topluma sunacağı bazı kırıntılar sonucunda, süreci demokratikleştirme ve pakete koyacağı anlamlı demokratikleşme hükümleri ile sağlayabileceğinden çok daha güçlü siyasi destek sağlayabileceğini dahi düşünüyor olabilir.