Piketty ütopyası

Bir kişi ünlü olunca, farklı noktalardan herkes bir şeyler yazmaya çalışır, hele de ünlünün önerisi sistemi kurtarmaya yönelik olursa! Şu sıralarda Thomas Piketty adındaki bir Fransız akademisyen böylesi spotların altında gibi. Kitap derhal İngilizce’ye çevrildi ve Amazon’da en çok satanlar rafında yerini aldı. Kitabı ben de aldım, ama tümü ile 685 sayfalık kitabı henüz okuyamadım. Doğrusu hemen okuma iştahına da sahip değilim. Bu rezervasyonla, daha fazla zaman geçirmeden kitap hakkında bazı şeylerin söylenmesi gerektiğini düşünüyorum. Lütfen, kitabı okumadan hemen kalemi ele almamı saygısızlık olarak algılamayın. Zira, böylesi kapsamlı tartışmayı akademik ortama saklayıp, yazardan da gıyabında özür dileyerek, bir gazete makalesi olarak burada sadece, algıladığım şekliyle, kitabın genel yaklaşımı, örtülü amacı ve vergi önerisi ile ilgili ilk düşüncelerimi ortaya koyacağım.

Kitabı ilk gördüğümde aklıma Marks’ın Kapital’i geldi. Kitap, kalınlığı ve başlığın yazılış şekli ile tamamıyla Kapital’i anımsatıyor. Doğrusu, böylesi bir kopyalama pek akıllı işi olmasa gerek zira, kendisine güvenen hiç kimse hasım aldığı kişi veya eserle böylesi yüzeysel şekli yöntemle mücadeleye girişmez, çünkü bu tavır saldırılanın değil, saldıranın aleyhinedir.

Doğrusu salt data açısından -muhtemelen teknik bir hata yoktur- ilk bakışta kitap zengin sayılır. Bu zengin data ileride başka araştırmacıların da işini kolaylaştırıyor olabilir. Bizzat kendi ifadesiyle, “data kullanmaksızın sunulan tartışma” bölümünde de, çok yüzeysel olarak, birinci sınıf öğrencilerine yararlı olabilecek şekilde, iktisadi düşüncelerin sanki bir panoraması verilmiş. Belki bilincinde, belki değil, Piketty bu eser ve rolüyle Keynes’e öykünüyor olabilir. Keynes de 1936 yılında ünlü Genel Teori’sini yayınlarken, bir yandan Marks’ın “arz fazlası” kavramını, “talep yetersizliği” kavramına dönüştürüp kapitalizmi kurtarırken, diğer yandan da reel ve parasal kesimleri dikotomik yapıda ele alan kapitalizm öğretisini reel ve parasal kesimlerin bir arada ele alındığı yeni anlayışa oturtarak, teorinin uygulamayı açıklayıcılığını sağlıyordu.

Piketty’de, kitabın adının Kapital olarak koyulup, başlığın altına “yirmibirinci yüzyılda” ibaresinin eklenmesinde, Marks’ın Kapital’inden bu yana iki asır geçmiş olduğu ima edilircesine, bir bakıma, Keynes’in “artık yeni teoriye sahibiz” imasına analojik olarak, “artık yeni bir kapital ve toplum yapısına sahibiz” dayatması seziliyor. Oysa Piketty, Mike Wayne’ı okumuş olsa idi, şu ifade karşısında biraz sıkıntıya düşebilirdi: “Kapitalizm yaklaşık 400 yıldan beridir gelişip olgunlaşan toplumsal ve iktisadi bir sistemdir. Kapital’in yayımlanmasından bu yana kapitalizm, Marx’ın eleştirisinin yanlış ve yetersiz olduğunu kanıtlamaya uğraşmaktadır, ama o, dünyayı anlamak isteyen her yeni kuşağa uygun aletler geliştirmeyi sürdürmüştür.” (Yeni Başlayanlar İçin Kapital, Yordam 2014, s. 10)

Bu sütundaki tartışmalarda hep şu fikre sadık kaldım: Data ya da veri bir zenginlik ve bilgi temelidir, ama bilim değildir. Data ya da verilerin bilimleştirilmesi nedensellik ilişkisiyle sağlanır ki, bu bir aşamadır. Sermayenin organik bileşimi ve azalan kâr oranları bir arada ele alınmadan, sıkışan piyasaları 30 yıla yakın süre sürükleyerek krizi öteleyen finanslaşmayı dikkate almadan, salt sermaye getirisinin (Piketty’nin kastettiği tartışmalı kavramdır!) ekonominin büyüme oranından hızlı artmasının sistemi tehlikeye sürükleyeceğini savlamak totolojiden öte geçmemektedir. Nedensellikten yoksun sonuca yönelmek!

Mesele semptomatik ele alınınca, doğal olarak, öneri de farklı olmamaktadır sermaye getirisi bu denli hızlı yükselince, çare servet vergisi uygulamasıdır. Net varlıklar üzerine, varlığın büyüklüğüne göre artan oranda vergi önerisine, hiç kimsenin itirazına mahal kalmadan, bizzat Piketty “ütopik öneri” olarak bakmaktadır (s. 515). Doğrusu, bu noktada Piketty haklı, ama yine bu noktada kullandığı yöntem kendisini bir kez daha açmaza sürüklüyor. Diyelim ki, herkes insafa geldi ve Piketty önerisi olarak küresel servet vergisinde bir şekilde anlaşma sağlandı -bir an Tobin Vergisi önerisini düşünelim- ve böyle bir vergi uygulamaya koyuldu. Kamu hazinesine gelir sağlamaya değil, kapitalizmi denetlemeye yönelik ileri sürülen böyle bir verginin, ileri ve geri yansıma mekanizmaları dikkate alınmadan, salt sermaye getirisini frenleyerek kapitalizmi olası bir tehlikeye karşı koruyacağını iddia etmek, sistem dinamiklerini reddedercesine, verginin kabul edilip uygulamasından da daha ütopiktir. Hem serbest piyasadan söz edilecek hem de ara dönemlerde sistemin işleyişi aleyhine cebri müdahaleler gündeme gelecek buna Hayek-Friedman ekibi acaba ne buyurur? Keynes de sisteme yama yapmıştı, bir farkla ki, onun yaması, kapitalizmin yaşam damarı olan piyasaları genişletmeye yönelik olduğu için, kriz tohumları taşımakla beraber, kısa dönemli olarak sisteme daha uygun nitelikte idi!