Paradoksların dansı

İzzettin Önder'in "Paradoksların dansı" başlıklı yazısı 20 Mayıs 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçen hafta Türkiye’ye gelmiş ve üç şehirde önemli konferanslar vermiş olan ünlü Marksist Bertell Ollman’ın soL gazetesinde seri halinde çıkan röportajının okunmuş olduğunu düşünüyor olmakla beraber, son röportajdan ufak bir bölüm alarak, konu üzerinde bazı şeyler söylemek istiyorum. Röportajın bir yerinde Marks’ın diyalektiğinden söz ederken Ollman şöyle diyor: “Bu paradoksların arasında neler yok ki: Büyüyen bir yoksulluğun ortasında büyüyen bir zenginleşme, bir yandan fazilet dersleri verilirken aşırı yoksulluk ve fazla çalışmadan kaynaklanan sıkıntıları azaltmak için pek bir şey yapılmaması, bir yandan tüm bilim alanlarında insanların hayat kalitesini arttırabilecek düzeydeki hızlı ilerlemeler, diğer yandan da bu bilimlerin daha çok gereksiz ürün üretmek ya da daha çok yıkıcı savaş silahları yapmak ya da son zamanlarda olduğu gibi bu gezegen üzerindeki hayatımızı mümkün kılan doğal şartların çoğunu tehlikeye sokmak için kullanılması ve daha neler neler...”

Paradoksları görmek, araştırma ve bilimsel düşünme işidir, paradoksları ortadan kaldırmak ise çıkar ve ahlak sorunudur. Ollman’ın belirttiği gibi, Marks sistem paradokslarını analiz etmiş, bizlere sunmuştur. Ancak, Ollman’ın ifadesiyle, “..birçok insan bu tür paradokslarla yaşamayı öğrendi, çünkü bunları insan doğasının bir parçası, doğal ve dolayısıyla da kaçınılmaz kabul etti ya da bunların ekonomik ilerleme sağlamak...hatta bunların Tanrı’ın kulları için oluşturduğu gizemli planın bir parçası olduğu düşüncesini benimsedi.”

Ollman’ın bu yorumunu “ideolojik aygıtlar” olgu ve kavramı yardımı ile kavramazsak, insanların ve toplumların bunca sömürü ve ıstıraba rağmen neden sosyal köleliğe devam ettiğini anlayamayız. Fikirsel akımın bu aşamasında yaklaşık ikibuçuk asır öncesine dönelim ve ünlü İskoçyalı iktisatçının 1774 yılında yazdıklarına bir göz atalım.

“İşçi çalıştıranların (patronların) tüm plan ve projeleri emek üzerindeki emelleriyle ilgilidir. Tüm bu operasyonların sonucu kâra yöneliktir. Görüldüğü üzere, bu grubun çıkarının toplumsal çıkarla ilişkisi, diğer gruplarınkinden farklı ve terstir. Tüccarlar ve büyük üreticiler büyük miktarlarda sermaye kullanırlar ve sahip oldukları servetler nedeniyle toplumun dikkatini ve itibarını üzerlerine çekerler. Kendi çıkarları ile ilgili güçlü bilinçle (tetiklenen) işadamları vasat halkın hoşgörüsü üzerine baskı yapıp, onlara, halkın çıkarlarının değil, fakat iş çevrelerinin çıkarlarının toplumsal çıkar olduğu yönünde telkinde bulunarak, tüm toplumu halkın bireysel çıkarlarından ve genel toplumsal çıkarlardan vazgeçmeye ikna etmişlerdir. Bu çevrelerden (işadamlarından) gelen herhangi bir yeni yasa veya düzenleme önerisi çok büyük bir dikkatle incelenmeli, kuşkulu ve derin incelemelerden sonra toplumsal yarar doğrultusunda olduğu hakkında kesin yargıya varılmadan kabul edilmemelidir. Zira, böylesi öneriler, çıkarı hiçbir zaman toplumsal çıkarla örtüşmeyen, toplumu kendi çıkarı yönünde baskılayan ve yalan söyleyen, daima da böyle davranmış olan bir kesimden gelmektedir.”

Bu iki kesiti bir de ünlü kapitalist piramit gösterisiyle bitirmenin anlamlı olacağını düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz, ama hafızamızı tazeleme adına lütfen beş katmanlı piramidi şöyle bir hatırlayalım. En altta emekçilerin mesajı, “sizin için çalışıyoruz” ikinci kattaki yiyicilerin (âkiller) mesajı, “sizin adınıza tıkınıyoruz” üçüncü katmandaki savaşçıların mesajı, “size saldırıp, baskılıyoruz” dördüncü katmandaki üç cübbelinin mesajı, “sizi aptallaştırıyoruz” ve nihayet en üst katmandakilerin mesajı ise, “sizi yönetiyoruz”dur. Bu anlamlı dokuda, yöneticiler salt krallardan oluşmamaktadır ve kralların yanında baronlar ve servet sahipleri vardır. Toplumu aptallaştıran üç cübbelinin biri yargıç, biri din adamı, biri de öğretim üyesidir.

Ollman, nezaket sınırını aşmadan, Marksistlerin özgür ABD’de nasıl bir muameleye maruz kaldığını da belirtmiştir. Türkiye’nin de 1980 darbesi sonucunda getirildiği yere bakın ki, hükümet başkanı ABD Başkanı ile ayar görüşmesi yaparken, bir hükümet sorumlusu da bir din ya da cemaat lideri olarak bilinen bir kişi ile görüşmek üzere ABD’ye gitme emri alabilmektedir.